Bazı Arap ülkelerin dışında dün bütün İslam dünyasında Kudüs Günü münasebetiyle gösteriler düzenlendi. Dünya Kudüs Günü’nün günümüzdeki önemini Mehr Haber Ajansı’na değerlendiren Gazeteci-Yazar Ramazan Bursa, “Kur’an-ı Kerim’deki Filistin topraklarıyla ilgili ayetler, verilen mücadeleler ve İslam alimlerinin Filistin’le alakalı tavrı ortadayken bir Müslüman ülkenin devlet başkanı Filistin halkının yanında değil de karşı taraf da olursa bu elbette tüm İslam tarihinin karşısında olmak demektir” ifadelerini kullandı.
Ramazan Bursa, Mehr muhabirinin Filistin meselesine ilişkin sorularına cevaben şu değerlendirmelerde bulundu:
1 – Her yıl Ramazan ayının son Cuma günü başta İran olmak üzere bazı İslam ülkelerinde Dünya Kudüs Günü olarak anılıyor. Sizce Kudüs Günü'nün İslam dünyasındaki önemi nedir?
Birincisi Kudüs Günü’nün önemi bizzatihi Kudüs davasıyla alakalıdır. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle Mescid-i Aksa ve civarı mübarek kılındı. Dolayısıyla İsra suresinde de ifade edildiği gibi burası Müslümanlara aittir. İkincisi Mescid-i Aksa bizim ilk kıblemizdir. Akabinde miraç hadisesinin de vuku bulduğu noktadır. Bu bakımdan da Mescid-i Aksa’nın içinde bulunduğu Kudüs ve Filistin toprakları Müslümanlar için Mühimdir.
Bugün dünyayı sömüren Siyonist düşüncenin 3 temel inancı vardır. Birincisi onların inancına göre Mescid-ı Aksa’nın bulunduğu yerde Süleyman mabedi vardı. Dolayısıyla Mescid-i Aksa’nın yıkılıp yerine Süleyman mabedinin kurulmasını arzu ediyorlar. Bundan dolayı da Mescid-i Aksa’nın altına sayısız tüneller açtılar. Yahudi inancına göre eğer Mescid-i Aksa’nın yerine Süleyman mabedi kurulursa ve Fırat ile Nil arasındaki topraklara Siyonistler sahip olup büyük İsrail devletini kururlarsa o zaman onların beklediği Kral Mesih dünyaya gelecek ve dünya hakimiyetini sağlamış olacaklar. Bundan dolayı bunların ilk amacı Filistin topraklarını tamamen ele geçirmek ve Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman mabedini kurmaktır. İkincisi ise eğer bunu başarırlarsa İsrail kendine göre sınırları belli değildir. İsrail inancına göre İsrail devletinin sınırları bulunduğu noktadan ta Türkiye’ye kadar Fırat ile Nil arasındaki tüm toprakları kapsıyor. Dolayısıyla Dünya Kudüs Günü, Kudüs’ün korunmasını bize hatırlatıyor ve her sene Ramazan’ın son Cuma günü İslam coğrafyasının tüm başkentlerinde ve Müslümanların yaşadığı her yerde Kudüs ve Filistin için gösteriler yapılıyor. Tabii Kudüs Günü derken rahmetli İmam Humeyni’yi de anmamak mümkün değildir. Kudüs Günü İmam Humeyni’nin Müslümanlara armağanıdır.
2 - Sizce neden Filistin meselesine bazı İslam ülkeleri tarafından yeterince teveccüh edilmemektedir? Kudüs meselesinin unutulmaması için Müslümanların ne yapması gerekiyor?
Bazı Müslüman ülkeler derken Suudi Arabistan ve BAE ön plana çıkıyor. Mısır ve Bahreyn de dahil bazı Müslüman ülkeler Kudüs davasında mazlum Filistin halkıyla beraber olması gerekirken İsrail, ABD ve Siyonist düşüncenin yanında olmayı tercih ediyorlar. Şimdi önümüzdeki günlerde çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. ABD “yüzyılın anlaşması” adı altında sözde İsrail-Filistin barışıyla alakalı bir plan açıklayacak. Bu plana göre, Kudüs doğusuyla batısıyla İsrail’e bırakılıyor. Sadece Kudüs’ün “Ebudis” isimli köyü Filistin devletinin başkenti oluyor. Batı Şeria’da BM kararlarına aykırı olarak inşa edilen gayri hukuki olan Yahudi yerleşim birimlerine de dokunulmuyor. Batı Şeria’da Filistinlilerin yaşadığı yerler ve Gazze Filistin toprakları oluyor. Mısır’daki Sina çölünden de Filisin devletine biraz toprak veriliyor. Böyle bir planla karşı karşıyız. Bu planı Filistinliler ve Mahmut Abbas’a kabul ettirmek için Suudi Arabistan Velihat Prensi Bin Selman yoğun çaba gösteriyor.
Bazı Arap ülkeleri mazlum Filistin halkının yanında olmak yerine karşısında olmayı tercih ediyorlar. Bu aslında İslam’ın karşısında olmayı tercih etmektir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’deki Filistin topraklarıyla ilgili ayetler, verilen mücadeleler ve İslam alimlerinin Filistin’le alakalı tavrı ortadayken bir Müslüman ülkenin devlet başkanı Filistin halkının yanında değil de karşı taraf da olursa bu elbette tüm İslam tarihinin karşısında olmak demektir. Bunun sebebi şudur ki bu rejimler zulüm, baskı ve haksızlık üzerine kurulmuş rejimlerdir. Bu ülkelerin halkları kendi idarecilerini seçemiyorlar. Halbuki İslam seçimi ön planda görür. Birinci dünya savaşından sonra bölgenin toprakları paylaştırılırken buradaki devletleri Batılılar kurdular. Konuyu biraz daha kapsamlı şekilde ele aldığımızda aslında bu bölgede Al Suud, Al Nahyan ve Al Halife gibi aileler daha kral olmadan yani 1923 öncesinde bile hep Müslümanlar ve İslami idarelerle sıkıntı yaşayan ailelerdi. Mesela Al Suud’un Osmanlı ile yaşadığı savaş var. Suud ailesi 3 defa Osmanlı’ya isyan etmiştir. Yani Müslümanlarla problemi olan ailelere krallıklar verildi. Bu krallıklar oluşturulurken de Batılılar ipleri kendi ellerine aldılar. Dolayısıyla bunlar her şekilde Batılıların sözünü dinlemek zorundadırlar.