Celaleddin Muhammed Belhi, Mevlana ya da Mevlevi olarak bilinir; İran kültür bölgesi dışında ise Rumi adıyla tanınır. 604 hicri yılında Belh'te dünyaya gelmiştir. Babası, Bahaeddin Veled ve Sultanü'l-Ulema olarak bilinen ünlü hatip Mevlana Muhammed bin Hüseyin, tasavvuf ehli bir alim ve arif bir kişiydi. O, gerçek bilgi ve irfanı içsel yolculukta arar, kelam ve söz tartışmalarında değil. Tasavvuf ve manevi yolculukta derin bir geçmişi olmasına rağmen, tartışma ve mücadeleden uzak durduğu için kelam ve tartışma öncülerinin muhalefetiyle karşılaşmıştır; bunlar arasında Sultan Muhammed Harezmşah’ın hocası Fahreddin Razi de vardı. Bu kişi, diğerlerinden daha fazla sultanı ona karşı kışkırtmış ve sonuçta Bahaeddin Veled, 610 hicri yıllarında Cengiz Han’ın saldırılarıyla birlikte küçük Celaleddin ve ailesiyle Belh’ten göç etmiş ve Muhammed Harezmşah tahtta olduğu sürece memleketine geri dönmeyeceğine yemin etmiştir.
Hac Yolculuğu, Anadolu'da İkamet ve Babasının Yerine Geçiş
Böylece uzun bir yolculuktan sonra İran’ın doğusundan Bağdat’a doğru hareket ederek hac yolculuğuna çıkmış, bir süre Larende'de (bugünkü Karaman) kalmış ve orada eşinin, Celaleddin’in annesi Mümine Hatun’un vefatını yaşamıştır. Sonunda, Selçuklu sultanlarından Alaeddin Keykubad’ın davetiyle Konya’ya gitmiş ve oraya yerleşmiştir. 628 hicri yılında Konya’da vefat etmiş ve orada defnedilmiştir. Celaleddin, babasının sağlığında, hocası Seyyid Burhaneddin Muhakkik Tirmizi’nin öğrencisi olmuş ve vaaz vermeye başlamıştı. Babasının vefatından sonra, yirmi dört yaşında vaaz meclislerine oturdu. Mevlana, vaaz vermeye, fıkıh, hadis ve diğer ilimleri öğretmeye başlamış; eserlerinde, özellikle Mesnevi’de, Kur'an ayetleri, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) ve İmam Ali’nin (a.s) hadisleri ve peygamberlerin kıssalarına yaptığı çok sayıda atıfla bu alanda benzersiz bir derinliğe ulaşmıştır. Bu hâkimiyet ve bilgi, şüphesiz gençlikten itibaren başladığı uzun ve sürekli okumaların sonucudur.
Şems-i Tebrizi ile Karşılaşma: Varlığında Yankılanan Ateş
On dokuz yaşında, Semerkantlı Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile evlendi ve Sultan Veled olarak tanınan Bahaeddin ve Alaeddin Muhammed adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra, dul bir kadın olan Kera Hatun ile evlendi ve onun iki çocuğu vardı. Ancak, Mevlana’nın hayatındaki en önemli olay, kırk yaşına yakınken, yaklaşık 642 hicri yılında, Şems Tebrizi (Muhammed Melik Dad Tebrizi) ile tanışmasıdır. Şems, Celaleddin’i öylesine büyüledi ki ders ve vaazları bir kenara bırakıp coşkulu tasavvuf şiirleri yazmaya ve sema etmeye başladı. Şems’in Mevlana’ya ne söylediği ve öğrettiği tam olarak bilinmese de Mevlana’nın içsel dönüşümü çok belirgindir. Şems, yazılarından anlaşıldığı üzere edebiyatta, dilde, Kur'an tefsirinde ve tasavvufta derin bilgi sahibi, dünya görmüş bir alimdir. Şems ile dostluğunun ürünü olan "Divan-ı Kebir" ya da "Şems’in Gazelleri" Mevlana’nın bu dönemdeki duygu ve düşüncelerini yansıtır. Şems, Mevlana’yı iki kez terk etmişti. İlkinde Şam ve Halep’e gitmiş ve Mevlana onu bulup geri getirmeleri için adamlar göndermişti. Ancak, ikinci gidişi bir daha dönmemek üzereydi ve Mevlana’ya Şems’in ölüm haberi ulaşmıştı.
Şems’siz Yıllar ve İçsel Şems'i Bulma
Mevlana’nın Şems’in yokluğundaki büyük acısı, Zerkub adındaki samimi ve aydın bir yaşlı adam ile hevesli ve saf bir genç olan Hüsameddin Çelebi’nin varlığıyla biraz olsun hafiflemiştir. Mevlana, bu ikilide Şems’in düşüncelerinin ve fikirlerinin yansımalarını gördü ve Hüsameddin Çelebi’nin isteği üzerine yıllar süren sessizliğinin ardından ders ve Mesnevi’yi yazmaya başladı. Sanki Şems’i kendi içinde bulmuş gibiydi.
Mevlana'nın şiirlerinde Hz. Ali (a.s)
Mevlana’nın, "Divan-ı Şems"te Emir’ül Müminin’e (İmam Ali) dair imaları genellikle onun ilahi güç, Peygamber Efendimiz’le (s.a.v) birlikte mücadelelerdeki etkin kişiliği, bilgeliği ve insan-ı kamil olmasına dayanmaktadır. Mesnevi’de ise durum farklıdır. Mevlana usta bir hikaye anlatıcısıdır ve öyle bir noktada, hikaye, İmam Ali’nin bir kafirle mücadelesini anlatırken, öyle heyecan verici ve yüksek beyitler söylemiştir ki sanki hikaye unutulmuş ve Ali’nin (a.s) vasıflarının büyüsüne kapılmıştır.
Mevlana’nın şiirlerinde Hz. Ali’ye dair derin bir sevgi ve hayranlık görülmektedir. Özellikle "Divan-ı Kebir" ve "Mesnevi" gibi eserlerinde Hz. Ali’yi, hem manevi bir lider hem de mükemmel insan-ı kamil olarak yüceltmiştir. Mevlana’nın Hz. Ali'ye atıfları, onun cesaretine, bilgeliğine, derin manevi bilgisine ve ahlaki mükemmeliyetine vurgu yapar. Bu konuyu biraz daha detaylandırayım:
Mevlana, Hz. Ali'yi ilahi güç ve hikmetin sembolü olarak görür. Onun bilgeliğini ve derin içsel farkındalığını, kendini tanımanın ve Allah'a olan bağlılığın bir örneği olarak işler. Mevlana, Hz. Ali'nin sadece zahiri cesaretiyle değil, aynı zamanda içsel bilgeliğiyle de örnek olduğunu anlatır. Mevlana’ya göre, Hz. Ali’nin bu bilgelik ve maneviyatı, insanı gerçek anlamda olgunlaştırır.
Şiirlerinde, Hz. Ali'nin kahramanlıklarını ve cesaretini sıkça dile getirir. Örneğin, "Mesnevi"de yer alan hikayelerden birinde, Hz. Ali’nin bir savaş sırasında düşmanını alt ettikten sonra, ona olan öfkesini dizginleyerek kılıcını indirmesi anlatılır. Mevlana, bu hikaye aracılığıyla Hz. Ali'nin sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda nefsini kontrol edebilen bir ahlak abidesi olduğunu vurgular. Mevlana, Hz. Ali'yi “insan-ı kamil” yani olgun insan kavramının en iyi örneği olarak nitelendirir. Onun eserlerinde, Hz. Ali'nin varlığını, Allah'a yakınlaşmanın, hakikati ve hikmeti anlamanın bir sembolü olarak betimler. Mevlana’ya göre, Hz. Ali’nin hayatı, insanın manevi yolculuğu için rehber niteliğindedir.
Mevlana, ayrıca "Mesnevi"de Hz. Ali'nin hikmet ve erdem dolu davranışlarını, hikayeler aracılığıyla dile getirir. Özellikle Hz. Ali'nin bir düşmanı alt ettikten sonra, öfkeyle değil, Allah rızası için hareket ettiğini vurguladığı kısım oldukça meşhurdur. Bu olay, Hz. Ali’nin içsel bir dinginlik ve manevi derinlikle hareket ettiğini ve nefsine kapılmadığını gösterir. Mevlana, bu hikayede Hz. Ali'nin ilahi iradeye teslimiyetini ve ahlaki büyüklüğünü yüceltir.
Mevlana’nın şiirlerinde Hz. Ali, ilahi aşkı temsil eden bir insandır. Mevlana, Hz. Ali'yi, Allah’a olan sevgisi ve bağlılığı ile insanları bu ilahi aşka yönlendiren bir yol gösterici olarak tanıtır. Onun ilahi aşkı ve bu aşkı yaşama biçimi, Mevlana’nın şiirlerinde bir ilham kaynağı olmuştur.
Konya’da Vefatı
Mevlana, uzun süren hastalığının ardından, yakıcı bir ateşin etkisiyle 5 Cemadiyel Ahir 672 hicri yılında bir Pazar günü Konya’da vefat etti. Mevlana çok sevildiği için cenaze ve defin törenine, diğer dinlerin mensupları da dahil olmak üzere, her kesimden insanlar katıldı. Bugün, türbesinin yanındaki odalarda, onun dönemine ait el yazmaları ve eşyaların korunduğu bir müze bulunmaktadır.