Tüm gözler Türkiye’deki 16 Nisan referandumuna çevirilirken bu etkileyici halk oylamasının sonuçları, Erdoğan’ın geleceği için de belirleyici etken olacaktır.

Kamran Ghaderi: Art arda gelen siyasi ve ekonomik krizler, toplumsal ve kültürel belirsizlik ile birlikte güç elde etmeyi bir türlü bırakmayan yorucu politikacılar ve tüm bu olaylar ile Türkiye’nin 20. yüyıldan 21. yüzyıla geçiş döneminde sahip olduğu kötü koşullar, bu ülkede yorgun ve aynı zamanda “kararsız” bir kitlenin oluşumuna neden oldu.

Yukarıda değinilen bu toplumsal ve siyasi “kararsızlık” ile umutsuzluğun temel nedeni ise uzun zamandan beri Türkiye’nin siyasi sahasını işgal edip bırakmayan politikacıların bitmek bilmeyen artık yorucu oyunlarıydı. Bu politik karekterler, halkın siyasi ve ekonomik sorunlarına herhangi bir çözüm bulamazken, kendileri bile adı geçen sorunların bir parçası haline dönümüşlerdi. Nitekim iktidarın uzun bir süre “Bülent Ecevit”, “Mesut Yılmaz”, “Tansu Çiller” ve “Süleyman Demirel” gibi isimler arasında elden ele dolaşması, Türk halkını büyük bir “kararsızlık” kabusuna sürüklemişti.

Fakat “kararsızlığın” Türk toplumunda birer salgına dönüştüğü an, tam zamanında şaşırtıcı bir olay meydana gelerek, işaret edilen “kararasızlık”tan en iyi şekilde yararlanmayı başardı. Farklı partilerden ayrılan birkaç enerjik ve tartışmalı isim, Adalet ve Kalkınma Partisi adıyla yeni bir cephe oluşturdu. Hareketin öncülüğünü ise hocası “Erbakan”la arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı ayrılıp iktidar basamaklarında daha da yükselmeyi planlayan eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı “Recep Tayyip Erdoğan” üstlenmişti.

Böylece, süresi bitmiş eski politikacılara sırtını çeviren “kararsızlık” eğilimi, Erdoğan’ı güler bir yüzle karşılayıp yeni kurulan partiye yönlenmeye başladı. Türkiye siyasi tarihi süresince hiçbir politikacı “kararsızlar”ın gücünü Erdoğan kadar başarılı şekilde kullanamadığının yanında bu ülkenin yeni liderinin iktidara tırmanışı yönündeki temel dayanak noktası ise “kararsızlığın” belirleyici rolüydü.

Erdoğan’ın 90’ların ikinci yarısında Türkiye’nin siyasi arenasına hakim kesimin karşısına geçip az da olsa hapis deneyimine sahip olması, ona öngörülmeyen bir politik karizmayla toplumsal makbuliyet atfetmişti. Bu özellikler, iktidarın üst köşesini hedefleyen Erdoğan’a “kararsızlar” dalgasının beğenisini kazandırarak, 2002 genel seçimlerinde büyük bir zafere imza atmasına yol açtı.

Oysa ki, iktidar uzayında günden güne daha da yükselmeye başlayan Erdoğan’ın hayaller füzesi, giderek parçalarını kaybetmek mecburiyetinde kalıp bu liderin destekleyiciler halkasının da zamanla küçülmesine sebep olmuştur.

Erdoğan’ın Türkiye’nin siyasi ve toplumsal ortamı üzerinde tam kontrol sağlama yönündeki çabaları, 2008 yılından itibaren hızlanmaya başlarken, bu ülkedeki siyasi sistem alanında gerçekleştirdiği değişiklikler ise Türk aydınlarıyla iktidar saflarının birbirinden tamamen kopmasına neden olmuştur. Bu konuyla ilgili “Gezi” olayları, değinilen zıtlıkları temsil ederek, Türk toplumunun “Benim yüzde 50 taraftarlarım” ile diğer yüzde 50 arasında bölündüğünün göstergesiydi.

Günümüzdeyse, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın bu ülkede anayasa değişikliği yaparak halk oylaması aracılığıyla yetkilerini arttırmaya çalışması, tarihin yeniden tekrarlanmasına yol açmıştır. Zira 21. yüzyılın ilk yıllarında da olduğu gibi “kararsızlığın” büyüleyici etkisi, referandum taraftarlarıyla muhaliflerini peşine takıp akıllarını başlarından almayı başarmıştır.

Bu seferde Erdoğan ve iktidardaki partisi AKP, çareyi “kararsızlar” üzerinde odaklanmakta görüp onların oylarını almaya çalışıyorlar. Böylece, bir zamanlar Erdoğan’ı iktidara ulaştıran “kararsızlık” etkisi, günümüzde Türk yetkililerin hayallerini önleyen ve kırılması epey zor gibi görülen güçlü bir baraj gibi boy göstermeye başlamıştır.

Türkiye’deki referandum ile ilgili bir diğer önemli konu da bu etkileyici halk oylamasının beraberinde getirdiği hayal kırıcı sonuçlarıdır.

“Evet” oyu bir taraftan, bedelini ödeyerek yapabileceği tüm çabaları ortaya koyan bir kişinin hayallerine kavuşmasını gösteren tarihi bir zaferi simgeleyecektir.

“Hayır” oyu ise diğer taraftan, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın tüm planlarını yerle yeksan ederek, bu ülkedeki savaş, güvensizlik ve istikrarsızlık ortamının devam etmesine neden olacaktır.

Dolayısıyla, bu sonuçların ikisi de, ülkelerinin uzak ufuklarını kaplayan kara bulutları izlemekte olan bir toplumun bireyleri arasındaki “kararsızlık” oranının daha da artmasına yol açmıştır. Şimdi artık sabırlı olup “kararsızlığın” belirleyici etkisinin Türkiye’yi bu sefer hangi yöne taşıyacağını dikkatli şekilde izlememiz lazım.