Türkiye, Libya ile imzaladığı deniz yetki sınırlama anlaşmasından doğan hakları çerçevesinde Meis adasının güneyi ve doğusunu kapsayan bölgede NAVTEX ilan etti.
Oruç Reis sismik araştırma gemisinin belirlenen alanlarda araştırma faaliyetleri yürütecek olması Yunan ordusunu alarma geçirdi.
Yunan kaynakları, Türk Deniz Kuvvetleri'ne bağlı en az 15 savaş gemisinin Aksaz Deniz Üssü'nden ayrılarak bölgeye doğru hareket ettiğini öne sürdü.
Bu olayın ardından Almanya'da yayınlanan Bild gazetesi Alman lideri Merkel'in salı günü Türk ve Yunan liderlerle görüşerek iki ülke arasında doğalgaz arama faaliyetleri nedeniyle Meis Adası açıklarında çıkabilecek olası bir çatışmanın önüne geçtiğini yazdı.
Doğu Akdeniz'de kriz tırmanırken Ayasofya'nın ibadete açılması ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde ilk cuma namazının kılınmasının ardından Yunanistan'ın başkenti Atina ve ikinci büyük şehri Selanik'te yüzlerce kişi protesto gösterisi düzenledi. Hatta bu karara tepki gösteren ilk devlet de Yunan olmuştu.
Mehr Haber Ajansı Türk-Yunan ilişkilerini ele almak üzere gazeteci-yazar Mehmet Ali Güller ile bir röportaj gerçekleştirdi.
İşte Güller'in Mehre verdiği yanıtlar:
1- Yunan-Türk ilişkileri son dönemlerde mülteci krizi, Doğu Akdeniz’deki deniz sınırları, kıta sahanlığı tartışmaları, sondaj çalışmaları ve Ayasofya kararı nedeniyle hızla krize doğru ilerlemektedir. Sizce neden iki ülke arasındaki krizler çözülmek yerine daha da derinleşiyor?
İki ülkenin sorunlarının derinleşmenin esas nedeni, Atina’nın üyesi bulunduğu AB’nin ve bölgedeki çıkarları nedeniyle kendisini arkalayan ABD’nin desteğiyle bu sorunlardan maksimum yararlanacağını düşünmesidir. Oysa konuların tarihselliğinden coğrafi şartlara kadar meselelerin bir tek her iki ülkenin de ortak yararı esas alınarak çözülebileceği ortada…
2- Bu krizin Türkiye’ye etkileri nelerdir? Krizi önleme yolu var mı?
Krizi önlemin en yararlı yolu Ankara ve Atina’nın krizi kendi aralarında çözmeye çalışmasıdır. ABD ve AB’nin, dahası Güney Kıbrıs’ta üsleri bulunan İngiltere’nin varlığı sorunları daha da çıkmaza sokuyor.
Ancak görünen o ki Atina bu desteği sonuna kadar kullanarak, kazanımlarını çoğaltmaya çalışacak. Nitekim Ankara’nın dış politikadaki yanlışları nedeniyle Atina, Ankara’nın potansiyel müttefikleriyle de bölgede işbirliği yapabilme avantajı yakaladı.
Bu nedenle Ankara için olası en iyi çıkış yolu, Suriye’den Libya’ya uzanan ve Doğu Akdeniz’i kapsayan bu büyük cephede Rusya’yla işbirliğini geliştirebilmektir. Zira Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan büyük blok, son tahlilde Rusya’yı da hedef almaktadır. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının nasıl paylaşılacağı ve doğalgazın Avrupa pazarına nasıl ulaştırılacağı, Avrupa’nın en büyük doğalgaz tedarikçisi olan Rusya’yı da yakından ilgilendirmektedir.
O nedenle Ankara, Doğu Akdeniz’de Moskova’yı yanına çekerek, ve buna dayanarak Mısır’ı da karşı kamptan kopararak iyi bir çıkış yolu bulabilir…
3- Bildiğiniz üzere Türkiye’nin Libya'daki Fayiz es-Serrac hükümetiyle 27 Kasım'da imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasına karşılık Yunanistan ve İtalya arasında münhasır ekonomik bölge anlaşması yapıldı? Bu anlaşma Türkiye’nin Akdeniz kazanımlarını nasıl etkileyebilir?
Türkiye’nin Libya’ya yaptığı deniz sınırı anlaşmasını olumsuz etkileyecek esas anlaşma Yunanistan ile İtalya arasında yapılan değil, Yunanistan’la Mısır arasında yapılması gündemde olan anlaşmadır. Zira Yunanistan-Mısır anlaşması, Türkiye-Libya anlaşmasını coğrafi olarak kesen pozisyondadır.
Her ülke kuşkusuz kendisine düşen payın daha çok olduğu türden ikili deniz sınır anlaşmalarını tercih etmektedir ancak Doğu Akdeniz’in çanak yapısı nedeniyle bu ikili anlaşmaların tamamına yakını birbirini keser durumdadır. O nedenle en yararlı çözüm, Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan tüm ülkelerin ortak bir anlaşmaya gitmesidir. Bunun önündeki en önemli engel de kuşkusuz ABD ve AB’dir.
4- Yunanistan Türkiye’nin Ayasofya kararına ilk tepki gösteren ülkelerden biri olmuştu. Bundan sonra Atina- Ankara hattında nasıl bir seyir izlenecek?
Ayasofya’yı uygarlık perspektifi içerisinde müze yapan Cumhuriyet yönetiminin kararını değiştirip camiye dönüştürmek, dış politikadan çok iç politikamız açısından önemlidir. Mevcut iktidarın Cumhuriyet’le hesaplaşması bakımından önemlidir.
Elbette dış politika için de önemlidir. Ve yukarıda konuştuğumuz Doğu Akdeniz merkezli sorunlar açısından bakıldığında, Ayasofya konusunda Yunanistan’ın ne düşündüğünden çok Rusya’nın ne düşündüğü daha da önemlidir. Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi Ankara için ideal çözüm yolu Moskova’yla işbirliğinden geçiyor. Ancak Ankara’nın Ayasofya kararı, işbirliği yapılması gereken Moskova’yla yeni bir sorun olmuştur. Her ne kadar Moskova toplam kazançlara bakarak bu sorunu büyütmese de, Moskova’nın Ayasofya nedeniyle Atina’yla ortak bir bakış açıklaması bile yeterince önemlidir. Doğu Akdeniz’de kazanmamız gereken Moskova’yı Ayasofya yerine karşı cepheyle yakınlaştırmak, son tahlilde elbette başarılı bir taktik değildir yani!
5- Türk basını Ankara-Atina krizini nasıl yorumluyor?
Türk basını da Yunan basını da ağırlık olarak iki ülke arasındaki sorunları dar milliyetçi bir bakış içerisinde yorumluyor. Daha sağlıklı bakış açısı, kuşkusuz her iki ülkenin de çıkarını gözeten ve bunun ancak emperyalizmi sorunların dışında tutan bir anlayışla geliştirilebileceğini savunan bakıştır bana göre…
6- Geçen hafta Oruç Reis sismik araştırma gemisinin yapacağı sondaj faaliyetleri kapsamında, Türkiye'nin Meis adasının güneyi ve doğusunda NAVTEX ilan etmesi Yunan ordusunu alarma geçirdi. Bunun ardından da Bild gazetesi, Almanya Başbakanı Merkel’in Salı akşamı Türk ile Yunan liderlerle görüşerek iki ülke arasında çıkabilecek muhtemel çatışmayı son anda önlediğini yazdı. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz. Gerçekten iki ülke arasında çatışma olasılığı var mı?
Türkiye ile Yunanistan’ın çatışma olasılığı zayıf ihtimaldir. Zira dar milliyetçi bakışa rağmen son tahlilde her iki devlet de bunun yarardan çok zarar getireceğini hesaplar. Olası bir çatışmayı Yunanistan’ın kazanması zaten mümkün değildir ancak bu Türkiye’nin de “büyük kazanç” elde edeceği anlamına gelmez zira uluslararası koşullar buna imkan vermez.
Diğer yandan her iki ülke de sonuçta NATO ülkesidir ve bir Türk-Yunan savaşının Atlantik kampı açısından olası sonuçları öngörülenden büyük olur. Bu nedenle en sonunda Washington da Berlin de böylesi bir çatışmayı engellemek için uğraşır.