TSK'nın Afrin'e yönelik başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı 5. gününe girerken, Türk ordusuna bağlı savaş uçakları kırsaldaki YPG mevzilerini bombalıyor. Afrin kırsalında Burseya Dağı çevresinde de şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Son gelişmeleri Mehr Haber Ajansı muhabiri Morteza Karimi’ye değerlendiren siyaset bilimci ve yazar Sinan Baykent, Zeytin Dalı Harekâtı’nın bir işgal veya bir fetih operasyonu olmadığını ve TSK’nın da girdiği bölgede kalıcı olmak istemediğini söyledi.
Türkiye’nin Afrin’e yönelik gerçekleştirdiği “Zeytin Dalı Harekâtı”nın amacı nedir?
Zeytin Dalı Harekâtı’nın birinci ve en önemli amacı şüphesiz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınır güvenliğini muhafaza altına almaktır. Suriye’nin kuzey bölgesindeki terör yuvaları ortadan kaldırılmalıdır. PKK-YPG teröristlerinin oradaki varlığı dahi Türkiye açısından bir tehdittir. Dolayısıyla bu her ne kadar sınır ötesi bir harekât olsa da, gerçekte kendi sınırlarımızın içini yakından ilgilendirmektedir. Söz konusu teröristlerin belirttikleri varlık bir yana, ABD tarafından destekleniyor ve silâhlandırılıyor oluşu meselenin ikinci bir tehdit boyutunu ortaya koyuyor. ABD Suriye’nin kuzey şeridinde kendi kontrolünde bağımsız bir Kürt devleti istiyor. Irak’ta oynanan oyunun bir benzeri şimdi Suriye’de tezgâhlanıyor. Nedir bu? Önce “özerklik” iddiasını ortaya koymak, demokrasi ve federasyon havariliği yapmak ve son olarak da Barzani örneğinde olduğu gibi bağımsızlık referandumu tertiplemek. Son aşamada amaç Türkiye’nin güneydoğu bölgesini koparmak ve buralarda muhtelif isyan hareketlerini örgütlemek suretiyle tetiklemektir. ABD ve İsrail bölgede bir “Büyük Kürdistan” hayalini kuruyorlar. Birileri zamanında buna “komplo teorisi” dediler, artık her şey ortada. Nitekim o cephede de kimse niyetini saklama gereği duymuyor artık. Çerçeve budur. Dolayısıyla Zeytin Dalı Harekâtı hem Türkiye’nin hem de Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaya yönelik bir operasyondur. “Büyük Kürdistan” perspektifinden ele alındığında ayrıca anti-Siyonist bir atılımdır da diyebiliriz.
Bu harekâtta sivillerin can kaybını önleyebilecek bir güvence var mı?
Her savaşta sivil kayıplar yaşanır. Önemli olan bu kayıpları asgarî bir düzeyde tutabilmektir ki, Türk Silâhlı Kuvvetleri yaptığı her basın açıklamasında buna dair çok dikkatli bir politika izlediğinin sürekli altını çiziyor. Türkiye Suriye Kürtlerini düşman olarak görmüyor, hiçbir zaman görmedi. PKK-YPG gibi terör örgütlerini Kürt halkıyla eşitlemek büyük bir haksızlık olur. Onlar Kürt halkının birtakım taleplerini istismar etmek ve hatta sömürmek için kullanılan maşalar. Kimin maşaları? Emperyalistlerin ve Siyonistlerin maşalarıdır. Barzani referandum yapacağını ilân edip, “Kürt halkı kendi kaderini tayin etmek istiyor, bunun günahı nerede?” diye sorduğunda “böylesi bir referandumun günahı, Kürtlerin İsrail’e peşkeş çekilmek istenmesindedir” demiştim. Kürtler bizim canımız, kanımız, ailemiz. Türk’ü Kürt’ten ayıran çizgi çok incedir hatta belki yoktur – öyle bir bütünleşme vardır aramızda. Bu sebeple Silâhlı Kuvvetler sivil kayıpları en aşağı seviyede tutmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır, buna eminim. Zira sivil kayıpları biz kendi kayıplarımız sayacağız. Kim böyle bir şeyi isteyebilir ki?
Zeytin Dalı Harekâtı nereye kadar devam edecek? TSK’nın ele geçirdiği bölgelerin kaderi ne olacak?
Harekât nereye kadar devam edecek bilmiyorum henüz. Görünen o ki Afrin’den sonra Münbiç’e girilecek ve orası da temizlenecek. Dediğim gibi amaç o kuzey şeridini terörden, teröristten ve bölücüden arındırmak. Bu hem Türkiye’nin hem de Suriye’nin bütünlüğü için belirleyicidir. Aslına bakarsanız bölgeyi tümüyle temizlemek lazımdır. Amerika ve İsrail’i yanımızda yaşatmanın kimseye bir faydası dokunmaz; oldukları ve bulundukları yerde, kendi ülkelerinde kalsınlar. Türkiye kendine yeni ve farklı komşular istemiyor. Bizim istediğimiz mevcut komşularımızın güvenliği, istikrarı ve bütünlüğüdür. Bölgenin yeniden bir huzur ve refah havzasına dönüşmesi için bunlar “olmazsa olmaz” koşullardır. Belirtmeliyim ki Silâhlı Kuvvetler’in girdiği bölgelerde kalıcı olmak gibi bir iddiası ve arzusu yoktur, olamaz da. Zeytin Dalı Harekâtı bir işgal operasyonu, bir fetih operasyonu değildir. Başka bir deyişle girdiğimiz, aldığımız yerler bize bağlanmayacak. Ya ne olacak peki? Zamanı geldiğinde ve şartlar olgunlaştığında Suriye’ye iade edilecektir. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı da bu minvalde bir açıklama yaptılar. Dediler ki “bu toprakları esas sahiplerine geri vereceğiz”. Doğru bir açıklamadır ve Türkiye’nin hakiki niyetini de ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin Afrin operasyonunda ABD ve Rusya gibi güçlerin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belli ki bu operasyon Rusya ve Suriye ile koordine edilerek yapılıyor, bir kere bunun altını çizelim. Yani Rusya ve bir şekilde Suriye söz konusu düşünceyi onaylamasaydı, Zeytin Dalı Harekâtı gerçekleşmezdi. ABD bölgede tek-taraflı davranışlarının ve uygulamalarının bedelini ödüyor. PKK-YPG ikilisine verdiği, daha doğrusu hibe ettiği, tırlar dolusu bir yığın silah şu anda Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin hava akınlarıyla buharlaşıyor. Bir cevap vermediler henüz. Ben sahada olmasa da, Türkiye içinde belli birtakım kışkırtıcı eylemlere başvurabileceklerini düşünüyorum. Türkiye ve ABD arasında artık çok açık bir soğuk savaş atmosferi hâkim. Bizimle sıcak çatışmaya girmeyeceklerdir fakat dediğim gibi önümüzdeki süreçte özellikle içeride çeşitli fay hatlarını kaşıyabilirler. Bir iç ayaklanma veya isyan dalgasına karşı uyanık ve tetikte olmalıyız. Türkiye diplomatik kanalları herkes açık tutmalıdır. Uluslararası ilişkilerde “ben küstüm, oynamıyorum” diyemezsiniz. Savaşta bile konuşulur. Hep söylüyorum; Ben Türkiye’nin ABD’yle ipleri koparmak, köprüleri atmak istediğini düşünmüyorum. Fakat diğer yandan Türkiye ABD’den eşit ve adil bir muhataplık talep ediyor ki, bu fevkalade doğru ve meşru bir taleptir. Amerikan devlet aklında biraz “akıl” kalmışsa eğer, Türkiye’yi bütünüyle kaybetmek yerine yeni ve makul bir ilişki çerçevesinin oluşturulmasına katkı sunarlar.