Yaptırımların kaldırılıması amacıyla yeni tur Viyana görüşmeleri 5 aylık bir sürenin ardından 29 kasım’da başladı. İran ile P4+1 (Fransa, İngiltere, Rusya, Çin ve Almanya) temsilcileri yaptırımların kaldırılması ve nükleer meseleler olmak üzere iki alanda çeşitli düzeylerde toplantı yaptı.
Bu toplantıların ardından İranlı uzmanlar da Yaptırımların Kaldırılması ve Nükleer Faaliyetler ile ilgili oluşturulan çalışma grubu kapsamında diğer taraflarla görüşmeleri sürdürdü. Sonuç olarak İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Bakıri Keni’nin başkanlığındaki İran müzakere heyeti 4+1 ülkelerinin temsilcilerine 2 taslak sundu.
Bu yoğun görüşmeler, tarafların kendi ülkelerindeki üst düzey yetkililerle danışmak üzere mutabakata varmaları ile beş gün için geçici olarak durduruldu.
İran ile P4+1 temsilcileri birkaç günlük bu kısa bir aradan sonra 9 Aralık Perşembe günü görüşmelere yeniden başladılar.
İran görüşmelere tam bir hazırlıkla katılmıştır ve amacı iyi bir anlaşmaya varmaktır. İran, uzun yıllardır uygulanan baskıcı yaptırımların eksiksiz hele getirilmesinde ve etkili bir şekilde kaldırılmasında ısrar ediyor ve iyi bir anlaşmaya varma konusunda ciddi olduğunu defalarca dile getirmiştir. Özellikle sunduğu teklifler İran’ın müzakere ve anlaşma açısından ciddiyetini gösteriyor.
Mehr Haber Ajansı muhabiri bu konuyla ilgili olarak Moskova Devlet Üniversite Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü misafir Profesör Dr. Mehmet Perinçek ile bir röportaj gerçekleştirdi. Aşağıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:
1- İran defalarca iyi bir anlaşmaya hazır olduğunu ilan etmiştir. Ancak Batılılar İran'ı bir anlaşmaya varma konusunda ciddi olmamakla suçluyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? ABD ve müttefiklerinin bakış açısından "iyi bir anlaşma" nasıl bir anlaşmadır?
ABD 1990'lardan sonra oluşan tek kutuplu dünyayı korumak istiyor ve bu tek kutuplu dünyadaki jandarmalık rolü de sürdürma çabası içerisinde. ABD, hem bölgedeki hem dünyadaki hegomonyasını sürdürmesi için böge ülkelerinin, gelişmekte olan ülkelerin egemen ve bağımsız bir yol çizmesini istemiyor. Özellikle onların enerji ve savunma sanayi konusunda kendisine bağımlı hale gelmesi için uğraşıyor ya da gelişmekte olan ülkelerin enerji ve savunma sanayi alanlarında güçsüz kalmasını istiyor. Bu açıdan ABD'nin hem İran'a hem Türkiye'ye yönelik politikaları bir örnektir. Çünkü hem İran hem de Türkiye ABD'nin bölgedeki planlarında önemli bir engel teşkil etmektedir. Çünkü bu iki ülke ciddi devlet geleneğine sahiptir. Köklü devlet geleneğine sahiptir. Güçlü ekonomi potansiyelleri vardır, güçlü ordulara sahiptir ve örgütlü toplumları bulunmaktadır. Bundan dolayı ABD bölgedeki planlarında başarılı olmasi için İran'ın ve Türkiye'nin parçalanması gerekiyor ya da teslim alınması gerekiyor. Bu bakımdan ABD'nin savaşla teslim alamadığı bu ülkeleri hem İran'ı hem Türkiye'yi ekonomik açıdan da çökertmeye çalışmaktadır.
İşte ABD ve müttefiklerinin iyi bir anlaşma dediği şey aslında bir anlaşma değil bir teslimiyet sözleşmesi istemektelerdir. Bu şekilde de İran, Türkiye gibi ülkeler ABD planları önünde bir engel olmaktan çıkacaktır. Ama Türkiye'nin de İran'ın da egemen, bağımsız politikalarını ABD'nin bu tavrının da engellemeyeceği görülmektedir.
2- İran tüm yaptırımların kaldırılmasında ısrar ediyor. Sizce ABD İran’ın taleplerini yerine getirecek mi? Diğer bir deyişle ABD’de bir anlaşmaya varmak için gerçek siyasi iradeyi görüyor musunuz?
ABD silah olarak sadece füzelerini ve bombalarını kullanmıyor. ABD'nin en büyük silahlarından bir tanesi de tek taraflı ekonomik yaptırımlar. Ekonomik yaptırımlar yoluyla washington Amerika düzenine uymayan ülkeleri cezalandırıyor. Tabii bu yaptırımların ciddi bir gayri insani yani insanlık karşıtı bir boyutu var. Milyonlarca insan bu yaptırımlardan dolayı temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma düşüyorlar. Dolayısıyla bu yaptırım politikalarının en zalim taraflarının da bir tanesi. Ama şuna da dikkat çekmek lazim; sadece cezalandırılanlar, o ülkelerin halkları ve hükümetleri de değil, tün dünya ABD yaptırımlarından sıkıntı çekiyor. Çünkü ABD'nin çökertmek istediği o ülkelerle ticaret yapan başka ülkeler de var.
Yani burada ABD yaptırımlarından sadece İran zarar görmüyor. ABD yaptırımları İran'a uygulanıyor ama diğer taraftan Türkiye'yi de Türkiye üreticisini de zarara uğratıyor. Cünkü İran ticaret yapamaz hale geliyor Türkiye'deki üreticiler. Bununla birlikte Türkiye İran'dan ucuz enerji alma imkanından da mahrum kalmış oluyor.
Avrupa'nın da aslında İran'a yönelik yaptırımlardan zarar gördüğünü söyleyebiliriz. Trump döneminde tek taraflı şekilde ABD'nin bu anlaşmalardan çekilmesinin ardından biliyorsunuz 12 Mayıs 2018'de Avrupa Airbus uçak şirketi İran'la anlaşmalarını iptal etti. İran'a satacak 118 sivil uçağın satış sözleşmelerini iptal edilmesinin ardından sadece iki tanesi İran'a teslim edildi. Veya Fransız total şirketi İran'la anlaşmalarını iptal etmek zorunda bırakıldı. Dolayısıyla ambargo sadece İran'a değildi. İran'a yönelik ambargo hem Avrupa'ya da yöneliktir hem Türkiye'ye de yöneliktir, hem Avrasya bölgesine yöneliktir.
Çünkü İran'la ticareti yasakladığı zaman banka sistemini ortadan kaldırdığımız zaman, diğer ülkelerin şirketlerini tehdit ettiğimiz zaman onlar da İran'la iş yapamaz hale gelmekte ve ciddi zarara uğramaktalar. Aynı şey Rusya'ya uygulanan yaptırımlar konusunda da geçerli. Rusya'ya uygulanan ekonomik yaptırımlardan en fazla zarar gören ülkelerin başında Almanya gelmektedir.
Yaptırımlar Rusya'yadır ama Almanya da en az Rusya kadar bundan ciddi zarar görmüştür. O sebeple Amerikan yaptırımları sadece uygulandığı ülkeleri değil tüm dünyayı yıkıma uğratıyor ve bu mesele sadece İran'ın kendi meselesi değil tüm insanların meselesidir. Tüm komşu ülkelerin, İran'la ticaret yapan, İran'la ekonomik ilişkileri olan ülkeleri ilgilendirmektedir. Bu nedenle tek taraflı yaptırımlar kesinlikle kabul edilemez ve derhal kaldırılmalıdir. Ancak ne Trump ne de Biden yönetimi olumlu bir tablo çizmiştir. Yani Trump ya da Biden yönetimleri olumsuz tablolar çizmişlerdir. Böyle bir iradenin de olmadığını ve ABD'nin saldırgan yüzünü göstermişlerdir.
3- İran, 2015’te imzalanan nükleer anlaşma metninin Viyana görüşmelerinin temel taşı olması gerektiğini söylüyor, ancak diğer taraf yeni nükleer anlaşma istiyor. Siz bu aşırı talepleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Viyana görüşmelerini değerlendirirken şunu söylemek lazım; ABD'nin Trump döneminde İran'la nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesinin ardından İran uranyum zenginleştirmesini bir önceki anlaşmada öngörülenden 16 kat fazlasına çıkarmıştı. Dolayısıyla İran'ın eli kuvvetlidir. ABD bu anlaşmadan çekilmiştir. Çekilmesiyle de İran hızlı bir şekilde uranyumu zenginleştirebileceğini 16 katına çakarmıstir. Bu açıdan İran'ın elinin kuvvetli olduğunu söylemek lazım.
Diğer taraftan İran'ın bu süreçten Şanghay İşbirliği Orgütü'ne üye olması ve Çin ile yaptığı 25 yıllık anlaşma da İran'ın elini kuvvetlendirmektedir. Ayrıca İran'ın yeni hükümeti bir önceki döneme oranla çok daha dik durmaktadır ve Cumhurbaşkanı Reisi taviz vermemek konusunda kararlı olduğunu net bir şekilde göstermistir. Tüm bunlarla birlikte yeni bir anlaşmanın imzalanması İran açısından kabul edilemez. Trump da yeni bir anlaşma için ısrarcı olmuştu ancak İran'ın kırmızı çizgilerinde geri adım atması mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla ABD'nin ileri sürdüğü bu aşırı talepler anlaşmak niyetini değil bir uzlaşma niyetini değil tamamen kendi koşullarını dayatma isteğini göstermektedir.
Anlaşma olmadığı takdirde İran'ın eli kuvvetli olacaktır çünkü yeni bir dünya kurulmaktadır ve yeni dünyada İran bölgesel işbirliğini geliştirmektedir. ABD artık inişe geçmiş bir kuvvettir. Çok kutuplu bir dünya kurulurken ekonominin merkezi de Atlantik'ten pasifik'e Avrasya'ya doğru kaymaktadır ki bu gerçeği Batılı ekonomistler dahi kabul etmektedir. Bununla birlikte ABD'nin askeri güç anlamında da hakimiyeti inişe geşmiştir. En son Afganistan'da yaşananlar bunu net bir şekilde göstermiştir. Ayrıca ABD'nin içinde de çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır.
Kısa bir süre sonra yıl dönümü olacak olan "Kapitol Baskını" yani kongre baskını da ABD içindeki çatışmaları net bir şekilde ortaya koymuştur. Sadece dünya çok kutuplu hale gelmemiştir ABD'nin kendisi de çok kutuplu bir duruma gelmistir. Bu da tabi ABD'nin artık zorbalık yapması imkanını da düşürmektedir. Anlaşma olmadığı takdirde İran'ın da elinin güçlü olduğunu söylemek lazım.
Burada tabii bölge ülkeleri olarak alınması gereken tedbirler vardır. İlk başta doların egemenliğine son verilmelidir, bölge ülkeleri dolarla alışveriş yaptıklarında ABD'yi kaynak aktarmaktadırlar. Bu doların hakilimiyeti ABD'ye İran'ın, Türkiye'nin veya diğer ekonomilerine müdahale etme fırsatı vermektedir. Bu sebeple Avrasya ülkeleri, bölge ülkeleri aralarındaki ticareti milli para birimi ile yapmalı ve doları devre dışı bırakmalılar. Diğer taraftan bir insanlık suçuna dönüşmüş olan ABD yaptırımları uygulanmamalıdır. Bölge ülkeleri ortak pazarlar kurarak bölgesel ekonomiyi canlandırmalıdır. Ayrıca bölge ticaretini geliştirecek olan ulaşım ve enerji yollarının açılması da büyük önem taşımaktadır. Bankacılık sistemi ile ilgili adımlar atılmalı ve ABD'nin bütün bu denetim mekanizmalarını ortadan kaldıracak yeni sistemler geliştirilmelidir. Buna bugünden başlanmalıdır ki ileride ABD'nin bu bankacılık sistemi üzerindeki denetiminden de kurtulanabilinsin.
Bölge ülkelerinin işbirliği içerisinde bölge barışını ve enerji güvenliğini tesis etmesi lazim. Bölge ülkeleri arasındaki çatışmalar ya da ülkelerde yaşanan iç savaşlar bölge ekonomisine en büyük zararı vermektedir. Bu açıdan Türkiye, Rusya, İran, Çin, Suriye, Azerbaycan bütün bölge ülkelerinin Pakistanı, Afganistanı bölge ülkelerinin ABD provaksiyonlarına karşi hereket etmesi ve birlik olması gerekmektedir. Pandemi süreci de net bir şekilde göstermistir ki dünyada neoliberal ekonomi sistemi iflas etmiştir. Diğer taraftan dünya ekonomisi söylediğimiz gibi Avrasya'ya kaymaktadır. Atlantik ekonomisi inişe geçmiştir. Bu nedenle bölge ülkeleri bir araya geldiği zaman ekonomik sorunlarını çözebileceklerdir ve ABD yaptırımlarını da boşa cıkartabileceklerdir.