Mehr Haber Ajansı’na konuşan Av. Dr. Gürkan Biçen, "Erbain Yürüyüşü’nü özgün kılan hususlardan biri de pek çok etnik köken, din, mezhep ve kültüre hitap etmesidir. Bu yönüyle Erbain Yürüyüşü başlı başına uluslararası bir kongre niteliği taşımaktadır." dedi.

Erbain Yürüyüşü, İslam dünyasında milyonlarca Müslümanı bir araya getiren ve insanlık tarihinde kalıcı izler bırakan bir manevi yolculuktur. Her yıl dünyanın dört bir yanından gelen milyonlarca insan, Hz. Hüseyin'in (as) Kerbela'daki fedakarlığını anmak ve o hazretin adalet, özgürlük ve direniş mücadelesine olan bağlılıklarını göstermek için bu büyük etkinliğe katılır. Erbain, sadece dini bir tören olmanın ötesinde, Müslüman toplumlar arasında birliğin, dayanışmanın ve ortak idealler doğrultusunda kenetlenmenin bir sembolüdür.

Bu bağlamda Mehr Haber Ajansı tarafından Av. Dr. Gürkan Biçen ile gerçekleştirilen röportajda, Erbain'in tarihsel ve güncel boyutları, Filistin meselesi ve Siyonizmle mücadele gibi konular ele alınmaktadır.

İşte röportajın tam meni:

1- Erbain yürüyüşü, Müslümanlar ve Ehl-i Beyt aşıkları arasında özgürlük, adalet ve ahlak gibi insani ilkeleri vurgulamak ve kalplerini dünyadaki her türlü zulüm örnekleriyle yüzleşmeye hazırlamak için büyük bir ritüeldir. Ancak bölgesel ve uluslararası bazı medya kuruluşları, ya dünya çapında milyonlarca Şii'nin inançlarına hakaret etmekte meşgul ya da bu olayla ilgili haberleri görmezden gelmektedir. Bunun sebebi nedir?

İmam Hüseyin (as), Kerbela sahnesine İslam’ın nirengi noktası ve Müslüman toplumun siyasi meşruiyetinin kaynağı olan “velayet” ve “imamet”i savunmak, bu hususu kesin, aşılması imkânsız bir hat olarak ortaya koymak üzere gelmişti. Malum olduğu üzere, Muaviye, İmam Hasan (as), ile yaptığı anlaşmaya binaen Müslüman toplumun bir kısım işlerini yürütebilmek için bir yetki elde etmişti. Onun bu anlaşmaya binaen oluşan yetkisi ne Müslüman toplumun her açıdan tümüyle temsilini ne de sahip olduğu yetkileri bir başkasına devretmeyi içeriyordu. Muaviye, oğlu Yezid’e Müslüman toplumun idaresini devrederken meşru bir hakka dayanmıyordu. Böylelikle Yezid babasının sahip olmadığı bir hakkı bir fiili durum olarak devralmış oldu. Ne var ki meşruiyetin kaynağı olan İmam Hüseyin (as) bu durumu kabul etmedi ve olayların cereyan şekli İmam Hüseyin’i (as) dinin asli unsurunu korumak pahasına hem kendi hayatını hem de en azizlerini feda etme, Yezid’i ise dinin temeline en açık surette düşmanlık besleme ve saldırma noktasına getirdi. Salt bir tarihi vaka olarak, devasa bir ordunun az sayıdaki bir topluluğa saldırısı ve katliamı gibi görülebilecek bu olay, sebebin dinin asli unsuru “velayet” ve “imamet” olmasına binaen tarihin kırılma noktalarından birini oluşturdu. Kerbela sahnesinin perdesi burada kapanırken, Yezid’in sarayına uzanan ikinci bir sahne cereyan etti: Erbain.

Erbain, Kerbela’da hayatta kalanların İslam’ın şiarlarının ve meşruiyet alanının nasıl savunulması gerektiğini gösteren uzun bir yürüyüşün temsiliydi. Bu sahnede haklılığı ve meşruiyeti izhar edip savunmak için Ehli Beyt’in sahip olduğu tek şey sözün gücüdür. Hz. Peygamber’in ailesinin katledilmesi, sağ kalanların esir alınması ve bunun din adına yapıldığının söylenmesi karşısında Ehli Beyt’in seçkin isimleri aynı zamanda insanlık ailesinin de temelini oluşturan İslam’ın prensiplerinin savunulma zaruretini bu sahnede göstermiş ve bu suretle öncelikle Müslüman toplumları ve genelde tüm insanlığı kuşatma potansiyeline sahip yolu işaret etmişlerdir.

Günümüzde toplumların otoriteye itaatinin rızaya dayalı olduğu sanısını yaratmak için çok daha sofistike yöntemler kullanılsa da bu durum bir toplumun idaresinde meşruiyet temelinin ne olduğu ve bir toplumun varoluşsal açıdan adil bir şekilde idaresinin mümkün olup olmayacağı sorularının tümüyle gündem dışı olduğu anlamına gelmemektedir. Bu noktada, yüz yıllardır tekrarlanan bir ritüel, günümüzde yirmi milyonun üzerinde katılımcıyla gerçekleştirilen Erbain Yürüyüşü insanların merakını celbetmekte, bu denli büyük bir topluluğun niçin onlarca kilometre yolu yürüyerek yaklaşık 1.350 yıl evvel hayatını kaybetmiş bir kişinin kabrine akın ettiğini sorgulamaya sevk etmektedir. Bu ve benzeri soruların cevabı ister istemez İslam’ın adil toplum ve adil yönetim tasavvurunu, meşru yönetici anlayışını ve bunun günümüzdeki idari sistemler ve idarecilerle kıyasını tartışma zeminine getirecektir. Bu ise toplumları üzerinde tahakküm süren güçlerin asla istemeyeceği bir şeydir. Yirmi milyonu aşkın insan bir ağlama mekânı olduğu için değil, tıpkı Mescid-i Nebevi gibi Müslümanlar için meşruiyet kaynağı olması sebebiyle İmam Hüseyin’in (as) haremine akmaktadır. Her kavim ve mezhepten ve hatta dinden insan İmam Hüseyin’in (as) adil bir toplum ve meşru bir yönetim idealinin ve zaruretinin bir düşünce ve inanç olarak bile olsa, yeryüzünden silinip gitmemesi için harekete geçtiğini bilmekte ve bu yürüyüş yoluyla İmam Hüseyin’in (as) inancına ve davasına sahip çıkarak adil ve meşru bir toplumsal düzeni inşayı hedeflediklerini ortaya koymaktadır. Bu arzu ve iradenin günümüz müstekbirlerince halkların nazarına ulaştırılması beklenebilir mi? Elbette ki hayır. Onlar, milyonların sessiz ama aynı zamanda son derece güçlü bir biçimde yükselttiği bu arzuyu tıpkı Yezid’in İmam Zeynel Abidin’in (as) sözünü ezan ile bastırmaya çalışması gibi bastırmaya, karalamaya ve halkların nazarından uzaklaştırmaya çalışacaklardır. Neticede bu, Kerbela sahnesinden bu yana süren bir mücadeledir ve halkların aydınlığa erişmesi, akın akın dine, İmam Hüseyin’in (as) kendisini feda ettiği hakikate girmesi ilahi bir vaat olduğu kadar tarihi bir zarurettir.

2- Erbain Yürüyüşü her sene daha görkemli bir şekilde düzenlenmektedir. Bu da bu olayın sosyal, kültürel ve insani açıdan değerlendirilmesi için fırsat yaratmaktadır. Örneğin Filistin meselesi bu etkinlikte ele alınması mümkündür. Hac günleri, Filistin'e destek vermek için de güzel bir fırsattı fakat böyle bir şey göremedik. Peki sizce Gazze halkına bu dini etkinlikte destek olmak için neler yapılabilir? Ayrıca bu yılki Erbain sloganı "Kerbela Aksa Yolu"dur.

Erbain Yürüyüşü adil bir toplumun inşası ve bu toplumun meşru bir idareci eliyle yönetilmesi gerektiğini ilan etmektedir. Müslümanlar açısından meşruiyetin kaynağı her varlık üzerinde mutlak hakim olan Allah’tır. Allah yeryüzünün iki bölgesini kesin bir şekilde mübarek kılmıştır. Bunların ilki Kâbe’nin bulunduğu mevki ve ikincisi çevresinin de kutsandığı Mescid-i Aksa’dır. Kâbe, Müslümanların yeryüzünün tüm müstekbirlerinden yüz çevirip mutlak adaletin, mutlak iyiliğin ve mutlak güzelliğin kaynağı Allah’a dönüşlerini temsil eder ve sadece Müslümanlara tahsis edilmiştir. Mescid-i Aksa ise ilahi hakikati arayan herkesin yüzünü çevirmesi gereken yerdir. Buraya herkes gelebilir ve tevhid akidesinin sembolüyle doğrudan temas kurabilir. Böylelikle pek çok kavimden, dinden ve kültürden insan burada etkileşim içinde olabilir. Ne var ki günümüzde tevhidin bu kutsal mekânı ırkçı ve sömürgeci Batı’nın icat ettiği Siyonist çetenin işgali altındadır. Bu çete Kudüs dahil olmak üzere Filistin’in tamamına hükmetmekte ve insanların bir araya gelebileceği ve ilahi hakikatler ile insanlık meselelerini özgürce konuşabilecekleri bu beldeyi insanlık ailesinin en temel değerlerinin yok sayıldığı karanlık bir toprağa çevirmektedir. Bu anlamıyla işgalci Siyonist çetenin varlığı sadece bölgenin halkları için değil, tüm bir insanlık ailesi için temel bir problemdir. Siyonist rejim probleminin dile getirilmesi gereken platformların birisi ve belki de en önemlisi Erbain Yürüyüşü’dür. Zira hem sayı hem de nitelikçe seçkin insanların oluşturduğu bir zemini ifade etmektedir. Bu topluluğun seçkinliği, İmam Hüseyin’in (as) feda olduğu hakikatin mahiyetini fark etmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu, her yıl tekrarlanan ve bir kralın keyfine terk edilmiş bulanan, sadece Kâbe’yi tavaf etmek ve belki geçmiş günahlarından arınmak ve yine soyut bir şeytanı taşlamak isteyen insanların yer aldığı hac merasiminden çok farklıdır. Erbain Yürüyüşü ekonomik külfetinin son derece az olması yönüyle de hac merasiminden farklıdır. Bu yürüyüşe çok az masrafla iştirak etmek mümkündür. Hal böyle olunca, Erbain Yürüyüşü toplumun her kesiminden insanın rahatça yer alabileceği bir zemin haline gelmektedir. Hac merasiminde Filistin’in ve Mescid-i Aksa’nın içinde bulunduğu durumu, Siyonist çete problemine dair duygu ve düşüncesini rahatça ifade etmek imkanından yoksun bulunan Müslümanlar Erbain Yürüyüşü’nde bu zemini bir fırsata dönüştürebilir ve Siyonist rejim probleminin nasıl çözüleceğine dair düşüncelerini özgürce paylaşabilir. Bu ise Müslümanların yıllık kongresi sayılabilecek hac merasimden yapılamayan bir işin tüm insanların katılımına açık bir zeminde icra edilmesi anlamına gelecektir ki muhtemelen günümüzdeki hac merasiminden çok daha etkili bir netice sağlayacaktır. Bununla hac merasimi önemsizdir demek istemiyorum elbette. Ancak 1987’de düzenlenen Müşriklerden Beraat Yürüyüşü’nde 400’den fazla hacının şehit edildiği Mekke Katliamı hafızalarımızdaki yerini korurken, buna bu seneki hac merasiminde Filistin bayrağı açan kadın-erkek hacıların tutuklanma sahnelerinin eklendiğini unutmamalıyız. Tüm bu gerçekler ışığında diyebiliriz ki   her bölgeden insanın gerçek özgürlüğünün Filistin’in tam ve gerçek manada özgürleşmesi ile sağlanabileceği fikrini muhataplara aşılamak için Erbain Yürüyüşü güzergahında yer alan noktalarda konuya vakıf uzmanların, Filistin’den tanıkların, farklı ülkelerden gelen misafirlerin birlikte yer alacağı usulü, konusu ve sınırları belirlenmiş söyleşiler yapmak, belli bölgelerde görsel medya kaynaklarını kullanmak, konuya dair çok dilli broşürler, kitaplar dağıtmak, konunun ulema açısından ele alınış şeklini ve bu yöndeki fetvaları açıklamak ve mümkün olduğunca bu yürüyüşe katılanlarla irtibatı kesmemek fayda sağlayabilir.

3- Bazı uzmanlara göre farklı millet ve etnik kökenlerin tek bayrak altında bir araya gelmesi, Müslümanlar arasındaki dayanışmanın ve Batı Asya'daki direniş ekseninin yumuşak gücünün simgesidir. Genel olarak Müslüman birliği açısından bakıldığında Erbain Yürüyüşü uluslararası alanda nasıl bir rol oynayabilir?

Yukarıda da değindiğim gibi Erbain Yürüyüşü’nü özgün kılan hususlardan biri de pek çok etnik köken, din, mezhep ve kültüre hitap etmesidir. Bu yönüyle Erbain Yürüyüşü başlı başına uluslararası bir kongre niteliği taşımaktadır. Bu kongre de yer alan her bir katılımcı, görevi ne olursa olsun, tüm insanlık için adil bir toplum arayışına hizmet etmektedir. Adil bir toplum ve yönetim inşası her insanın ve her toplumun hakkıdır. Bu uğurda çaba sarf etmek ve fedakârlık göstermek de yine her insanın ve toplumun vazifesidir. İmam Hüseyin’in (as) Yezid’e getirilen başı, salt bir insanı değil, ilahi adalet devleti idealinin, adil bir toplum inşası amacının savunulmasında gösterilebilecek fedakarlığın en üst noktasını simgeliyordu. Erbain Yürüyüşü’ne katılan insanların, hassaten Müslümanların, doktrine edilmesi ve onların kendi beldelerinde bu hakikatleri anlatması bugün anlamından çok şey kaybeden hac merasiminin de canlanmasına vesile olacaktır. Böylelikle hem Müslüman halklar hem de insanlık ailesinin diğer halkları müstekbirlerden kurtulmak için bir araya gelmenin ve birbirine destek olmanın gerekliliğini kavrayacaktır. Elbette bu bir süreçtir ve Allah’ın izniyle vakti gelen her iş nasıl vücut buluyorsa İmam Hüseyin’in açtığı ve İmam Hüseyin’e (as) giden bu yol da varlık sahnesindeki yerini alıp müstekbirlerin düzenlerini yıkacaktır. Bu ancak bir zaman meselesidir.