Muhammed Kadiri – Peyman Yezdani: İran’ın ünlü Ortadoğu Uzmanı Sadık Meleki, Mehr Haber Ajansı’na verdiği mülakatta, darbe girişimi, Ankara'nın Moskova ve Tahran politikası, Kürtler meselesi ve Türkiye’nin geleceğine dair değirlendirmede bulundu.
Askerlerin Türkiye’deki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tarih boyunca Türkiye’nin siyasi ve sosyal yapısında askerler özel bir yere sahip olmuştur. Bu konu Cumhuriyet dönemi için de geçerlidir tabii. Aslına bakarsanız Atatürk bir paşaydı. Osmanlı’nın yıkılışından sonra Türkiye’nin askeri yapısı korundu. Cumhuriyet dönemine modernite ve Batı uygarlığının aktarılmasınıda da en önemli rolü askerler oynadı. 1924 yılında yazılan anayasada Atatürk askerler için özel bir yer ayırdı. Nitekim günümüzdeki Türkiye’de askerler siyasetçiler arasında denge sağlayıcı bir konumdadır.
1946’ya kadar tek partili yönetilen Türkiye’de en güçlü rolü askerler üstlenmişti. Fakat bu yıllarda ABD'nin Türkiye ile sıkı ilişkiler kurması nedeniyle bu ülkede demokratik bir açılım yapılarak, çok partili sisteme geçildi. Seçimleri kazanan Demokrat Partili Adan Menderes 10 yıl iktidarda kaldı. Demokratik bir açılım amacıyla ABD’nin Türk askerine yönelik uyguladığı baskılar Adan Menderes’in iktidara gelmesine zemin hazırladı, ancak daha sonraki yıllarda Menderes’in Rusya’ya yakınlaşması gerek ABD gerekse de sekürler tarafından hoş karşılanmadı. Dolayısıyla 1960 yılında ABD’nin yeşil ışık yakmasıyla Adan Menderes’i idam ettiler. İdamdan önce bile Menderes’i aşağılamak için ona ‘prostat muayanesi’ yapıldı.
ABD’nin Türkiye politikasına dair neler düşünüyorsunuz?
Çok karmaşık bir politika yürütün ABD, Türkiye’deki bütün etkin patiler ve hareketler ile irtibat halindedir. Ancak ABD’nin Türkiye’de özel bir harekete destek vermesi farklı etkenlere bağlıdır. Erdoğan’dan yana bir yaklaşım sergileyen ABD’nin aynı zamanda askerler ve Fethullah Gülen ile ilişkisi vardır. Bana göre adı geçen kesimlerin hiçbirisi ABD’nin kuklası değil, sadece ortaklaşa çıkarlar doğrultusunda bu ülke ile muamele ediyorlar. PDY’nin (Fethullahçılar) darbeye teşebbüs edebilecek kapasitede olduğuna da şüpheyle yaklaşıyorum.
Genel seçimlerde yaklaşık olarak yüzde 50 oy olan AKP ve Erdoğan’ın da en büyük güç kaynağı Türk milletidir. Darbe girişiminden sonra demokrasi nöbeti de ABD’ye halkın devlet ve Erdoğan’ın yanında olduğunu göstermek amacıyla devam ediyor.
Türkiye’nin geleceğini nasıl öngörüyorusnuz?
Herşey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anlayışına bağlı. Erdoğan, diğer partilerin desteğini unutmadan demokrasiye doğru bir yol izlerse Türkiye’yi krizden kurtarabilir. Aksi takdirde halkın desteği ve oyunu kaybeder.
Bana göre, Türkiye’nin geleceği parlaktır. Türkiye 2023 yılına kadar dünyanın 10 güçlü ülkesi arasında yer almayı amaçlamıştır. Bu amaç Erdoğan veya başkasıyla da gerçekleşebilir, ancak şu an Erdoğan’ın alternatifi yoktur.
Son günerde Türkiye’nin Rusya’ya yönelmesine dair haberler vardır. Buna ne diyorsunuz?
Kanaatimce Türkiye’nin tamamen Rusya’ya yakınlaşmasına dair yorumlar doğru değildir. ABD ve Batı 15 Temmuz darb girişimi öncesinde de olduğunu gibi gelecekte Türkiye’nin stratejik müttefikleri olarak rol oynayacak. Ankara-Moskova ilişkileri stratejik nitelikte değil, daha çok ekonomik menfaatler doğrultusundadır. Rusya’nın Anadolu halkı arasında olumlu bir imajı yoktur. Çünkü Türk halkı Rusya’yı bir tehdit olarak biliyor. Öte yandan Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu da unutmamız gerekiyor.
ABD, 15 Temmuz darbe girişimine yönelik nasıl bir tavır sergiledi? Bu bağlamda düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
ABD’nin darbe girişiminden haberi vardı, ancak Erdoğan’a karşı değil, ondan yana bir tavır sergilemeyi tercih etti. Zira ki Batı tarafından dünyaya bir örnek olarak tanıtılması planlanan Türkiye’nin siyasi ve ekonomik alanda kalkınması için askeri yönetim iyi bir seçenek değildir. Bu darbe girişimi sonucu Türkiye yönetiminde askerlerin yetkisi oldukça azaldı. Bir başka deyişle artık TSK’nın siyasi alanda etkin bir rolü olmayacaktır. Bu gelişmeleri bir bütün olarak ele aldığımızda Türkiye’nin siyasi bir kalkınmaya ulaştığını, bunun da ekonomik alana tesir edeceğini söyleyebiliriz.
Türkiye ve ABD’nin Kürtler meselesinde görüş ayrılılığı vardır. Sizce ABD’nin Kürtleri desteklemesi, Türkiye devletiyle ilişkilerinin zedelenmesi pahasına mı olacaktır?
Kürtler, Türkiye ve ABD’nin ortak menfaatlerinin örtüşmediği bir noktadır. Türk yetkililer, ABD’nin PKK ve PYD’yi desteklemesini hoş karşılamıyor. Türkiye açısından bu konu kabul edilebilir değildir. Bir Kürt hükümetinin bölgede kurulmasını engelleyen en önemli faktör Ankara’nın bu konuya yönelik hassas yaklaşımının ABD tarafından göz önünde bulundurulmasıdır. Çünkü Kürtler meselesinin dışında Ankara ve Washington’un yürüttüğü politikalar genel olarak iki ülkenin menfaatleriyle örtüşmektedir.
ABD, şimdilik büyük menfaatleri daha küçük bir menfaat niteliğinde olan Kürtler’e tercih ediyor. Türkiye’nin İran’dan uzaklaşması Kürtlerin gelişmesi için uyğun bir fırsat sağlayabilir. Zira ki ABD dünya kamuoyunda bir Kürt hükümetinin kurulmasına meşruiyet kazandırmaya çalışyor.
Ortadoğu’nun parçalanması konusunda farklı görüşler vardır. Sizce bölgenin durumu nasıl bir yol izleyecektir?
Bölgenin parçalanması şu anki zaman diliminde dünya güçlerinin gündeminde değil. Çünkü Ortadoğu’nun bölünmesi dünya için çok pahalıya mal olacak. Bu durumda Bölgedeki kargaşaların dalgası bir virüs gibi Avrupa ve Hindistan’a kadar bile etkisini sürdürebilir. O zaman bu gibi büyük evrensel bir sorununun üstesinden bütün dünya gelemeyecektir.
Kanaatimce bölgenin parçalanması ancak 50 yıl bundan sonra demokrasi ve müzakere ile gerçekleşebilir. Şu an Amerika, Avrupa veya Rusya’nın siyasi gündeminde de böyle bir talimat yoktur. Onların günümüzdeki planları etnik gruplar ve aşiretler arasındaki ihtilaflardan faydalanarak, bölgedeki müdahale politikalarına yön vermektir.
Türkiye’deki darbe girişimi İran-Türkiye ilişkilerine nasıl bir etki bırakabilir?
Türkiye’nin İran, Rusya, Suriye ve Irak yönündeki stratejik politikalarında temel bir değişiklik değil, sadece farklı bir taktik uygulanacak. Maalesef İran-Türkiye ilişkileri henüz Çaldıran Savaşı gibi tarihi faktörlerden etkileniyor. Bu konu özellikle de Erdoğan’ın iktirdarda olduğu Türkiye’de daha belirgindir. Erdoğan ve yanlılarının anlayışında tarih ağırlıktadır, halbuki bu düşünce siyasette faciaya yol açabilir. Tarih faktörü politikada güç kaynağı değil, bir köprü gibi algılanmalıdır. Nitekim Avrupa Birliği, iki rakip niteliğindeki Almanya ve Fransa’nın birbirine yönelik tavırlarının değişmesinden sonra olşturuldu. Günümüzde AB’nin omurgası rolünü oynayan bu iki ülke, tarihi bir köprü gibi kullanmayı başardı. Bölgenin iki gücü İran ve Türkiye de yalnızca birbirinin zayıf yönlerini onarabilecek bir mantık çerveçesinde hareket etmekle Ortadoğu’nun birlik olmasını sağlayabilir. Bu konu şu an bir rüya niteliğinde olsa bile gelecekte gerçekleşmesi için çaba sarfedilmelidir.
M.K