Türkiyeli Hindistan Uzmanı Duygu Çağla Bayram, Mehr Haber Ajansı’na verdiği röportajda,"Yeni Delhi’nin tartışmalı vatandaşlık değişiklik yasası her şeyden önce Hindistan’ın imajına zarar veriyor" dedi.

Hindistan'da  31 Aralık 2014'ten önce giren göçmenlere, vatandaşlık verilmesine imkan tanıyan ancak aynı pozisyondaki Müslümanları bu kapsamın dışında tutan yasaya karşı protestolar düzenleniyor. Bugüne kadar ülkedeki eylemlerde hayatını kaybedenlerin sayısı 23'e yükseldi.

Yürürlüğe giren kanun kapsamında, özellikle Pakistan, Bangladeş ve Afganistan'da dini baskıdan kaçan Budist, Sih, Jain, Parsi, Hindu ve Hristiyanlar, kimliklerini ve Hindistan'da 6 yıldan uzun süredir yaşadıklarını kanıtlamaları halinde vatandaşlık elde edebilecek, aynı pozisyondaki Müslümanlar ise yasanın dışında tutulacak.

Konuyla ilgili Merha Haber Ajansı'na konuşan Hindistan Uzmanı Duygu Çağla Bayram, Yeni Delhi’nin tartışmalı vatandaşlık değişiklik yasası her şeyden önce Hindistan’ın imajına zarar veriyor Dolayısıyla sadece Müslüman ülkelerle değil, Yeni Delhi’nin komşuları, diğer ülkeler ve uluslararası örgütlerle diplomatik bağlarını da olumsuz etkiliyor" dedi.

Aşağıdaki yazıda Duygu Çağla Bayram yaptığımız röportaji okuyabilirsiniz.

1-Hindistan'ın çeşitli eyaletlerinde 31 Aralık 2014'ten önce ülkeye giren gayrimüslim göçmenlere vatandaşlık verilmesine imkân tanıyan ancak aynı durumdaki Müslümanları bu kapsamın dışında tutan yasaya karşı protestolar düzenleniyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün Hindistan’da ciddi anlamda içe dönük bir dönüşüm yaşanıyor ve bu dönüşüm maalesef ağırlıklı olarak ülkedeki Müslüman nüfusu olumsuz etkileyecek potansiyelde. Söz konusu yasa, yani “Vatandaşlık Değişiklik Yasası” (CAA), hükümetin daha önce Assam devletiyle sınırlı tuttuğu “Ulusal Vatandaşlık Kaydı” (NRC) düzenlemesiyle birlikte düşünülmelidir. Çünkü her ikisi aynı madalyonun iki yüzüdür. Şöyle ki sizin de ifade ettiğiniz gibi değişiklik yasası Müslümanları kapsamıyor, dolayısıyla Müslümanlar dışındaki göçmenlere vatandaşlık hakkı tanınacak; öte yandan vatandaşlık kaydı düzenlemesine baktığımız da ki bu düzenleme ülke genelinde geçerli olacak ve gayrimüslimler NRC düzenlemesi kapsamında Hindistan vatandaşı olduğuna ya da olabileceğine dair belgelendirme yapamasalar dahi şimdiki CAA kapsamında onlara vatandaşlık imkânı tanınacak. Peki ya Müslümanlar? Peki ya onlar Hindistan vatandaşı olabilmeyi NRC kapsamında belgelendiremezler ise zaten CAA kapsamına da alınmadılar ne olacak? Hindistan vatandaşı olamayacaklar. Vatandaşlık hakları olmayacak. Hiçbir hakları olmayacak. Sınır dışı edilme ihtimalleri üzerine de tartışmalar yaşanıyor ancak ben Hindistan’ın sınır dışı edebileceğini düşünmüyorum. Zira CAA kapsamında olan ülkeler Pakistan, Bangladeş ve Afganistan. Ancak Hindistan’ın bu ülkelerle herhangi bir iade anlaşması bulunmuyor. Dolayısıyla siz neye göre bu insanları göndereceksiniz? Ya da zaten onlar kabul etmeye istekli mi? Bangladeş hükümeti vatandaşlarını geri alabileceğini açıkladı, ancak açıkça Hint hükümetinden, Bengalce konuşan Assam Müslümanlarının Batı Bengal’den Bengal kökenli omadığını, gerçekten Bangladeşli olduğunu kanıtlamasını isteyecek. Hint hükümetinin onları Bangladeşli olarak kanıtlayabileceğinden pek emin değilim. En nihayetinde vatandaşlık hakkını elde edemeyen Hindistan Müslümanlarının vatansız ve toplama kamplarında yaşamak zorunda kalmalarına yönelik güçlü bir olasılık beliriyor. Bunların hepsinin düşünülmesi gerekiyor. Bugün zaten CAA’ya bu denli şiddetli protestolar gerçekleştiriliyorsa bundandır.

Ayrıca bir de olayın şu boyutu var: Bugün Bengal Müslümanlarının Banladeş'ten geldiği iddia ediliyor. NRC uygulanırken bazı Urduca veya Pencabça konuşan Müslümanlar vatandaşlıklarını kanıtlayacak belgeler sunamadıklarında Pakistan'dan geldikleri iddia edilecek. Peki ya Marathi, Gujrati, Telugu, Malayalam, Kannada ve Odiya dillerini konuşan Müslümanlar ne olacak? Bu diller yalnızca Hindistan'da konuşuluyor, yani bu dilleri konuşan Müslümanların yasadışı olarak Afganistan, Bangladeş ve Pakistan veya dünyadaki başka herhangi bir ülkeden geldiğinin iddia edilmesi söz konusu değildir. Bu nedenle başta da söylediğim gibi CAA ile NRC birlikte anlaşılmalıdır ve bu ikisi katı bir biçimde uygulanırsa, Hindistan için uluslararası bir kriz yaratabilecek potansiyelde büyük bir insan trajedisi söz konusu olur.

2-Yüksek Mahkeme, federal hükümetten, Vatandaşlık Yasası'nın iptal edilmesiyle ilgili yapılan yaklaşık 60 başvuruya cevap vermesini isteyerek, anayasaya aykırılık iddiasıyla açılan iptal davalarının 22 Ocak'ta görülmek üzere ertelendiğini duyurdu. Bu davadan nasıl bir sonuç çıkar?

İptal kararının çıkacağını düşünmüyorum. Zira Yüksek Mahkeme 9 Kasım’da da Ayodhya meselesinde Babri Cami arazisini Ram Tapınağı için tahsis edilmesi yönünde karar almış, ardından kararın iptaline yönelik gelen itiraz başvuruları durumu değiştirmemiştir. Oysaki arazinin esasen tapınak arazisi olduğu, yani Babri Cami öncesi asli sahibinin Hindular olduğu yönündeki bilgi ve belgeler de oldukça tartışmalıydı. Buna rağmen yıkılan Babri Cami yerine Ram Tapınağı’nın yapılması yönünde karar çıkarken, Cami’yi yıkanlar içinse herhangi bir işlem dahi söz konusu olmadı. Dolayısıyla CAA için de bir iptal kararı beklemiyorum.

3-Hindistan dünyanın en çok Müslüman nüfusa sahip ikinci ülkesidir. Devletin böyle ayrımcı davranması kendi varlığını riske sokmak değil mi?

Elbette. Hindistan bir ülkeden çok bir kıtadır. Ayrıca Federal yönetimden çok Birlik’tir. Bunlar ne demek oluyor, Hindistan birçok devletin bir araya geldiği çeşitlilik içinde bir birliği, bütünlüğü ifade ediyor ve söz konusu çeşitlilik ise bir elin parmaklarıyla sayılamayacak kadar çoktur. Bağımsızlığın kazanıldığı ve bölünmenin yaşandığı sırada ülkenin ilk Başbakanı Jawaharlal Nehru “Hindistan, tüm dinlerden insanların eşit haklara, imtiyazlara ve yükümlülüklere sahip olduğu bir millet olacak.” ifadesini kullanmıştır. Bu gibi söylemleri çoğaltabiliriz. Ancak bu örneği vermemin sebebi ‘tüm dinden insanların eşit haklara sahip olması’nın gerekliliği ve önemine dikkati çekmek. Bilhassa çeşitlilikten doğan bir birlikten söz ediyorsak. Bu ayrıca evrensel bir haktır. Vatandaşlığa dini bir temelde karar verilmemelidir. Bu durum, ülkenin laikliğinin, demokrasisinin, eşitlik hakkının, ayrımcılık yapmama ilkesinin, dolayısıyla anayasasının sorgulanmasına yol açıyor; aynı zamanda ülke içinde güvensizliğe yol açıyor. Bugün Hindistan’da birçok insan endişeyle yarın vatandaş olabilecek mi olamayacak mı bunu düşünüyor. Bugün şahit olunduğu gibi ülke genelinde şiddetli protesto olayları vuku buluyor. Hindistan başarılı ekonomik ve kalkınma reformlarıyla ve dış politika açılımlarıyla çok güzel ilerleme kaydediyordu. 

Bugün dünyada bir büyük güç olarak söz sahibi olma idealini tam anlamıyla vücuda getirebilmesi için her şeyden önce içe dönük nevi şahsına münhasır yapısını güçlü tutması gerek. Oysaki son zamanlarda ülkede bir yandan da ekonomik yavaşlama, işsizlik vs. gibi başka önemli sorunlar da söz konusu. Bugün ülkede yükselen milliyetçilik anlayışıyla ‘ideolojik’ bağlamda arka arkaya alınan bu gibi kararlar sadece ülke içinde kaos yaratmıyor; aynı zamanda ülke dışında da Hindistan’ı olumsuz etkiliyor. Neticede Hindistan Hindularla olduğu kadar, Müslümanlarla da ve diğer dinsel, dilsel, etniksel vs. çeşitlilikleriyle de Hindistan’dır.

4-Narendra Modi’nin ülkedeki Müslümanlara karşı ayrımcılık yapması Modi’nin Müslüman ülkelerle münasebetlerini etkileyebilir mi?

Yeni Delhi’nin tartışmalı vatandaşlık değişiklik yasası her şeyden önce Hindistan’ın imajına zarar veriyor. Dolayısıyla sadece Müslüman ülkelerle değil, Yeni Delhi’nin komşuları, diğer ülkeler ve uluslararası örgütlerle diplomatik bağlarını da olumsuz etkiliyor. Modi hükümetinin dış politikasının üç temel ayağı olan ‘güçlü küresel imaj’, ‘etkili büyük güç diplomasisi’ ve ‘önce komşuluk yaklaşımı’, büyük oranda olumsuz etkileniyor.
Afganistan ve Bangladeş, Hindistan’ın yeni yasa kapsamında her iki ülkeden de “zulmedilmiş” azınlıklara vatandaşlık teklifine karşı sert bir itirazda bulunuyorlar. Dışişleri Bakanı Abdul Momen de dâhil olmak üzere iki Bangladeşli bakan, Hindistan ziyaretini iptal ederken; Afganistan, Yeni Delhi’nin Sih topluluğunu mağdur ettiği yönündeki düşüncesine karşın, Kabil’in Hindistan Büyükelçisi Tahir Kadri, “Bugün Taliban’ın düşmesinden bu yana hükümetimiz, Sihler gibi azınlıklara saygı duyuyor” ifadelerini kullandı. Sihlerin her iki meclis evinde de sandalyeleri olduğunu ve cumhurbaşkanlığı sarayında temsil edildiklerini söylerek, kendilerini savunmaya geçtiler.

Pakistan, BJP’nin İslam karşıtı politikalarının milyonlarca Müslüman’ı Hindistan’dan Pakistan’a çekebileceğini ve böylece İslamabad için mülteci krizi yaratabileceğini belirtti. Pakistan Başbakanı İmran Han, Cenevre'deki Mülteciler Küresel Forumu'nda, “Mülteci krizi yaşanmasından endişe duyuyoruz, iki nükleer silahlı ülke arasında bir çatışmaya yol açabileceğinden endişe ediyoruz” ifadelerini kullanmıştır.

Yeni yasa üzerindeki protestoların istenmeyen bir diplomatik sonucu da Japon Başbakanı Shinzo Abe'nin Hindistan'a yapacağı yıllık zirve ziyaretini ertelemesi olmuştur. Nitekim bu sıradan bir ziyaret değildi, ay sonunda Çin’e gitmeden önce Hindistan temasına öncelik verilmişti. Söze konu erteleme, Delhi’deki Hint diplomatlarca, Hindistan’ın Çin’e karşı bir savunma mekanizması geliştiren “Doğu’ya Bakış” (Look East) politikası kapsamında Japonya ve diğer Güneydoğu Asya ülkeleriyle yakın ekonomik ve stratejik bağlarını güçlendirme girişimlerine büyük bir darbe olarak değerlendirildi.
Bunun yanı sıra, BM, söz konusu yasanın kanunlar önünde eşitlik taahhüdünü zayıflattığını ifade ederek, temelde ayrımcı ve Hindistan’ın uluslararası insan hakları yükümlülükleriyle tutarsız olduğuna dair bir bildiri yayınladı. Ayrıca ABD’nin Uluslararası Dini Özgürlük Komisyonu ve Dış İlişkiler Komitesi nezdinde gerçekleşen iki panelde, yasanın, demokrasinin temel koşullarına zarar verdiği ve ABD ve diğer batılı güçlerin, Çin’in Asya’daki saldırgan güç projeksiyonlarından korunmak adına, Hindistan’ı önemli bir demokratik ortak olarak görmeye başladığı, ancak Yeni Delhi’nin CAA gibi hamleleriyle bunu riske attığı ifade edildi.

Son olarak, 370. Madde’nin kaldırılması, Ayodhya kararı, şimdi de yasa değişikliği, Hindistan’ın dış politika önceliklerini oldukça etkiliyor. Delhi’nin Keşmir kararı sonrası sarfettiği diplomatik çabalara yeniden ihtiyaç duyacağı görülüyor. Narendra Modi “Batı’ya Bağlanış” (Link West) politikasıyla Suudi Arabistan, BAE, Katar, Umman, Bahreyn gibi Fars Körfezi'ne kıyısı olan ülkelerle güçlü ilişkiler kurmuştur. Öyle ki BAE ve Bahreyn gibi ülkeler Modi'yi ödüllerle onurlandırdı. Dolayısıyla bu gibi bağların zarar görmesini istemeyen Delhi’nin önümüzdeki günlerde söze konu yasanın Müslüman karşıtı olmadığı yönünde büyük bir diplomatik çabaya ihtiyacı olacaktır.