Almanya Başbakanı Angela Merkel geçen hafta 10 Aralık'taki Avrupa Birliği Liderler Zirvesinde Türkiye'ye olası yaptırım meselesinin de gündemde olacağını söylemişti.
Bunun ardından Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AB zirvesi öncesi Brüksel'e bir ziyaret gerçekleştirmişti.
Sözcü Kalın, temasları kapsamında AB Konsey Başkanı Charles Michel'in Dış Politika Başdanışmanı Maryam Van den Heuvel, AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen'in Kabine Şefi Bjoern Seibert ve AB Dış İlişkiler Servisi Genel Sekreteri Helga Schmid ile ayrı ayrı görüşüp Türkiye-AB ilişkileri, Doğu Akdeniz, Libya, Suriye ve Karabağ gibi bölgesel konuların ele almişti.
Mehr Haber Ajansı olası Türkiye yaptırımları üzerine gazeteci-yazar Mehmet Ali Güller ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Aşagıdaki yazıda Güller'in konu hakkındaki değerlendirmelerini okuyabilirsiniz:
1- Bilindiği üzere Almanya Başbakanı Angela Merkel 10 Aralık'taki Avrupa Birliği Liderler Zirvesinde Türkiye'ye yönelik olası yaptırımların gündemde olacağını söyledi.Olası yaptırımlara karşı Türkiye’nin cevabı ne olacak?
Yaptırım olacak mı, olsa ne olacak? Bu konuyu bilmediğim için bu sorunuzun yanıtını da bilmiyorum haliyle.
Ancak şöyle bir genelleme yapabilirim: Yaptırım, bu dönemin genel bir politikası oldu. Üstelik yaptırımlar, bir ülkenin rakibine karşı uyguladığı politika olmaktan çıktı, müttefikten müttefike uygulanmaya başlandı. İşte ABD’nin AB ülkelerine uyguladığı ekonomik ambargolar örneğin…
Öte yandan emperyalizmin en ahlaksız silahıdır yaptırımlar. Emperyalist ABD Venezüella’ya, İran’a yaptırım uygulayarak halkları cezalandırıp, hükümetlerine karşı ayaklanmasını istemektedir.
Bu önümüzdeki yılların en önemli ve küresel ölçekte ele alınması gereken sorunudur. Çin’in, Rusya’nın, Hindistan’ın bu emperyalist uygulamaya karşı çok sayıda ülke ile işbirliği yaparak uluslararası toplumu harekete geçirmesi gerekmektedir. Çünkü küreselleşen dünyada bir ülkeye ekonomik ambargo uygulamak, halkları cezalandırmak, açlığa, ilaca mahkûm etmek, en büyük insanlık suçudur.
Gecikilmiş de olsa, bu yönde atılacak kararlı adımlarla Doğu Akdeniz’de çok şey değiştirilir. Şam’la anlaşan Ankara, Kahire’nin kilidini açabilir. Suriye ve Mısır’la anlaşan bir Türkiye ise Lübnan’dan Libya’ya daha geniş bir cephe oluşturabilir.
2- Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Avrupa Birliği Zirvesi öncesinde Doğu Akdeniz, Libya ve Kıbrıs gibi meseleleri konuşmak üzere Brüksel'e bir ziyaret gerçekleştirdi. Peki sizce Doğu Akdeniz meselesinin çözüm yolu nedir?
Doğu Akdeniz sorunu, AB ya da ABD ile yan yana gelerek değil, bölge ülkeleriyle yan yana gelinerek çözülebilir. Kaldı ki ABD ve AB bu konuda zaten Türk tezlerinin karşısında duruyorlar.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusunda yapması gereken müttefik bulmaktır… Bu da Ankara’nın dış politikasını mezhep temelli değil, “ulusal çıkar” temelli ele almasını ve önce Şam’la anlaşmasını ardından da Kahire’yle normalleşme başlatmasını gerektiriyor.
Gecikilmiş de olsa, bu yönde atılacak kararlı adımlarla Doğu Akdeniz’de çok şey değiştirilir. Şam’la anlaşan Ankara, Kahire’nin kilidini açabilir. Suriye ve Mısır’la anlaşan bir Türkiye ise Lübnan’dan Libya’ya daha geniş bir cephe oluşturabilir.
Böylece bölge ülkeleri, İsrail ve Yunanistan’la ve elbette onların arkasındaki ABD ve AB’yle daha kazançlı bir paylaşım için masaya oturabilir.
3- Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz"dedi. Erdoğan’ın bu açıklamalarını AB’nin Türkiye'ye yaptırım uygulama ihtimalinin konuşulduğu bu günlerde nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan’ın “Batı’ya açılım” anlamına gelen sözleri hem AB yaptırımlarını önleme çabası hem de Biden dönemine hazırlık anlamındadır ve elbette iktidarını sürdürebilmek için bir manevradır.
Ancak “Avrupa’da olmak” AKP’nin temennisi olsa bile Türkiye açısından mümkün değildir. Çünkü Türkiye’nin AB üyesi olmayacağı en başından beri biliniyordu. AB takvim açıkladığında bile Türkiye’yi üye yapmayacağını biliyordu ama kapıda tutarak bölgecilik yapmasını, Asya açılımı yapmasını geciktirmek istiyordu.
Aslında AKP de AB’ye üye olunamayacağını biliyordu. Ama AB üzerinden kurumların değiştirilmesini, baskılanmasını kullanarak kendi iktidarını sağlamlaştırmak için bu oyuna dahil oldu. Sonuçta AB’nin de sayesinde iktidarını sağlamlaştırdı.
Türkiye’nin yeri AB değildir, ABD de değildir. Türkiye’nin yeri bölgesidir, Asya’dır. Türkiye, Rusya ve İran’la oluşturduğu Astana Platformu’nu bölgesel sorunların bölgesel çözümü için kurumsallaştırmalıdır.