Son yıllarda Türkiye’nin güvenlik ve siyaset gündeminde önemli bir dönüm noktası olarak öne çıkan PKK’nın kendini feshetme kararı, yalnızca ülkemiz açısından değil, bölgesel dinamikler açısından da derin etkiler yaratma potansiyeline sahip. PKK’nın silahlı mücadelesine son verme kararı, çeşitli iç ve dış etkenlerin bir araya gelmesiyle şekillendi. Bu bağlamda, uluslararası ilişkiler uzmanı ve ünlü akademisyen Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, PKK’nın bu kritik kararı almasının arkasındaki nedenleri, ideolojik dönüşüm süreçlerini ve Türkiye’nin güvenlik politikaları üzerindeki olası etkilerini detaylı bir şekilde değerlendirdi. Kaynak, tarihsel perspektiften güncel gelişmelere kadar geniş bir yelpazede analiz yaparak, PKK’nın kendini feshetme sürecinin nedenlerini ve sonuçlarını ele alıyor. Röportajımızda, bu karmaşık durumu anlamak için derinlemesine bir bakış sunmayı amaçlıyoruz.
*PKK’nın silah bırakma ve fesih kararı ile ilgili tartışmalar devam ederken, Sevr ve Lozan anlaşmaları gibi tarihi belgelerin yeniden gündeme gelmesi dikkat çekiyor. Bu durumun arka planı nedir ve PKK’nın bu kararı tam olarak ne anlama gelmektedir?
PKK’nın silah bırakma ve fesih kararı sonrasında tartışmalar beklenmedik boyutlara ulaştı. Fesih bildirisindeki her bir cümle, ayrı bir endişenin tetikleyicisi oldu; ülke yeniden iyimserler ve kötümserler arasında bölündü.
Olayı anlamaya çalışanlar, temkinli iyimserler ve endişeli kötümserler, sahneyi aktif mutlularla reaktif mutsuzlara bıraktılar. PKK’nın feshedilmesinin Sevr Antlaşması’na geri dönüş olarak yorumlandığı sosyal medyadaki tartışmalar, İstiklal Harbi X (Twitter) platformunda yeniden alevlendi. PKK’nın feshedilmesine destek vermek, Sevrci olmakla eşdeğer hale gelirken, bunun karşıtı olarak Lozancılığın, PKK’nın silah bırakmasını engelleyerek terörü yeniden başlatma çabası olarak tanımlanması dikkat çekti.
Peki, Lozan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kuruluş belgesi ve ulusal kimliğimizin inşasında bir zafer sembolü olduğunu düşünen, bu konuda kitap yazmış ve uzun yıllardır çatışma çözümü ile uluslararası uzmanlarla politik psikoloji alanında çalışan biri olarak ne yapmalıydım?
PKK’nın silah bırakmasının ardından karamsar mı olmalıydım? “Hemen silahlarınızı geri alın, örgütü dağıtmayın” mı demeliydim? Ne olmuştu da PKK silah bıraktı diye memnunken kendimi bir anda Sevr antlaşmasını imzalayan hainlerin yanında bulmuştum?
Trajikomik bu durumun arka planında, daha önce yaşanmış ve başarısızlığa uğramış girişimlerin yanı sıra hem PKK kanadına hem de iktidar cenahına yönelik bir güvensizlik olduğunu biliyoruz.
“Acaba bir pazarlık mı yapıldı? Fesih karşılığında ne verildi?” gibi sorular akılları kurcalıyor. Bunun yanı sıra, “Başarırlarsa onların hanesine artı yazar; en azından kitle psikolojisini fazla zafer havasına sokmadan odağı değiştirelim” düşüncesi de var. Bu kadar kritik bir meselenin bile partiler üstü algılanmasına izin veremiyoruz. İçtiğimiz kahveden, bankamıza, yediğimiz tavuktan oturduğumuz eve kadar her şey artık politik hale geldi. Bence bu durum, işin şirazesini biraz kaydırmış durumda.
*Türkiye, PKK ile daha önce bir çözüm süreci denemişti ancak bu süreç başarılı olmamıştı. PKK’nın kendini feshetme noktasına gelmesine neden olan süreci ve bu gelişmenin Türkiye tarihi açısından önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Neden ve nasıl bu noktaya gelindi dersek şöyle bir analiz yapalım derim.
1- İdeolojik zeminin kaybı: PKK, doğduğu koşullar ve ortaya çıkış amacının günümüzdeki çok kutuplu dünya düzenini açıklamakta yetersiz kaldığı belirtiliyor. Artık iki ideolojik kutup arasında bir ayrım yok; jeopolitik dengeler hızla değişiyor ve PKK, ideolojik olarak kendini tanımlamakta zorlanıyor. Sosyalist kökenlerinden mikro milliyetçi bir yapıya hapsolmuş durumda. PKK’nın somut talebi anadilde eğitim iken, bu konunun sivil siyaset aracılığıyla daha etkili bir şekilde ele alınması gerektiği vurgulanıyor. Günümüzdeki küresel ruhun istikrar ve güvenlik odaklı olduğu ifade ediliyor ve Öcalan, örgütün günümüz koşullarına uyum sağlayamadığını dile getiriyor. PKK’nın hem teknik hem de düşünsel olarak demode hale geldiği sonucuna varılıyor.
2- Uluslararası sempati ve lojistik desteğin çöküşü: Bölgesel dengeler, özellikle 2010’lu yıllardan itibaren önemli değişimlere uğradı. Arap Baharı’nın çöküşü ve IŞID’in ortaya çıkışı, başlangıçta PKK’nın uluslararası destek kazanmasına yardımcı oldu. Ancak IŞID tehdidinin ortadan kalkmasıyla PKK, bir istikrarsızlık unsuru haline geldi ve varlığının sorgulanmasına neden oldu. Bazı önemli örgütlerin zayıflaması, PKK’nın işlevselliğini sorgulatıyor. Suriye’de istikrar sağlanırken, ABD ve Rusya’nın bölgeden çekilme sürecine girmesi, silahlı Kürt grupların lojistik destek bulmasını zorlaştıracak. Ayrıca, finansörlerin tehdit olarak gördükleri unsurlar azalırken, bu grupların neye karşı savaşıp destek bulabilecekleri belirsizleşiyor.
3- Bölgesel güç dengesi: Başkan Trump, ABD’nin bölgedeki politikalarını köklü bir şekilde değiştirmeye başlayarak Netanyahu üzerinde baskı oluşturdu. Trump, İsrail’in Türkiye ile ilişkilerini dengelemesi gerektiğini ve makul bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca, Hamas ile görüşerek Gazze’nin geleceğinin ABD liderliğinde belirlenmesi için Filistinlilerle anlaşma sağladı. Bu durum, PKK ile olan ilişkisini sınırlayacak bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Zira Türkiye ile olan gerilimi azaltmak zorundalar. Avrupa ise kendi sorunlarına odaklanmışken, Rusya’dan duyulan korku nedeniyle Türkiye’yi yanlarına almak istiyor ve kaynaklarını kuzeydoğuya yönlendirmek durumundalar. Bu bağlamda, PKK artık Avrupalılar için öncelikli bir konu değil.
4- Dönüşümün bulaşıcılığı: Dünyada benzer koşullarda doğan ve kitlesel desteğe sahip olan PKK türevi 3 örgüt de silahlı mücadelelerine son vererek kendilerini feshetmiş bulunuyor. IRA; ETA ve FARC’tan sonra sıranın PKK’ya gelmesi beklenen bir durum. Bu tip örgütler organik ömürlerini tükettiler. Başlarken de biterken de bulaştırırlar.
5- Askeri ve operasyonel çöküş: Gerek çevreden gelen lojistik destek imkanlarının azalması, gerekse, Emniyetin, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ve Türk ordusunun savaş tekanolojisi konusundaki ani sıçraması, PKK’nın ülke içerisindeki eylem kapasitesini neredeyse yok etti. Teröre karşı verilen askeri mücadele son 10 yılda teknolojik olarak farklılaştı, kurumsal olarak tüm ilgili kurumlarla bütünleşik hale getirildi ve sınırımızın kilometrelerce ötesinden başlayan bir savunma hattı inşa edildi. Anavatanın savulması sınır ötesine taşınarak kayıpları azaltan insansız teknolojiler devreye sokuldu. Örgüt çok büyük kayıplar vermeye başladı; eleman devşirme imkanları azaldı.
6- Liderlik faktörü ve dönüşüm: PKK’nın kurucu kadroları başta Abdullah Öcalan olmak üzere yaşlandılar; çatışmadan ve başarısızlıktan yoruldular. Türkiye Cumhuriyeti devletinin taviz vermeyeceğini ve gittiği yere kadar savaşma niyetini 40 yılda test ettiler. Ölmekten ve öldürmekten başka bir yere çıkmayan bu yoldan dönme konusunda yıllardır İmralı’da tutulan örgütün kurucusunun talimatlarına uymayı tercih ettiler. Öcalan’ın silahları bırakma çağrısı bugüne kadar PKK’ya dönük olarak yapılan en ağır özeleştiri metniydi. Kısacası PKK’nın gidecek yolu zaten kalmamıştı.
yorumunuz