CHP Parti Meclisi Üyesi Ali Özgündüz, Mehr’e verdiği röportajda, “OHAL yetkisi kullanılarak yapılan yargılamalar, işten çıkarılmalar artık FETÖ'yü aşmıştır” dedi.

CHP Parti Meclisi Üyesi ve 24. Dönem İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, Mehr Haber Ajansı’na verdiği röportajda Türkiye’deki son gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.

Ali Özgündüz, Mehr muhabirinin sorularını aşağıdaki şekilde yanıtladı:

“Adalet Yürüyüşü”nün amacı nedir? Bu yürüyüşün Türkiye’deki siyasi denklemlerde nasıl bir etki bırakacağını düşünüyorsunuz? 


Bilindiği gibi 15 Temmuz darbe girişimi sonrası AKP hükümeti 20 Temmuz 2016 tarihinde olağanüstü hal ilan etti ve o tarihten beri ülkemiz normal anayasal düzen dışında ve hatta daha önce altına imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelere aykırı olarak yönetilmekte ve bu durum birçok haksızlık, hukuksuzluklara yol açmaktadır. Yani birçok insan haksız yere tutuklanmakta, onbinlerce insan savunması alınmadan işinden edilmekte ve haklı/haksız birbirine karışmakta adaletsiz hüküm sürmektedir. Bu sorunun en önemli kaynağı da Yargı'nın bağımsız olmaması nedeniyle tarafsız davranamaması yani AKP iktidarının istediği yönde kararlara imza atmasıdır. Bu koşullar altında vatandaşlar çaresiz bir halde anamuhalefet partisi olarak CHP'den birşeyler yapmasını, bu haksız, huksuz düzene dur demesini beklediği için sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu "herkes için adalet" diyerek bu yürüyüşü başlattı ve sadece CHP'lilerden değil toplumun her kesiminden büyük destek alarak Ankara/İstanbul arasındaki yürüyüşünü, Maltepe'de milyonların katıldığı bir mitingle tamamlayarak bir manifesto yayınladı. Bu yürüyüş amacına ulaşmış ve 15 Temmuz sonrası hükümetin halk üzerinde kurduğu korku/endişe düzenine son vermiştir diye düşünüyorum .

16 Nisan’da kıl payı kadar bir farkla sadıklardan evet çıktı. Bir başka deyişle sandıktan anlamlı bir “evet”in çıkmadığı anlaşılmaktadır. Bu gidişle 2019’da yapılması beklenen seçimlerin sonuçlarını nasıl öngörüyorsunuz? Sizce AKP o zamana kadar popülerliğini koruyabilecek mi?


Her ne kadar YSK'nın açıkladığı sonuçlara göre %51 Evet oyu ile 16 Nisan referandumuyla Anayasa değişikliği kabul edilmiş gözükse de, bu referandum bizim açımızdan meşru değildir. Çünkü YSK hukuka aykırı bir kararla mühürsüz oy pusulalarını geçerli saymış ve böylelikle referandum sonucuna şaibe karışmıştır. Bütün bunlara rağmen 2019'da yapılması planlanan ilk "başkanlık sistemi" seçiminde AKP'nin ve dolayısıyla şimdiki Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın seçilmesi çok zordur çünkü artık halk AKP'ye ve Erdoğan'a inanmamakta, yapılan haksızlık ve hukuksuzluklara, adam kayırmalara "yeter" demektedir. Bana göre bu şaibeli Anayasa değişikliğiyle getirilecek sistem AKP'nin sonunu getirecektir. Yani seçilecek "süper yetkili Başkan" bu yetkilerini kullanarak AKP döneminde yapılan yolsuzluk ve hukuksuzlukların hesabını soracak ve böylelikle önümüzdeki süreçte AKP diye bir parti kalmayacaktır.

Anayasa değişikliğinin Türkiye için yararlı olacağı ve bunun bir kişinin tek başına ülkeyi yönetmeyeceği ileri sürülmektedir. Sizce yeni anayasada güçler ayırımı prensibine yeteri kadar itina gösterilmiş mi? Acaba Parlamento eskisi kadar kanun koyma ve Yürütme’yi denetleme yetkisine sahip olacak mı?


Yeni Anayasa güçler ayrılığını tamamen ortadan kaldıran "güçler birliği"ni öngören bir sistem getirmektedir çünkü bu Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanı seçilecek kişi aynı zamanda partili ve hatta partinin başkanı olabileceği için Milletvekileri listesini de kendisi hazırlayıp Parlamentodaki çoğunluğa da egemen olabilecek, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu ile Yüksek Yargı organlarının üyelerini de kendisi seçeceği için Yargı organını da dizayn edeceğinden "tek adam" yönetimi olacaktır. Parlamentonun kanun yapma yetkisi yanında Cumhurbaşkanı'nı da Kararname çıkaracağı için aslında Kanun yapma tekeli de Parlamentodan alınmakta, yine Güvenoyu müessesesi ortadan kaldırıldığı ve hükümeti denetim yetkileri önemli ölçüde zorlaştırıldığı için Parlamento 'etkisiz organ' pozisyonuna düşecektir.

Bildiğiniz gibi OHAL 3 ay daha uzatıldı. Bunun amacı nedir? Darbe girişiminin ardından başlatılan açığa alınmalar veya tutuklamalar ne zamana kadar devam edebilir? Bunlar yasal çerçevede mi yapılmaktadır?

Bir yıldır OHAL düzeni devam etmekte ve hükümet yetkililerinin açıklamalarına bakarsak bu durum bir süre daha devam edecek, belki seçimlere kadar! OHAL yetkisi kullanılarak yapılan yargılamalar, işten çıkarılmalar artık FETÖ'yü aşmış, AKP kendine muhalif gördüğü tüm kesimlere karşı OHAL hukuksuzluklarını sürdürmeye başlamış, üniversiteler, medya kuruluşları iyice susturulmuş, AKP muhalefetsiz antidemokratik bir düzen kurmuştur. Bu durum AKP'nin işine geldiği için, yani OHAL düzeni AKP'nin istediklerini hukuka uymayan yapma imkanı tanıdığı için adaletsiz uygulamaların seçime kadar süreceğini düşünmekteyim.

15 Temmuz’dan sonra Türkiye ve bazı Avrupa ülkeleri arasında yaşanan gerginliğin temel nedeni nedir? Bu süreç Türkiye’nin AB üyeliğini daha da geciktirmez mi?


Aslında AKP hükümetleri Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin kopmasını, daha doğrusu AB üyelik sürecinin sonlandırılmasını istemekte fakat bunu kendisi değil AB’nin gerçekleştirmesini beklemekte bu amaçla batı ülkeleriyle, özellikle Almanya'yla ilişkileri bilinçli olarak germektedir. Çünkü AKP ideolojik olarak AB değerlerine inanmamakta, Müslüman kardeşler ideolojisini benimsemekte ve bu yönde laik Türkiye Cumhuriyetini "Sünni İslam" devletine dönüştürmeyi hedeflemektedir. Dolayısıyla AKP'nin bu hedefiyle AB değerleri uyumlu olmadığı için hükümet iç kamuoyunu da yanına almak için milliyetçi söylemlerle ülkemizi bilinçli olarak Avrupa'dan uzaklaştırmaktadır.

Türkiye’nin PYD-YPG’ye karşı sergilediği duruşu nasıl yorumluyorsunuz. ABD’nin bu gruba verdiği desteğin Ankara-Washington ilişkilerinde nasıl bir etkisi olabilir?

Türkiye PYD/YPG'yi terör örgütü PKK'nın Suriye'deki uzantısı olarak görmekte ve ABD'nin desteklediği bu oluşumun Suriye'nin kuzeyi Türkiye sınırındaki bölgede bir otonom bölge oluşturması durumunda, bu durumun ülkemiz çıkarlarına uymadığı, orta vadede Türkiye/İran/Irak ve Suriye topraklarında ABD'nin istediği İsrail'e müttefik bir Kürdistan kurulabileceği öngörüsüyle bu durumuna karşı politika geliştirmekte ve Fırat Kalkanı gibi, bölge ülkeleriyle de koordineli askeri operasyonlar yapmaktadır. Bu ülkemizin meşru bir hakkıdır aynı zamanda çünkü Emperyalistler, ülkemiz dahil bölge ülkelerini bölmek parçalamak istemektedirler. Elbetteki bu politika ve eylemler ABD'nin hoşuna gitmemekte ve ilişkiler gerilmektedir. Ancak ABD'de görüyor ki, bölge ülkeleri, yani Türkiye, İran, Irak ve Suriye bu meselede birlikte hareket ettiği sürece planlarını icra edemeyecek ve realiteye teslim olacatır.

Türk yetkililer IKBY’de düzenlenmesi beklenen referandumu doğru bulmadıklarını söylüyorlar. Bu referandumdan “evet” çıkarsa Kürdistan ülkesinin oluşması Türkye’nin ulusal ve bölgesel çıkarlarını olumsuz yönde etkileyebilir mi?                

Barzani'nin ilan ettiği referandum Irak Anayasasına göre gayrimeşrudur ve bu referandumdan evet çıksa bile Irak merkezi hükümeti, İran ve Türkiye rıza göstermediği sürece bağımsız bir Kürdistan kurulamaz, kağıt üzerinde kurulsa da yaşayamaz, çünkü ne karaya, ne havaya ve ne de denize çıkışı olmayan, çevresindeki bütün ülkelerle problemli bir ülkenin arkasında kim olursa olsun yaşama şansı yoktur. Elbette böyle bir oluşum ülkemiz Türkiye'nin ulusal çıkarlarına aykırıdır. ABD, böyle bir yapının Türkiye'nin müttefiki ve korumasında oluşabileceği ve bunun ülkemiz çıkarına olacağı fikrini bizim bir kısım yetkililerimize de empoze etmeye uğraşsa da devletin ciddi kuruluşları bu gözboyama oyunlarına kanmamakta ve tehlikeyi görerek ABD'ye rağmen bölge devletleriyle ortak strateji geliştirip uygulamaktalar.