Mehr Haber Ajansı'na konuşan ANKA Enstitüsü Danışma Kurulu Üyesi Dr. Yeşim Demir, "Joseph Biden seçilse dahi ABD dış politikasında çok fazla değişime yol açmayacağı söylenebilir" dedi.

Geçen hafta Washington hükümeti, İran'a yönelik BM yaptırımlarını yeniden yürürlüğe soktuğunu ileri sürmüştü. Ancak Fransa, Almanya ve İtalya'dan oluşan E3 ve diğer üye ülkeler ise ABD'nin yaptırım kararlarına reddederek, İran ile müzakere yollunu tercih ettiklerini belirtmişti. 

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade de Twitter üzerinden paylaştığı bir mesajda, ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'nin İran'a yönelik yaptırımlarının yeniden başladığına dair tek taraflı açıklamasını eleştirerek, "Dünyanın Amerika Birleşik Devletleri'ne tepkisi 'büyük bir hayır'dı'' ifadesini kullanmıştı.

Mehr Haber Ajansı, konuyla ilgili ANKA Enstitüsü Danışma Kurulu Üyesi Dr. Yeşim Demir ile bir röportaj gerçekleştirdi. Aşağıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:

1- Bildiğiniz gibi ABD,  İran'a yönelik BM yaptırımlarını yeniden başlattığını ileri sürdü. AB de bu karara karşı olduğunu bildirdi. Bundan sonra uluslararası gelişmelerde nasıl bir değişikliğe şahit olacağız?

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, BMGK'nın 1696, 1737, 1747, 1803, 1835 ve 1929 sayılı kararlarında geçen tüm yaptırımları uygulayacaklarını kaydetti. Uluslararası barış ve güvenlik için olduğu iddia edilen ve uluslararası gerilimi artıran açıklamada, "İran'ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nda (JCPOA) belirtilen yükümlülükleri yerine getirmedeki düşük performansı ve Güvenlik Konseyi'nin İran'a uygulanan ve 13 yıldır yürürlükte olan silah yaptırımlarını uzatmaması ABD'nin bu kararı almasına neden olmuştur. BM ülkelerinin buna uymaması ve belirtilen konularda İran ile iş birliği yapması durumunda o ülkelere de yaptırım uygulanacağı" belirtilmiştir.

Başkanlık seçimlerine 45 gün kala yapılan açıklamanın ardından ABD, İran'a yönelik yeni yaptırımlar konusunda BM üyelerinden de destek istemiştir. BM üyeleri ise ABD'nin aldığı kararın yasadışı olduğunu belirterek reddetmiştir. ABD'nin, İran'a yönelik aldığı yaptırım kararlarını, uluslararası kararmış gibi tehditle ve emrivaki kabul ettirmek istemesi tepkilere yol açmaktadır. Aynı zamanda BMGK tarafından, ABD'nin isteği yönünde alınacak olası karar ise örgütün güvenilirliğini yok edebilecek niteliktedir.

Geçmişte ABD’nin önce yaptırım uygulayıp sonra uluslararası işbirliği için destek araması, hedeflerine ulaşmaktaki etkinliğini azalttığı gibi bugün de aynı durum söz konusudur. Yaptırımların uluslararası hukuk açısından meşruiyeti tartışmalıdır. Çünkü yaptırımlar ilgili ülke halkına zarar verdiği ölçüde hukukiliğini kaybetmekte ve insan hakları göz önünde bulundurulduğunda hukukiliği tartışma konusu olmaktadır.

Kasım seçiminin sonucu belirleyici olabilir mi diye baktığımızda ise, Joseph Biden seçilse dahi ABD dış politikasında çok fazla değişime yol açmayacağı söylenebilir. Her ne kadar Demokrat aday Biden, seçim kampanyasında Trump'ın politikalarını eleştirerek daha ılımlı ifadeler kullansa da başkan seçilmesi durumunda ABD'nin İran'a uygulayacağı maksimum baskı politikasında köklü bir değişim olacağı ihtimali zayıftır. Eğer yine Trump başkan seçilirse İran'a yönelik baskı politikası daha da artacaktır.

Trump yönetiminin İran'a yönelik maksimum baskı kararının, gerilimi tırmandırmak ve JCPOA'nın geleceği için sonuçları olumsuz bir adım olduğu söylenebilir. JCPOA'yı yok etmeye çaba gösteren ABD, bölgede nükleer silah geliştirmeye çalışan ülkelerin de kontrolden çıkacağını ve bölgenin çatışmaya müsait hale geleceğini hesap etmek zorundadır. Ayrıca, ABD eliyle yaptırımların gerçekten gerektiği yerde uygulandığı inandırıcılığı da ortadan kalmaktadır. Nihayetinde, bir devleti iyi niyetlerle müzakere masasına oturtmak çok kolay olmayacaktır.

2- Avrupa’nın sözde ABD'nin İran kararına karşı çıktığını, fakat pratikte yaptırımları uyguladığını görüyoruz. Sizce İran'ın  Avrupa’nın sözlü desteğinden memnun olması ve nükleer anlaşması çıkarlarını güvence altına almak için herhangi bir adım atmaması uygun mudur?

Avrupa ülkelerinden E3 olarak adlandırılan Fransa, Almanya ve İngiltere, güvenlik ve ekonomik çıkarlar için JCPOA'nın sürdürülmesini, İran'ın nükleer çalışmalar konusunda yükümlülüklerini yerine getirmesini ve Uluslararası Atom Enerji Ajansının denetimlerini yapmasından yana tavır sergilemektedirler. Bu ülkeler, İran'ın nükleer anlaşmadan tamamen çekilmesi konusundaki endişeleri ve İran'ı müzakerelerden tamamen uzaklaştırıcı etkisi olacağı düşüncesiyle ABD yaptırım kararına karşı çıkmaktadırlar. Ayrıca, ABD'nin birçok uluslararası anlaşmadan çekilmesi Avrupa ülkeleri için ABD'ye karşı güven sorununu ortaya çıkarmıştır. ABD şemsiyesi altında kalmaktan kurtulmaya çalışmaktadırlar.

İran ile Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilerde JCPOA, Ortadoğu'daki gelişmeler ve ekonomik çıkarlar belirleyici olacaktır. Dolayısıyla İran'ın olumsuz adım atmayarak bu ülkelerin güvenini sağlaması önümüzdeki günlerdeki gelişmeler için faydalı olabilir.

3- İran, uzun zamandır ABD'nin aşırı isteklerine direnme yöntemini benimsedi ve bu bağlamda hem ulusal çıkarları yönünde bazı imtiyazlar aldı hem de bazı bedeller ödedi. Bu konuda İran'ın hangi tedbirler ve kararları alması gerektiğini düşünüyorsunuz?

ABD'nin aldığı yaptırım kararlarının temelinde, İran'ı kısa ve orta vadede zayıflatmaya çalışarak kendi çıkarlarına uygun bir anlaşma imzalamaya zorlamaktır.

İran, 2018 yılından beri ABD yaptırımları ile oldukça büyük bedel ödemiştir. İran Riyali, ABD Doları karşısında değer kaybederken, petrol satışlarındaki önemli düşüşle birlikte ülke ekonomisi büyük kayba uğramıştır.

İran, ABD tarafından alınan bu kararın, hükümsüz olduğunu, hiçbir yasal dayanağı ve etkisi olmadığını ve bu nedenle tamamen kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. İran'ın bu karara nasıl bir tepki vereceği şu an belirsizliğini korumaktadır. İran, Kasım seçimlerinin sonucunu bekleyecektir. Ancak İran'ın baskı politikasına boyun eğerek müzakere yoluna gitmesi zor görünmektedir. Ekonomik olarak yaşanan sıkıntılar iç politikada tepkilere yol açtığından İran, bu durumun üstesinden gelebilmek için ABD'nin yeni yaptırım kararını kendi lehine kullanabilir. Bununla birlikte, BM üyesi Rusya ve Çin'in de desteğini alan İran, kesin olarak JCPOA ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan (NPT) çekilebilir. Bu durum Avrupa'nın isteyeceği bir şey değildir. Çünkü İran uranyum zenginleştirirken sınırlama olmayacağı gibi uluslararası denetimden de çıkacaktır. Böylece, bölgede çatışma riski artabilecektir. Aslında bu gelişmelerin ABD'nin de zararına olduğu söylenebilir. Şöyle ki, hem ABD halkının hem de müttefiklerinin Trump yönetimine olan güveni ve desteği azalacaktır.

Sorun her ne kadar ABD'nin çabası ile çözülebilecek olsa da burada İran'ın yapması gereken şey, maksimum yaptırımlar karşısında kendisine destek veren Avrupa ülkelerinin, Rusya'nın ve Çin'in desteğini kaybetmemek olmalıdır. ABD ne kadar güvenilirliğini kaybediyorsa İran'ın güvenilirliği kazanması gerekmektedir. Bunu da, JCPOA/NPT'den çekilme tehdidini yapmayarak sağlamalıdır.

ABD'nin buradaki amacının İran ile yeniden nükleer krizi tırmandırmak olduğu söylenebilir. Aslında ABD ile İran İslam Cumhuriyeti arasındaki son yaptırımların gerekçesi olan silah ambargosu gerilimi iyi niyetli bir yaklaşımla çözülebilir, bölge devletlerinin de desteği ile silah satışlarıyla ilgili endişeler karara bağlanabilirdi.

Sonuç olarak, Kasım ayında ABD Başkanlık seçimine kadar devam edecek bu gerilim, kesin olmamakla birlikte seçim sonrası iki devlet arasında müzakerelere de evrilebilir.