Gazze Şeridi'nde yaşanan insanlık dramı, Filistin halkının uzun süredir devam eden mücadelesi ve uluslararası toplumun sessizliği, bölgedeki tansiyonu sürekli yüksek tutan bir konu olmaya devam ediyor. Filistinli Araştırmacı-Yazar Said Hac ile gerçekleştirdiğimiz bu röportaj, Gazze'deki durumu, uluslararası arenadaki tepkisizliği ve Batı'daki toplumsal uyanışı derinlemesine ele alıyor. Özellikle ateşkesin sağlanamamasındaki temel sebepler, İsrail'in savaş stratejileri ve direnişin kararlı duruşu gibi konulara değinilen bu röportaj, bölgedeki gelişmelere farklı bir perspektif sunuyor. Said Hac, Arap dünyasındaki sessizliğin, ABD'nin İsrail'e verdiği desteğin ve Filistin direnişinin bu sürecin nasıl şekillendiğini detaylandırarak, Batı'daki yeni nesil uyanışın da savaşın seyrine olası etkilerini değerlendiriyor.
1- Gazze Şeridi'nde Filistin halkının katledilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Aslında Uluslararası kurumların ve İslam ülkelerinin eylemleriyle ilk günlerde bitmesini beklilorduk fakat böyle birşey olmadı. Sizce ateşkesin sağlanamamasındaki temel sorun nedir?
Bir ay geçmiş olmasına rağmen ateşkesin sağlanamamasının üç temel nedeni var. Birincisi, direnişnin İsrail'in işgalci askerlerine veya İsrail toplumuna karşı bir üstünlük kurmasıdır. İsrail, her zaman ileri teknolojiye ve gelişmiş silahlara sahipken, karşısında direnişin daha ilkel ve basit silahlarla karşı koymaya çalıştığı bir durum söz konusudur.
İkinci etken ise, Arap-İslam dünyasının İsrail'e ve işgale karşı net bir duruş sergilememesidir. Ne yazık ki, böyle bir şey olmadı. Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın ortak toplantılarından sonra bile ciddi ve pratik bir adım atılmadı. Aksine, siyasi, ekonomik ve diğer bazı ilişkiler devam etti.
Üçüncü etken ise, İsrail’in en büyük destekçisi olan ABD'nin gerçekten bir ateşkesi istememesidir. Bu da söz konusu olmadı. Bu nedenle, bu üç etkenin hiçbirinin gerçekleşmediği bir durumda, İsrail bu savaşı varoluşsal bir savaş olarak görmeye başladı. İsrail için, ya bu bölgede varlığını devam ettirecek ya da tamamen yok olacak düşüncesi hâkim oldu. Bu savaşa siyasi ve stratejik hedeflerle devam etmeye karar verdiler, çünkü ateşkesi zorlayacak bir yaptırım olmadığı için savaş devam ediyor ve muhtemelen daha uzun bir süre devam edecek gibi görünüyor.
2- Siyonist rejim, Gazze'nin tamamını kontrol altına almak ve Hamas'ı bitirmek amacıyla Gazze'ye yönelik operasyonlar yürütse de Siyonist rejimin başarısız olduğu görülüyor. Peki İsrail neden savaşın devam etmesi konusunda ısrarcı?
7 Ekim'deki Aksa Tufanı Operasyonu'nu İsrail, varoluşsal bir tehdit olarak gördü. İsrail, inşa edildiği temel esaslar olan güvenlik, refah, korunma ve caydırıcılık gibi prensiplerin tükendiğini fark etti. Bu sebeple, bu prensipleri geri kazanmak adına savaşa katıldılar. Hâlâ da savaşa devam ediyorlar çünkü direnişi bitiremediler ve direnişe karşı istedikleri sonuçları elde edemediler. Ayrıca, İsrail'e yönelik yaptırım olmadığı için bu savaşın devam edeceğini öngörüyoruz.
3- Belki Gazze'deki gelişmelerinin en önemli kazanımını Batı ülkeleri başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinde toplumsal bir uyanışın gerçekleşmesidir. Amerika gibi ülkelerde Z kuşağının Gazze'ye destek için yöneticilere karşı nasıl ayağa kalktığını gördük. Sizce neden kamuoyunun tüm baskılarına rağmen bazı batılı ülkeler Siyonist rejimi desteklemeyi tercih ediyor?
Bu çok önemli bir gelişme çünkü Batı'da İsrail'i destekleyen nesiller olmuştur. Özellikle İsrail'in propagandasının etkisi altında kaldıkları için. Ancak Aksa Tufanı Operasyonu ve İsrail'in işlediği soykırım nedeniyle kamuoyunda bir değişim yaşanıyor. Özellikle yeni nesiller ve daha bilinçli kuşaklar arasında bu fark ediliyor.
Peki bu durum neden yöneticileri tam olarak etkilemedi? Bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Birincisi, şu an gördüğümüz destek hâlâ cüzi bir boyutta. Yani ABD, Almanya veya Fransa gibi ülkelerde halkın büyük bir çoğunluğu İsrail karşıtı değil. Bazı insanlar, belirli kesimler, özellikle öğrenciler arasında bir karşıtlık var, ancak bu henüz tüm kamuoyunu etkileyen büyük bir akım haline gelmedi.
İkincisi ise, yöneticiler İsrail'i Batı'nın bir projesi olarak görüyorlar. Bu projeye karşı bir tehdit olduğunda, İsrail yenilirse Batı uygarlığının da yenileceği endişesi taşıyorlar. Bu yüzden İsrail'e maddi, manevi, silah, güvenlik ve siyasi destek de dahil olmak üzere her türlü yardımı yapıyorlar ve yapmaya devam edecekler. Yani bu savaşı sadece İsrail'in savaşı değil, kendi savaşları olarak görüyorlar.
4- Düşmanın Lübnan'da kara operasyonu yapma girişimine ilişkin ve direniş cephesindeki saha çatışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Lübnan'daki kara harekâtı bence iki açıdan değerlendirilebilir. Birincisi, Siyonist rejim açısından bu bir zorunluluk olarak görülüyor. Çünkü havadan, füzelerle ve uçaklarla insanları öldürebiliyorlar ama oradaki denklemleri değiştiremiyorlar ve direnişi kıramadılar, bunu da biliyorlar. Bu yüzden onlar açısından kara harekâtı bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Özellikle son zamanlarda savaşın hedefleri arasında, İsrail’in kuzeyinde yaşayanların köylerine ve evlerine geri dönmeleri bulunuyor. Bu hedefi gerçekleştirmeden savaşı bitiremiyorlar ve bu da kara harekâtını sürdürmelerini zorunlu kılıyor.
Aslında bu kara harekâtının geleceğini önceden görebiliyorduk. Diğer yandan, büyük bir güç kullanmalarına ve bir yıl içinde yüzlerce, belki de binlerce hava saldırısı gerçekleştirmelerine rağmen, büyük bir direnişle karşı karşıya kaldılar. İki hafta geçmesine rağmen birkaç metre bile ilerleyebilmiş değiller. Büyük zararlar veriyorlar; hem silah ve tanklar açısından, hem de insan gücü olarak, yani askerler ölüyor ya da yaralanıyor. Orada çok şiddetli ve kuvvetli bir direniş var. Şu ana kadar Gazze'nin güneyinde başarısız olduklarını görüyoruz.
Önümüzdeki günler ve haftalarda, maalesef dengesizlikten dolayı İsrail güçlerinin biraz daha ilerleyebileceğini öngörebiliriz. Ancak yine de çok büyük kayıplar verecekleri için bu savaşı kaybeden taraf olacaklar. Gazze’de olduğu gibi, çok büyük bir yıkım yaptılar, çok sayıda kişiyi şehit ettiler, yaraladılar ama ne askeri ne de siyasi bir zafer elde edemediler, başarısız oldular. Lübnan’da da benzer bir tabloyu göreceğiz.