MHA, Hamid Gulamzade – İngiltere eski dışişleri bakanlarından ve 2003- 2005 yılları arasında İran ile 3 Avrupa ülkesi dışişleri bakanı ile yürütülen nükleer müzakerelerde yer alan Jack Straw, Mehr Haber Ajansı’na konuştu.
Straw bu demeçte, nükleer anlaşma sonrası Tahran-Londra ilişkileri, Vahhabiliğin aşırıcılıktaki rolü, İngiltere’nin Suudi Arabistan’a silah satımı ve diğer konular hakkında konuştu. Straw’la yapılan demecin metni şöyle:
New York Times gazetesi birkaç gün önce, Avrupa ülkelerinin ABD’nin İran füze programına ilişkin tutumu ve yeni vize yasasından rahatsız olduklarından bahsetmişti. AB Parlamentosu üyesi Marietje Schaake’nin de açıklamasında, “Avrupa, Amerika siyaseti tarafından rehin alınmıştır. Biz birlikte nükleer anlaşma konusunda müzareke yaptık ancak şimdi Amerika anlaşmanın yürürlüğü hususunda problemler çıkarıyor” dedi. Size göre Amerika devleti nükleer anlaşmayı destekliyor ancak Kongre anlaşmaya larşı engeller çıkarıyor... Siz gerekten de Obama ve Amerika yönetiminin anlaşmanın uygulanması için gereken adımları attıklarını mı düşünüyorsunuz; Yoksa Amerika’nın nükeer anlaşmayı İran’ın füze programını kısıtlamak için rehine aldığı kanaatinde misiniz?
Ben tamamen Obama yönetiminin nükleer anlaşmayı desteklediğini ve uygulanmasından yana olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla Obama ve Kerry nükleer anlaşma üzerine büyük çapta siyaseten yatırım yapmışlardır. Bildiğiniz üzere Obama, Kongre’nin nükleer anlaşmaya Netanyahu’nun kışkırtmasıyla apaçık şekilde karşı çıkmasına karşı koymaya bile mecbur bırakıldı. Şuan Kongre üyeleri nükleer anlaşmaya tamamen destek veriyorlar. Obama yönetiminin geri kalan süresinde Obama ile Kongre arasındaki ihtilaflar, Amerika seçimlerine olumsuz etkiler doğuracaktır.
Demokrat Partili Obama, Cumhuriyetçilerin çoğunluğu oluşturduğu Kongre ile karşı karşıya kaldı. Bu da çok önemli ve aynı zamanda üzücüdür. Benim şahsi kanaatime göre bu konu, İngiltere devleti için çok üzücü bir meseledir. İngiltere ve Amerika’nın İran’da menfaatleri vardır ve biz sorunun çözülmesine yönelik ellerimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.
Ben bu konuyu yakından takip ediyorum ve İran’la ticaret yapan veya yapmak isteyen birçok kişi bana gelerek İran’la ticari ilişkiler kurmaya çalışıyorlar.
Sizin de katıldığınız Sadabat müzakereleri sırasında siz ve diğer Avrupa yetkilileri İran’ın santrifüje sahip olma hakkını tanımadınız, oysa İran NPT protokolüne tamamen bağlıydı. Neden bu tutumu sergiliyordunuz? Ve eğer İran’ın bu hakkını resmiyete tanısaydınız nükleer anlaşmanın yıllar önce çözülebileceğini düşünmüyor musunuz?
Biz hepimiz İran’ın barışçıl nükleer program hakkına sahio olduğunu kabul ettij. Ben şahsen İran’ın birkaç santrifüjü kullanmaya hakkı oldupunu dile getirdim. Ekim 2003’te Tahran’da bir anlaşmaya vardık ve Paris ve Brüksel’de de iki ayrı anlaşmaya imza attık.
Biz nihai anlaşmaya çok yaklaşmıştık ve ben Zarif’î 2014 yılın başlarında bir üst düzey parlamento heyetinin başkanlığında gördüğüm zaman, kendisi de 2005 yılında anlaşmaya engel olan konunun santrifüz değil de İran’ın uçak parçaları gibi konularda Amerika’nın rızasını kazanamamasıydı.
Siz Vahhabiliğin aşırıcılığın ortaya çıkmaı ve IŞİD gibi örgütlerin sahneye ayak basması hakkında açıklamalarda bulunmuştunuz. Bunu daha ayrıntılı bir biçimde açıklar mısnız?
Vahhibilik, Sünni İslam içinde ‘İslam’ı temizleme’ amacı güden bir harekettir ve siz bunu diğer dinler içinde de görebilirsiniz. Ben IŞİD’in Vahhabiliğin bir sapması olduğunu bile söyledim ancak bana göre beyinleri zehirleyen bu virüse karşı koymak için askeri yöntemle birlikte onların düşünncelerini de direkt ve doğrudan sorguya çekerek dini bilgiler açıdan sıkıştırmalıyız. Onlar ‘her ne kadar davranışlarında aşırı olursak o kadar daha çok Allah’a yakınız ve bizim gibi düşünmeyenler gavurdur’ diyorlar çünkü.
Onlar şiddeti ve kadına karşı baskıyı övüyorlar. Bence onlar dini bilgiler açıdan çok sorguya çekilmemişler. Bir başka konu ise Sünni İslam içerisinde Avrupa’daki reformist hareketler tarzı bir hareketin olmamasıdır. Bana göre Şiilik ve Sünnilik arasında farklılıklar mevcuttur.
Ben Avrupa ve İran arasındaki ortaklıklardan çok etkilendim. Örneğin 16. yüzyulda hem İran’da ve hem İngiltere’de liderler kendi milli kimlik ve kültürlerine uygun bir din oluşturdular. Dolayısıyla İran’da Safevi devletinin yaptıkları birebir İngiltere’de 8. Henry’nin yaptıkları ile aynıydı.
Kilise öğretileri zamana uygun biçimde hareket etmeyi, bilimle uyumlu olmayı ve edebiyat gibi kitapları gerekli kılıyor. İranlı yönetmenler ve halka ve aydınlara bakınız. Bu genelleme olabilir ancak bazi Sünni kökenli ülkelerde aydın kesimi boşluğu vardır.
İngiltere, Suudi Arabistan’a silah satan ülkelerinden başında gelir. Suudi Arabistan’ın IŞİD’i silah açısından temin etmesi hakkında söylentiler var ve siz de IŞİD’in Suriye’de bazı Suudi unsurlar tarafından desteklendiğini kaydetmişsiniz. Size göre Londra’nın terörizmi destekleyen Suudi Arabistan’a silah satmasını nasıl izah edebilirsiniz?
Ben eminim ki Londra’nın Riyad’a sattığı silahlar IŞİD’e ulaşmamıştır. İngiltere’nin diğer ülkelere silah satma ruhsatı sistemi çok sıkıdır. Şahsen bu ruhsatları görmediğim için özel bir örnekten bahsedemem. Ancak hükümette 5 yıl görev aldığım ve bu tür ihracata ruhsat verme sorumluluğu taşıdığım için, bizim bu tür isteklere kesin bir kontrolümüzün olduğunu ve bazı talepleri reddettiğimizi söyleyebilirim. Bütün taleplerin raporu da Avam Kamarası’ndaki ilgili komiteye sunulur.
Obama son günlerde İngiltere’ye gitti ve bu onun son İngiltere ziyareti olabilir. Anlaşılan, Obama’nın İngiltere ziyaretinde bu ülkenin AB’den çıkma konusu konuşuldu. Siz bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ziyaretten nasıl bir sonuç çıkar?
Bence Obama’nın açıklamaları çok yararlı ve İngiltere’nin AB içinde kalma yanlılarının lehineydi. Ben şahsen İngiltere’nin AB içinde kalması gerektiğini söyleyen kişilerdenim çünkü bence AB’den çıkmanın yararı, zararı karşısında çok azdır. Sonuçta İngiltere’nin çıkması, bu ülkeye gelecekte gelebilecek tehditlerin boyutlarını çok artıracak.
Dolayısıyla Obama’nın İngiltere ziyaretinin ne kadar yararlı olduğu anlaşılıyor. Aksine, İngiltere’nin AB içinde kalmasına karşı çıkan bazı siyasetçiler, Obama’nın bu konudaki açıklamalarını eleştirdi. Londra Beledi Başkanı Johnson gibi kişiler her gün İngilizlere ahkam kesiyor. Ancak biz İngilizlerin Amerika siyasetleri hakkında söz söyleme hakkına sahip olduğumuz gibi, onların da böyle bir hakkı var. İngiltere’nin AB’de kalıp kalmama referandumundan çıkan sonuca çok ümitliyim ve anlaşıldığı gibi de böyle olacak ancak referanduma 2 ay zaman var.
Bir yıldan fazladır Suudi Arabistan, Yemen’e saldırı düzenliyor ve bu ülkenin altyapısı ile birlikte çoluk çocuk demeden sivillerini katlediyor. Bu savaşta Suudi Arabistan hiçbir başarı elde edememiş ve savaşın sürmesi için uygun bir neden bulunmamaktadır. Buna rağmen Batı dünyası bu facia hakkında sessizliğini koruyor. Size göre Avrupa ve özellikle İngiltere neden bu konuda suskunluğa kapılmışlar? Yemen savaşı kurbanları ile Paris ve Brüksel olaylarında hayatını kaybeden kişiler arasında fark var mıdır?
Bu suskunluk dünya çapında karşılaştığımız bir durumdur. Yemen dünya ve bölgenin en yoksul ülkelerinden biridir ve Batı dünyası bu ülkede göze çarpar bir yatırım yapmamış ve dolayısıyla Yemen halkı ile çok ilgilenmiyorlar. Ben Yemen ile ilgili her kişiyle konuştuğumda, o kişinin bu savaşın bir facia olduğunu ve siyasi çözüm yolunun olduğuna inandığını görüyorum. Kesinlikle Fars Körfezi İşbirliği Konseyi’ne üye bazı ülkeler bu savaşında devam etmesinden yanadır ancak bu savaşın durmasını isteyen ülkeler de var.
Böyle bir durumda İngiltere’nin Suudi Arabistan’a silah satması sorunlu bir hal almıyor mu?
Siz bana silah satımı ruhsatlarıyla ilgili sorular sordunuz. Ben Suudi Arabistan’a sattığımız silahların IŞİD’in eline geçip geçmediğine yönelik açık bir bilgim yok. Suudi Arabistan ve BAE silahları kuvvetleri ve Yemen’deki silahları hakkında da bilgiye sahip değilim. Sanırım bu konu İngiltere Avam Kamarası’nın bir komitesinde ele alınmıştır.
Kanaatimce Yemen hakkında yeteri bilginin olmadığından dolayı genel bir sorun vardır. Örneğin 7 İmam’a inan Husiler, 12 İmam inancına dayalı Şiiler gibi gösteriliyor.
İngiltere İşçi Partisi Başkanı Jeremy Corbyn ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bildiğiniz gibi ben Corbyn 2014 yılında Tahran’ı ziyaret eden İngiltere Parlamento heyeti içerisinde yer aldık. Corbyn iyi bir insandır ve dünya gündemiyle çok ilgileniyor. Partinin yeni başkanı seçildiği zaman ben Corbyn’i desteklemedim ve onun rakibi Yvette Cooper’i İşçi Partisi başkanlığı için daha uygun buldum.
Corbyn şimdi İşçi Partisi başkanıdır ve herkes bu partide İskoçya, Londra Belediye Başkanlığı ve diğer seçimlerde kazanmayı düşünüyor. Şuan İşçi Partisi’nde Sıddık Han, Londra Belediye Başkan adayıdır ve onun kazanması takdirde Londra’nın ilk müslüman belediye başkanı olacaktır. Sonuç olarak biz AB’de kalıp kalmama referandumu ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla Corbyn demokratik bir biçimde seçilmiş ve hepimiz bunu kabullenmişiz.
Size göre nükleer anlaşması sonrası İran-İngiltere ilişkileri ne düzeydedir ve hangi alanlarda işbirliği fırsatı daha fazladır?
Nükleer anlaşma devletimizin yaklaşmının büyük ölçüde değişmesine neden olmuş ve İngiltere devleti İran’la ilişkilerini geliştirmeyi düşündüğünü açıklamış. Bu görev de bana verilmiştir.
Ben ilişkilerin düzelmesi ve sonuva varmasına tanık olmaktayım. Bence siyasi ve kültürel işbirliği, ilişkilerin düzelmesinin öncüsü olabilir.
Ticaret alanında da Başbakan akıllıca bir adım atarak Lord Norman Lamont’u ticaret temsilcisi olarak atadı. Bu atama çok önemliydi çünkü Lord Lamont yıllar öncesinde İran’ı destekliyordu ve İran’dan bahsetmenin kötü anlama geldiği sıralarda bile İran’ı övüyordu.
Şuan biz adım adım Tahran’daki kendi diplomatik temsilciliğimizin düzeyini ilerletiyor ve yükseltiyoruz.
İngiltere petrol ve doğalgaz ticareti bakımından iyi bir konumda. Ayrıca ülkemiz üretim, yatırım, yasal hizmetler ve diğer sektörlerde iyi bir karneye sahiptir.
Bizim için Amerika’nın bu konuya müdahale etmemeleri ve onları bu meselenin dışında tutmak ve Amerika’nın engelleri ortadan kaldırması çok önemlidir.
Y.B