Libya’da hareketlilik devam ediyor. Sahada Türkiye destekli hükümet güçleri ilerlemeye devam etmesiyle birlikte gelen son dakika bilgilerine göre; Türkiye, Libya'da da petrol arama çalışmalarına başlıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, "Libya ile yapılan mutabakat kapsamında 7 ruhsat alanı belirledik, yaklaşık 3 ay kadar askı ve ilan süreci devam edecek." dedi.
Konuya ilişkin Mehr Haber Ajansı'na değerlendirmede bulunan Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Doğan Bekin, "Libya ile varılan anlaşma gereği TPAO, petrol arama için ilk başvuruda bulunmuş olup, bu başvuru sonuçlanır sonuçlanmaz sismik araştırmaların başlayacağı yetkililer tarafından ifade edilmektedir" dedi.
Fakat Libya'daki olaylara bakıldığında akla gelen ilk soru şudur: Tarih boyunca inişli çıkışlı ilişkilere sahip olan Moskova ile Ankara fikir anlaşmazlığından dolayı Libya konusunda karşı karşıya gelmeleri mümkün mü?
Türkiye'nin yeni Libya politikasının Ankara-Moskova ilişkilerini nasıl etkileyeceğine ilişkin Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Doğan Bekin'e sorduk:
İşte Doğan Bekin'in Mehr'e verdiği yanıtlar:
1- Türkiye BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’ın karşı olmasına rağmen Libya ile ilişkilerini güçlendirdi. Ankara’nın Trablus’un iç savaşıyla pençeleşmesine rağmen bu ilişkinin geliştirilmesinin asıl amacı nedir?
Doğu Akdeniz’den çıkarılacak olan İsrail, Mısır ve GKRK doğal gazının Avrupa Birliği’nin de maddi destekleriyle oluşturulan ve deniz altından döşenecek 2 bin km uzunluğundaki EastMed boru hattı projesiyle Avrupa’ya taşınması planlanmaktadır.
Bu durum Türkiye ile Libya arasında belirlenen deniz yetki alanıyla tamamen çakışmaktadır. Türkiye’yi oyun dışı bırakacak olan bir diğer adım ise Türkiye’ye dayatılmaya çalışılan ‘Sevilla Haritası’ olup bundan amaç Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığını yok hükmünde saymak ve Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının görmezden gelinmesidir.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki mevcudiyetinin yok sayılması zaten hukuki ve siyasi açıdan mümkün değildir.
Bunun üzerine Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile iki ülke arasındaki deniz yetki alanlarını öngören anlaşmayı imzalayarak karşı atağa geçmiş oldu.
Doğu Akdeniz’deki bu yeni gelişmeler üzerine harekete geçen BAE, Mısır ve Suudi Arabistan, General Halife Haftar’a büyük destek vererek Türkiye ile deniz yetki anlaşması imzalayan meşru Fayez el Sarraç hükümetini devirmeyi ve bu anlaşmayı iptal etmeyi amaçladılar.
ABD, BAE, Suudi Arabistan, Fransa ve Mısır’ın desteğini arkasına alarak Libya’da hâkimiyeti ele geçirmeye çalışan Libya Ulusal Ordusu Komutanı Halife Haftar, ABD’ye rağmen Rusya ile işbirliğine giderek Rusya’ya bağlı Özel Operasyon Güçleri ( Spetsnaz), Wagner Şirketi, Darfur’da adlarını duyuran Sudan Janjaweed Milis Güçleri ve Çad Milis Güçleri ile gücünü konsolide ederek Trablus’taki meşru hükümeti devirmek üzere büyük bir çaba içerisine girdi
Ancak son günlerde Saraç hükümetinin Batı Libya’da büyük başarı kazanması ister istemez General Halife Haftar’ı destekleyen ülkelerin planlarını yeniden gözden geçirmelerine neden oldu. Mısır’ın başkenti Kahire’de bir araya gelen Tobruk merkezli Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih , Libya Ulusal Ordusu Komutanı General Halife Haftar ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es Sisi tarafından Kahire Deklarasyonu’nun yayınlanması ve ateşkes çağrısı yapılması dikkat çekici olmuştur.
2- Türkiye ile Libya arasında gerçekleşen Doğu Akdeniz’deki sondaj ve arama faaliyetleri konusundaki anlaşma hangi aşamada?
Libya ile varılan anlaşma gereği TPAO, petrol arama için ilk başvuruda bulunmuş olup, bu başvuru sonuçlanır sonuçlanmaz sismik araştırmaların başlayacağı yetkililer tarafından ifade edilmektedir.
3- Bildiğiniz üzere Rusya Hafter güçlerini destekliyor. Peki, bu durum Moskova ile Ankara’yı karşı karşıya getirebilir mi?
Bilindiği üzere Libya sorununu Suriye sorunundan ayrı tutmak mümkün değildir. Rusya’nın Suriye’deki mevcudiyetini iyice konsolide etmesi sonucunda gözünü Doğu Akdeniz’e dikmesi ve jeostratejik durumunu kuvvetlendirmeye çalışması beklenen bir adım idi. Bunun için de aynen Suriye’de olduğu gibi iç sorunlarla ve iç savaşlarla boğuşan Libya’ya sonradan müdahil olarak oradan kazançlı çıkmaya ve kalıcı bir üs elde etmeye çalıştı.
Kadafi döneminde Libya’nın en büyüksilah tedarikçisi konumunda olan Rusya, bu pazarı kaybetmemek ve Suriye ile Libya arasında köprü oluşturarak Akdeniz’de söz sahibi olmayı yeğlemiştir. Sarraç Hükümetinin son kazanımları karşısında Rusya’nın politikasını yeniden gözden geçirmesi ve Trablu hükümetyle dirsek temasında olması söz konusu olabilir.
Suriye’de Arap Baharı çerçevesinde eğer ki İran ve Türkiye gibi bölgenin güçlü ülkeleri dış aktörlerin Suriye’ye müdahalesinden önce işbiriliği içerisine girip sorunları çözme yoluna girebilseydiler şu anda ABD ve Rusya’nın burada güçlü pozisyon alabilmeleri ve Libya konusunda önemli kazanımlar elde edebilmeleri söz konusu olamazdı. Libya konusunda asıl gözden kaçırılmaması gereken bir nokta da şudur: NATO’nun yavaş yavaş Doğu Akdeniz’de söz sahibi olmaya yönelik adımlar atması ileriye yönelik İsrail’in Doğu Akdeniz politikasıyla birebir örtüşmektedir. NATO nezdinde Doğu Akdeniz Diyalog Ülkelerinin başında yer alan İsrail, bu bölgeyi NATO adına kontrol altında tutmayı hedeflemektedir.
Burada D-8 organizasyonunun geri planda tutulması İslam coğrafyasındaki sorunların giderek içinden çıkılmaz bir durum haline gelmesini tetikleyen en önemli nedenlerin başında gelmektedir.
Libya’daki durumun Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirebileceğini düşünmüyoruz. Çünkü Rusya’nın Türkiye ile olan ekonomik ilişkileri, Karadeniz’deki statükonun korunması, doğalgaz sevkiyatı gibi karşılıklı ilişkilere sekte vurabilecek adımlardan uzak durması söz konusudur.
4- Doğu Akdeniz ve hatta Libya’daki gelişmelere bakılırsa BAE, Mısır ve Suudi Arabistan ile İsrail rejiminin Türkiye’ye karşı ittifak kurdukları görünüyor. Sizce Türkiye buna karşı ne yapacak?
Bu çoğrafyada üç saçayaklı bir güç mevcuttur. Bu güç, İran,Türkiye ve Mısır’dan oluşmaktadır. Her üç ülke de jeostratejik bakımından son derece önemli konumlara sahiptir. Örneğin Türkiye’de boğazlar stratejik öneme sahiptir. Keza Mısır’daki Suveyş Kanalı da son derece jeostratejik öneme sahiptir. Dikkat ederseniz güneşin üzerinde batmadığı Büyük Britanya, 1956 Suveyş Momentumu ile güç kaybına uğrayıp Dünya yönetişimini ABD’ye kaptırmıştır. İran Körezi de dünya petrol ticaretinin kilit noktasında yer almaktadır. Keza Yemen’deki Bab el Mandep te bunları tamamlayan cüzlerdendir.
Bu ve benzeri ittifaklar sadece İsrail’e güç vermeye ve Kudüs’teki işgalin daha da artmasına vesile olmaktadır. Burada Mısır istenilen kıvama getirilmiş bulunulmaktadır.
Burada Türkiye ve İran’ın güçlü olması İsrail’in yayılmacı yolitikasının önündeki en büyük bariyer niteliğindedir. ABD ve İsrail, Türkiye ile İran arasında mezhep kavgasını tetiklemeye çalıştı fakat çok şükür ki, her iki ülke de bu oyuna gelmedi. Şu anda Türkiye ve İran’ı ambargolar vs. ile dizginlemeye çalışmaktadırlar.
Bu ittifaklara karşı Türkiye’nin birliği öncelemezi ve tarihten gelen tecrübesiyle hareket etmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle, D-8’in bir an önce kuruluş amacına uygun şekilde faaliyete sokulması şarttır. Biz Yeniden Refah Partisi olarak bunu her platformda dillendirmeye çalışıyoruz.
Özellikle Türkiye ve İran’ın politik olarak yakınlaşması bir çok oyunun bozulmasına vesile olacaktır. Rahmetli Erbakan Hocamızın bu konudaki tavsiye ve politikalrını çok önemsiyoruz.
5- Bazı uzmanlara göre Türkiye’nin Libya ile ilişkisi sadece Akdeniz'in petrol ve doğal gazını elde etmesidir. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yeniden Refah Partisi olarak, Libya’nın toprak bütünlüğü ve istikrarından yanayız. Bölünmüş bir Libya, diğer ülkelere de istikrarsızlık nedeni olabilir. Biz Akdeniz’de Türkiye’nin haklarının korunmasını arzu ettiğimiz gibi, uluslararası hukuktan kaynaklı diğer devletlerin de haklarının korunması gerektiğine inanıyoruz, bu da parti politikamızın ana gayesidir. Bizler Akdeniz’de her türlü hak ihlallerine karşıyız. Türkiye’nin Libya ile olan ilişkileri de karşılıklı iyi niyet çerçevesinde olması gerekir düşüncesindeyiz. Bizler dost ve kardeş Libya’da bir an önce barış ve kardeşliğin tesis edilmesinden yanayız. Libya’da Müslüman kanının akması en çok küresel güçleri sevindirmektedir. Ne yazık ki, Suriye’de olduğu gibi, Libya’da da vekâlet(Proxy) savaşları ile Müslüman Müslümana kırdırılmaya çalışılıyor.
Akdeniz’in yeniden barış ve istikrarın ana merkezi olması en büyük temennimizdir. Bu coğrafyada kalıcı olan bizleriz. Onun için birbirimizin çıkarlarına ve haklarına azami ölçüde uymamız ve saygı göstermemiz gerekir düşüncesindeyiz.
6- Türkiye- Libya ilişkileri ile ilgili muhalefetin tutumu ne yönde?
Türkiye-Libya ilişkilerinde karşılıklı güvene dayalı, karşılıklı hak ve çıkarların korunmasından yana bir politika uygulanması en büyük önceliğimizdir. Türkiye olarak hiçbir ülkenin toprağında ve menfaatinde gözümüz bulunmamaktadır. Keza, diğer ülkelerin de aynı yaklaşım içerisinde olmaları en tabii beklentimizdir.
Libya’da sorunların çözümünün namlunun ucunda değil, huzur, istikrar ve barış içerisinde bir arada yaşamakla mümkün olabileceğini ifade etmek istiyoruz. Libya’nın istikrarı Türkiye’nin de istikrarıdır.
Burada çözümün adresi sömürgeci küresel güçler değil D-8 ülkeleri olması gerekmektedir. Bu nedenle bir kez daha ifade etmek isteriz ki, D-8’in güçlü olması, bölgenin de güçlü olmasını sağlayacaktır. Bu konuda Erbakan Hocamızın attığı adımları önemsediğimizi ifade etmek istiyoruz.