İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı dünyevi mevki ve makama ulaşmak için değil; dini nişaneleri korumak ve bütün insan toplumuna, Yezid'in dinsiz ve bozuk bir ahlak ve inanca sahip olduğunu ve onun telafi edilmeyecek bir takım zararlı amellerini ilan etmek içindi.

Bugün Hicri takvimine göre 10 Muharrem 1444, (8 Ağustos 2022) Aşura günüdür. Hazreti İmam Hüseyin (a.s) ve 72 yakınının Muharrem ayının onuncu günü olan "Aşura Günü"nde Kerbela'da şehit edilmeleri nedeniyle bugün, "matem günü" olarak görülüyor.

Hiç kuşkusuz İslam tarihinin en önemli olaylarından biri, 1400 yıldan sonra hala ebedi bir destan olarak kabul edilen Kerbela olayıdır.

Kerbela olayı, 680 tarihinde (Hicri 61, 10 Muharrem) Hz. Muhammed’in torunu Hz. İmam Hüseyin ve Emevi Devleti halifesi Yezid’in ordularının çarpışmasıdır. Bu olayda Hz. İmam Hüseyin şehit edilmiştir.

İmam Hüseyin’in (a.s), Kerbela’daki şehadeti İslam tarihi açısından çok önemli ve tarihi etkileyen bir hadisedir. Emevi zalimlerine karşı zulme başkaldırısı, adının mukavemet, direniş ve şehadetle anılmasına sebep olmuş ve öte yandan zamanın zalimlerine karşı geniş katılımlı kıyamların sembolü olmuştur.

Aşura vakıası yüzyıllar boyu Müslüman toplumunun çeşitli edebiyat, yazım, resim ve kitabelerinde işlenmiş ve unutulmamıştır.

İmam Hüseyin (a.s) ve ilahi kıyamı günümüze dek bütün insanlığa ışık tutmuş, Hak aşıklarının mazlum ve müstazafların, mücadeleci ve hürriyet sever insanların en büyük ilham kaynağı olmuş ve temsilcisi olduğu Ehl-i Beyt mektebinin diğer mekteplerden farkını en güzel şekilde ortaya koymuştur.

Kerbela olayının Ehl-i Beyt Mektebi’nde özel bir yeri ve konumu vardır. Pak mutahhar imamlar da bu olayın anlatılması ve canlı tutulması noktasında özel bir çaba göstermişlerdir. Bu çabanın doğal sonucu olarak tarih boyunca Ehl-i Beyt Mektebi’nin bağlıları İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamının niçin ayırt edici bir özelliğe sahip olduğunu anlamaya çalışmış ve araştırmışlardır.

İmam Hüseyin (a.s) ve ilahi kıyamı günümüze dek bütün insanlığa ışık tutmuş, Hak aşıklarının mazlum ve müstazafların, mücadeleci ve hürriyet sever insanların en büyük ilham kaynağı olmuş ve temsilcisi olduğu Ehl-i Beyt mektebinin diğer mekteplerden farkını en güzel şekilde ortaya koymuştur.

İmam Hüseyin'in (a.s), Yezid'in aleyhine olan kıyamı dünyevi makamlara ulaşmak için değildi. Makam sevgisi için baş kaldıran ve zamanın devletine karşı kıyam eden biri, asla çoluk çocuklarıyla yola çıkmaz. Küçük çocukları, hamile kadını, kundaktaki daha ana sütü emen çocuğu kendisiyle götürmez. Aksine yalnız ve kendisini destekleyen bir grupla hareket eder, düşmana galip gelip hakimiyeti ele aldıktan ve hedefine ulaştıktan sonra ailesini yanına çağırır.
Hz.İmam Hüseyin'in (a.s) ailesi ve küçük çocuklarıyla birlikte yaptığı bu hareket, O'nun, dünyevi hilafet ve riyasette gözünün olmadığına ve düşmana galip gelmek için hareket etmediğine büyük bir delildir.

İmam Hüseyin (a.s), galip olmak için hiçbir maddi imkanının olmadığını biliyordu. İmam (a.s) dedesi Hz. Muhammed'in (s.a.a) büyük zahmetler çekerek diktiği, Bedir, Uhud ve Huneyn şehitlerinin kanıyla suladığı ve Ali bin Ebi Talip (a.s) gibi bir bahçıvanın da bakıcılığını yaptığı "La ilahe illâllah'ı" korumak istiyordu. Ama zulüm, tehdit ve katliamlarla tevhid ve nübüvvet bahçesinin esas ve temelinin yok olmaya yöneldiğini ve bu bağın bakımı cahil ve inatçı bahçıvanların (Ben-i Ümeyye'nin) eline düştüğünü görüyordu.

Resulullah'ın (s.a.a) reyhanı olan Seyyid'üş-Şüheda, alim bir bahçıvan olduğu için, şecere-i tayyibenin özellikle son yıllarda Ben-i Ümeyye'nin zamanında susuz bırakıldığını görmüştü. Onun normal sularla düzelmeyeceği belliydi, fedakarlık etmek gerekiyordu.

İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı, Medine'den Mekke'ye ve Mekke'den de Kufe'ye gidişi, dini nişaneleri korumak ve bütün insan toplumuna, Yezid'in dinsiz, bozuk bir ahlak ve inanca sahip olduğunu ve onun, telafi edilmeyecek bir takım zararlı amellerini ilan etmek içindi.

Şeriat ağacını sulamak, onu güçlendirmek ancak kan vermekle mümkün olurdu. Bu yüzden "La ilahe illallah" şeceresini sulamak için en iyi gençlerini, ashabını ve küçük çocuklarını alarak Kerbela'ya götürdü. çünkü onları orada "La ilahe illallah" sözüne kurban edecekti. Bazı dar düşünceliler diyorlar ki, İmam Hüseyin neden Medine'den çıktı? Orada kalmalı, kıyam etmeli ve kurbanlarını orada vermeliydi! Ama onlar şunun farkında değillerdir; Eğer İmam Hüseyin (a.s) Medine'de kalarak kıyam etmiş olsaydı, düşünür insanların bu kıyamdan haberleri olmayacak ve O Hazretin neden baş kaldırdığını iyice anlayamayacaklardı.

İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı, Medine'den Mekke'ye ve Mekke'den de Kufe'ye gidişi, dini nişaneleri korumak ve bütün insan toplumuna, Yezid'in dinsiz, bozuk bir ahlak ve inanca sahip olduğunu ve onun, telafi edilmeyecek bir takım zararlı amellerini ilan etmek içindi.

İmamın kardeşleri, amca oğulları ve O'nu seven dostları, Hazretin Kufe'ye hareketine mani olmak için şöyle diyorlardı:

 "Size onca mektup yazıp davet eden Kufeliler, vefasızlıklarıyla meşhurdurlar. Yıllardır bu memlekete kök salmış Beni Ümeyye'nin kudreti ve çirkef Yezid'in saltanatıyla baş edemezsiniz. çünkü hak ehli çok azdır. İnsanlar dünyanın kölesi olmuşlardır. Onların dünyası Beni Ümeyye ile uyuştuğu için Beni Ümeyye'nin etrafında toplanmışlardır. Galip gelmeyeceksiniz. Bu yolculuktan vazgeçin. Eğer Hicaz'da kalmak istemiyorsanız, o zaman Yemen'e gidin. çünkü orada sizi seven çoktur. Oranın halkı gayretlidir. Sizi yalnız bırakmazlar. Ömrünün sonuna kadar da rahatça orada kalabilirsiniz."

İmam Hüseyin (a.s) gerçeklerin hepsini herkese anlatamıyordu; bu yüzden onun bu hareketine mani olmak isteyenlere kısa cevaplar verip geçiyordu. Ama kardeşi Muhammed bin Hanefiyye'ye, amcası oğlu Abdullah bin Abbas gibi yakınlarına ve sırdaşlarına şöyle buyurdular:

"Zahirde galip olmayacağımı ben de biliyorum. Zafer ve fetih için de gitmiyorum. Ben ölmeye gidiyorum. Mazlumiyetin gücüyle zulüm ve fesadın kökünü kazımak istiyorum."
Bazılarının kalplerini güçlendirmek için gerçeklerden (sırlardan) bazısını onlara söylemek zorunda kalıyordu. Bir cevabında şöyle buyuruyor:

"Ceddim Resulullahı (s.a.a) rüyada gördüm. Bana şöyle buyurdular: Irak'a git; şüphesiz Allah seni öldürülmüş olarak görmek istiyor."

Muhammed bin Hanefiyye ve İbn-i Abbas; Öyleyse kadınları neden götürüyorsun? dediklerinde İmam (a.s) şöyle buyurdu:

"Ceddim buyurdu ki; ‘şüphesiz ki Allah onları esir olarak görmek istiyor.' Resulullah (s.a.a)'in emriyle onları esaret için götürüyorum."

Yani benim şahadetimle Ehlibeytimin esaretinde bir sır vardır. Onların esareti benim şahadetimin tamamlayıcısıdır. Mazlumiyetin bayraktarlığını yaparak, şam'a gidecekler; Yezid'in hilafet ve kudretinin kökünü kazıyacak, küfür ve zulmün bayrağını yıkacaklar.

Öyle de oldu. Nitekim Hz. Zeyneb'in (s.a), Yezid'in kudret ve eğlence meclisinde, Yüzlerce Beni Ümeyye'nin ileri gelenleri, yabancı elçiler ve birçok Yahudi ve Hıristiyanların önünde yaptığı konuşmasıyla ve İmam Zeyn'ul Abidin'in (a.s) de şam'da Mescid-i Emevi'de, Yezid'in karşısında yaptığı minberdeki hitabesiyle, Beni Ümeyye'nin haşmet ve azameti yok olup halk gaflet uykusundan uyanmıştır.