Mehr Haber Ajansı'a konuşan Aydınlık Gaazetesi Ekonomi Habreler Müdürü Recep Erçin, ülkesindeki döviz krizinin sebeplerini anlattı.

Merkez Bankası’nın 18 Kasım Perşembe günü aldığı faiz düşürme kararının ardından daha da harlanan döviz kurları tarihi seviyeleri test etmeye devam ediyor. 

Uluslararası kurumlara göre de ekonomik olarak negatif bir görüntü çizen Türkiye’de Dolar, Euro ve Sterlin tarihte ilk defa birlikte çift haneli basamaklara ulaştı. Eylül ayından bu yana kesintisiz olarak değer kaybını sürdüren Türk Lirası, dün tarihinin en sert kayıplarından birini yaşadı. Gün içesisinde 2,15 lira yükselen dolar/TL'de değer kaybı bir ara yüzde 18'in üzerine çıktı. 13,50'yi gören dolar/TL, akşam saatlerinde 13 liranın altında dalgalandı ve bu sabah 12,90-13,00 civarında değerleniyor.

Mehr Haber Ajansı, Ekonomi Uzmanı Recep Erçin'e Türkiye'nin ekonomi politikasında TL'nin değer kaybetmesinde hangi faktörlerin etkili olduğunu sordu. Aşağıdaki yazıda Erçin'in değerlendirmelerini okuyabilirsiniz:

1- Türkiye, ihracatını artırmak için başlattığı “rekabetçi kur” politikasıyla Türk lirasını rekabet edilebilir seviyeye getirmek istiyordu. Ancak gelinen noktada dolar ve euro neredeyse her gün tarihi rekorlar kırıyor. Türkiye'nin ekonomi politikasında hangi faktörler TL'nin değer kaybetmesinde etkili oldu?

Şu aşamada TL'nin hızlı değer kaybında etkili olan iki unsur var. Hükümet yetkililerinin önceki bütün söylemlerinin aksine kurun belli bir sınırda tutulamamış olmasından hareketle vatandaşların döviz alıyor olması. İkincisi ise ki esas kısım bu çok ciddi türev piyasa hareketlerinde TL'nin açığa satılması. Normal şartlarda Türkiye'nin cari dengesi ve dış borç ödeme takvimi göz önüne alındığında bu derece kur artışı olmaması lazım. Yani iktisadi bir temeli yok. Tıpkı Merkez Bankası'nın siyasi baskıyla yaptığı faiz indirimlerinin de iktisadi temelinin olmaması gibi. Bir de dolar son bir iki haftadır bütün dünyada değer kazanıyor. Uluslararası dolar endeksi 96.4'ün üzerinde.

2- Küresel gelişmeler özellikle Türkiye-AB ve Ankara-Washington ilişkilerindeki meseleler dolar kurunu ne kadar etkiliyor?

Kurdaki artışın dış politik nedenlerden kaynaklandığı söylenemez. Burada Sayın Erdoğan ile piyasa arasında bir kavga var. Bu esasen büyük bir kırılmanın getirdiği bir durum. Bakın finansal sermaye ülkeleri iki şekilde sömürür. Sizi krize sokarlar IMF programını dayatırlar ve yüksek faizi alırlar, sizi borçlandırırlar, paranız değerli olur ve ithalatçı bir ekonomik yapıya sizi sokarlar. 2001'den beri olan buydu. Hatta 90'ların bir kısmı. Sonra aklınız başınıza gelir bir bakarsınız borcunuz günden güne artıyor ama bu borcu ödeyebilecek bir ekonomik dönüşümü, imalat sanayi anlamında bir eşik atlamayı yapamamışsınız. Bundan vazgeçmek istersiniz ama buna müsaade etmezler.

Kurdaki artışın dış politik nedenlerden kaynaklandığı söylenemez. Burada Sayın Erdoğan ile piyasa arasında bir kavga var. Bu esasen büyük bir kırılmanın getirdiği bir durum.

Siz faizi indireyim, TL adil değerine gelsin ihracat ve ithalat dengelensin dediğiniz anda kur cephesinden sopa çıkar, sizi dövmeye başlarlar. Orada ne kadar dayak yemeyi göze alıyorsanız o derece inatlaşırsınız ve kim daha dayanıklı ise o galip çıkar. Serbest piyasa ekonomisinde imkansız üçlü diye bir durum var, sermaye hareketlerinin serbest olduğu rejimlerde hem faizi ve dövizi kontrol edemezsiniz.

3- Bazı uzmanlar dövizin artmasıyla verginin de artacağını düşünüyor. Bunun yanı sıra bazı ekonomistler ise 2001 krizinden sonra yaşanan sıkıntılı durumların tekrarlanacağı kanaatinde. Dövizdeki yükselişin sonuçları nelerdir?

2001'deki durum yaşanmaz. O kriz bambaşka bir şeydi. O dönemle bu dönem arasında çok fark var. Bu dönem biraz daha 94 krizine benzetiliyor. Çiller'in yaptığına benzer bir faiz inadı var. Tabi 2001'deki hızlı kur artışı sonrası piyasadaki fiyatlamalarda bozulma anlamında derseniz belki evet. Ama şunu belirtelim; Erdoğan önemli bir iş yaptı. 2008 krizi sırasında Japon yeni ile borçlanan vatandaşların yaşadığı mağduriyet üzerine vatandaşların dövizle borçlanmasını yasakladı bu çok önemli bir işti. Daha sonra 2013'ten sonra. FED politikaları gelişen piyasa ekonomilerinde sermaye çıkışına neden olunca da döviz geliri olmayan şirketlerin dövizle borçlanmasına sınır çekildi. Bugün Türk bankacılık sisteminin döviz açık pozisyonu yok. Yani 2001'den çok farklı. Şirketlerin döviz açığı var ama bunlar kısa vadede yönetilebilir durumda. Cari denge tarafında düzelme sürerse ilave döviz ihtiyacı da doğmayacak. Ve önümüzdeki yıl öngörülemez bir durum olmazsa Türkiye ciddi bir turizm geliri sağlayacak. Dövizin artması yüzünden içeride ithal ikameci bir yaklaşım da açığa çıkıyor. Ucuz döviz yüzünden kazanmadığını harcamış hak etmediği refahı yaşamış geniş halk kitleleri de biraz tasarrufun, ayağını yorganına göre uzatmanın ne olduğunu öğrenecekler. Yeni nesil bunları bilmiyor. Erdoğan, Z Kuşağına önemli bir ders veriyor. Elbette dövizin yükselişi fiyatlama davranışlarını bozup enflasyonu daha da yukarı götürecek. Bu kaçınılmaz ama şu anda bu artışın mutlak surette dizginlenmesi gerekir. Çünkü piyasanın işleyişi bozulabilir. O olduğu noktada ekonomide ödeme zinciri kırılabilir. Hükümet bunu yakından takip etmeli ve müdahaleci olmalı. Öte yandan dövizin artması elbette ihracatçıya bir miktar katkı sağlıyor ancak öngörülemez fiyatlamalar faydadan çok zarar getiriyor.