“Şii Hilali” imiş, “Fars yayılmacılığı” imiş, siz bunları ancak Ortadoğu’da beş on şehrin adını sayamayacak “strateji uzmanlar”ı veya mezhepçilikten gözü kör olmuşlara yutturabilirsiniz. Bölgedeki Sünni ülkelerin ve İsrail’in bu gelişmeden fevkalade rahatsız olmasının nedeni, bugüne kadar sırtlarını ABD ve genelde Batılı güçlere dayayıp at oynatma devrinin geçmiş olduğu korku ve endişesi. Tam da bu nedenle, İsrail de, Batı müttefiki Sünni ülkeler de, son ana kadar İran anlaşmasına çomak sokmak ve yeni siyasal dengeleri kavramamakta ısrar ettiler. Suriye’de yaşanan savaşın en önemli nedeni, İran-Batı çatışması çerçevesinde Esad yönetiminin tasfiyesi planı idi. Plan tutmadı, bu sefer şimdiye kadar Batı emperyalizminden şikâyet edenler, ABD neden Suriye’de askeri müdahale yapmadı da Batı koltuğu altında bir kez daha “kazançlı çıkmadılar” diye dövünmeye başladılar. “Esad diktatörlüğü”nden dem vuranlar, Suud diktatörlüğü ve ceberut Körfez emirlikleri yanında saf tutup, İsrail ile İran’a karşı “düşman kardeşler” haline geldiler (“franemies”).
Hangi demokrasi dalgası
Tüm numaraları, sırtını güçlüye dayayıp iş çevirmek olduğu için, Batı siyaseti farklı bir yola meylettiğinde bozum oldular. Bizde, “Obama ABD’nin jandarmalığısiyasetinden vazgeçti’ diyerek ağıt yakanların durumu da bu, “Şii yayılması,mezhepçiliği” diye ortaya dökülenlerin de. “Obama’nın Arap isyanlarının demokrasidalgasına değil de, kaos sarmalına dönmesi sorumluluğu unutulur mu acaba?” imiş, “Tarih, Obama’yı affetmeyecek”miş.
Hangi “demokrasi dalgası”? Hangi “sorumluluk”? Suriye’ye Afganistan, Irak, Libya’da olduğu gibi “demokrasi getireceğim diye askeri müdahale etme sorumluluğu” mu? Oralarda yaşanan kaos mu demokrasi dalgası? Tek istisna Mısır olabilir, ama durun bir dakika, oradaki askeri darbe ve Sisi’nin baş destekçisi Suudi Arabistan değil mi? Bahreyn’de “demokrasi dalgası”nı Suudlar askeri müdahale ile ezerken, niye sesiniz çıkmıyordu? ABD, o zaman Suudi Arabistan yanında yer alınca neden şikâyet etmediniz? Suudi Arabistan’ın Yemen’e yaptığı askeri müdahalelerde ölen siviller için neden hiç sesiniz çıkmaz? Geçin bunları, bari insanı aptal yerine koymaya çalışmayın.
Türkiye kazançlı olabilirdi
Asıl mesele, Türkiye’de iktidar ve çevresinin de, İran-Batı yakınlaşması karşısında bozum olması. Oysa Türkiye, bu gelişmelerden en kazançlı çıkan ülkelerden biri olabilirdi. Hem kazançlı çıkardı, hem Suriye’de akan kanın vebali, diğerleri ile birlikte bizim de üzerimize olmazdı. Nitekim, Türkiye, İran-Batı çatışmasının en gerilimli dönemlerinde dahi İran ile ilişkilerini feda etmemeyi başarmıştı. İran İslam devrimi ardından, bu ilişkiler çok zora girmişti, zira, Türkiye Batı müttefiki, İran ise tam tersine dönmüştü, dahası “laik rejim” için İran, “rejim tehdidi” olmuştu, buna rağmen ilişkiler belli bir dengede tutulabildi. AK Partisi iktidarı da uzun süre bu yönde siyaset izledi, Batılı müttefikleri İran’a ateş püskürürken gerilimden kaçınmayı başardı. Ta ki, Batı baskısı bir yandan, emperyal hayaller diğer yandan Türkiye’yi Suriye’de kanlı bir mücadelenin içine sürükleyene kadar. Rusya ile ilişkiler de benzer bir seyir izledi, sonuç ortada.
Israr neyin nesi?
“Bad-el harab üs-Suriya”, hâlâ kafayı öne eğip düşünmek yerine, Suriye’de, iyi kötü bir uzlaşma siyaseti, müzakere imkânı, diplomatik çözüm yerine hâlâ savaşı kanırtmak çabasında ısrar neyin nesi? Evet, Türkiye bu gelişmelerden zararlı çıktı, ama bu zararın sorumlusu ne Şii hilali, ne Fars yayılmacılığı, ne o, ne bu. Türkiye’nin önünü görememesi, büyük oynama hevesine kapılması, hayaller dünyasında yaşayarak yanlış hesaplar yapması, Batılı güçlerin Suriye stratejisine gönüllü yazılması. Bari şimdi tövbe edin, büyük oyunlara oyuncu yazılma peşinde komşunun felaketine körükle gitmenin bir bedeli, ilahi adalet sayın! İran bölgenin en masum aktörü olmayabilir, ama malum Allah bizi birbirimizle terbiye eder. Bari bundan sonra, bir büyük muhasebe yapın, bu kör siyasetten vazgeçin.
Cumhuriyet
M.M