27 Şubat 2025 Perşembe günü, Türkiye'deki "Kürdistan İşçi Partisi" (PKK) olarak bilinen grubun kurucusu ve tutuklu lideri Abdullah Öcalan, yayımladığı açık bir bildiride grubun üyelerine silahlarını bırakarak dağılmalarını talep etti.
Öcalan, bu talebin tarihsel sorumluluğunu üstleneceğini açıkça belirtti. Türkiye'deki Kürt liderin, her türlü silahlı mücadeleye son verilmesi ve Kürt halkının siyasi ve kültürel haklarının elde edilmesi yönünde ilerlenmesi talimatı, Ankara'nın güvenlik endişelerinin bir kısmını hafifletme ve Türkiye'nin güneydoğusunda devlet yatırımlarını artırma yönünde gerekli zemini hazırladı. Son on yıllarda, Türkiye ile PKK arasındaki çatışmalarda en az 40 bin kişi hayatını kaybetti ve bu sürecin devam etmesi, tarafların gücünü tüketme riskini taşıyordu.
Öcalan'ın bildirisi, yalnızca Türkiye ve Irak'taki Kürtleri değil, aynı zamanda Suriye ve İran sınır hattındaki grupları da doğrudan veya dolaylı olarak etkileyecek. Bu analitik raporun devamında, bu gelişmelerle ilgili soruları ve belirsizlikleri ele almaya çalışacağız.
1. Abdullah Öcalan kimdir ve açıklamaları neden önemlidir?
Abdullah Öcalan, taraftarları arasında "Apo" olarak bilinir ve uzun yıllardır Kürt milliyetçiliği (Pan-Kürtçülük) ideolojisinin önde gelen bir siyasi figürü ve teorisyeni olarak tanınmaktadır. Soğuk Savaş'ın ortalarında, 1978 yılında Marksist teorilerden etkilenerek Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) kurdu ve sadece birkaç yıl sonra, 1984'te özerklik elde etmek için silahlı mücadeleye başlama kararı aldı. Kısa süre sonra, bu grubun Irak, Suriye ve İran'daki çeşitli kollarını oluşturdu. Ancak bu gruplar, söz konusu ülkelerin merkezi hükümetleri tarafından terör örgütleri olarak tanındı.
Öcalan'ın bu tarihi bildirisi, bölgedeki Kürt gruplarının yönünü değiştirebileceği veya en azından halk tabanlarını ciddi şekilde zayıflatabileceği için büyük önem taşıyor. Ancak bazı analistler, bu bildiriye "iyimser bir bakış açısıyla" yaklaşılmaması gerektiğini savunuyor. Çünkü Öcalan, 2012 yılındaki "Kürt Açılımı" sırasında da benzer bir taleple ortaya çıkmıştı, ancak PKK tamamen teslim olmayı reddetmişti. Bu kez de tahmin edildiği gibi, PKK'nin yürütme komitesi Öcalan'ın talebini kabul ederek tek taraflı ateşkes ilan etti.
2. Abdullah Öcalan neden silahlı mücadeleden vazgeçti?
Asıl önemli nokta şu ki, Öcalan, Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki jeostratejik rekabetin ortasında, iki kutuplu düzenin sunduğu ortamı kullanarak Moskova'nın desteğini alabileceğini ve NATO üyesi bir ülkenin parçalanmasına zemin hazırlayabileceğini düşünüyordu. Bu nedenle, 1960'lar, 70'ler ve 80'lerde birçok Kürt grubu, doğal haklarını sivil toplumdaki demokratik kurumlar aracılığıyla takip etmek yerine, silahlı mücadele seçeneğine yönelerek merkezi hükümetler için bir güvenlik sorunu haline geldi.
Ancak görünen o ki, yıllarca süren silahlı mücadelenin ardından Öcalan, uluslararası ve bölgesel düzendeki değişiklikler nedeniyle Ankara ile devam eden her türlü gerilimi "PKK'nin varlığı" açısından zararlı buluyor ve bu grubun siyasi ve sivil mücadele yoluyla varlığını sürdürmesini sağlamaya karar veriyor. Tabii, bir başka görüşe göre ise Öcalan, hayatının son yıllarında kendisine bir "barış mirası" bırakmaya ve Nobel Barış Ödülü'ne aday olmaya çalışıyor!
3. Öcalan'ın silah bırakma ve dağılma çağrısı, İran ve Suriye'deki Kürt gruplarını nasıl etkileyecek?
PKK'nın lideri, 1999 yılından bu yana Türkiye hapishanelerinde tutuluyor. Öcalan ile Türkiye'nin neo-Osmanlıcı lideri arasında hapishane duvarları ardında bir tür ateşkes kabul edilmesi, büyük bir riski gösteriyor. Tarihsel deneyimler, Türkiye cumhurbaşkanının kritik anlarda manevra yapmaya ve pazarlığa açık olsa da, uzun vadeli bir anlaşmaya güvenmenin zor olduğunu gösteriyor.
Ancak bu siyasi liderin yayımladığı bildiri, "PKK" grubunun izlediği politikanın değiştiğini ve yakın gelecekte yön değiştireceğini gösteriyor. Şunu unutmamak gerekir ki, Öcalan'ın orta düzey liderler ve Kürt gruplarının taraftarları arasında yüksek bir konumu olsa da, hepsi ona güvenmiyor ve hatta ondan farklı bir yol izlemeyi tercih ediyor.
Kürt liderler arasında Öcalan ile fikir ayrılıkları veya tutuklu bir liderin görüşlerine boyun eğmekten kaçınma eğilimi açıkça görülüyor. Örneğin, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, Öcalan'ın mesajını "olumlu" bulduğunu belirtirken, bu bildirinin "YPG'nin dağılmasını" veya Kürt gruplarının silah bırakmasını içermediğini söyledi. Abdi, devamında Türkiye içinde Kürtlerin haklarının yeniden canlandırılması ve dilsel, kültürel ve siyasi temel haklarının tanınması amacıyla barışçıl bir sürecin başlatılmasını talep etti.
SDG lideri, Öcalan'ın bildirisinin uygulanmasının, Türkiye'nin Suriye'nin doğusuna saldırmak için bahane bulmasını engelleyeceğine inanıyor. Terör örgütü PJAK tarafından bu konuda resmi bir açıklama yapılmamış olsa da, Öcalan'ın çağrısı bu ayrılıkçı hareketin saflarında bir tür bölünmeye neden olacak.
4. Son dönemdeki uluslararası ve bölgesel gelişmelerin Öcalan’ın bildirisinin yayılmasına etkisi ne olmuştur?
7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı Operasyonu'nun ardından bölgesel düzen bozuldu ve her bir aktör, ulusal çıkarlarını en üst düzeye çıkarmak, dış tehditleri azaltmak ve nihayetinde siyasi denklemlerdeki ağırlığını artırmak için devletlerle ve farklı güç bloklarıyla ilişkilerini yeniden düzenleme çabası içine girdi.
Bu süreçte, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esad hükümetinin çöküşü ve İdlibdeki muhaliflerin iktidara gelmesiyle Doğu Akdeniz'deki denklemlerde daha fazla ağırlık kazandı. Bazı analistler, Erdoğan'ın, Öcalan'ı ikna ederek bu bildiri aracılığıyla Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'deki Kürt gruplarına karşı ölümcül darbeler vurmayı hedeflediğini savunuyor. Diğer bir deyişle, Türkiye, Kürt gruplarına karşı askeri operasyonlarını meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Son günlerde, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, Şam-Ankara arasında Suriye'nin doğusuna yapılacak bir saldırı ve petrol sahalarının ile tarım arazilerinin YPG'den geri alınması üzerine açıklamaları ve Türk hava kuvvetlerinin PKK güçlerine karşı Kuzey Irak'ta düzenlediği hava saldırılarının sayısının önemli ölçüde arttığı bildirilmektedir. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, son gelişmeleri, Öcalan'ın Türkiye Kürtleriyle ilgili hayallerinin ikinci kez sona ermesi olarak nitelendirilebilir. Şimdi ise, Öcalan, son gelişmeler ışığında politik ve kültürel mücadelelerle kendi fikrini canlı tutmaya çalışmaktadır, böylece Ankara'ya karşı harekete geçmek için uygun zamanı bekleyebilecektir.
5. Bölgesel ve uluslararası devletler ne tepki gösterdi?
Türkiye'nin komşusu ve etnik terörizmin mağduru olan İran, Öcalan'ın bildirisini "olumlu" bir şekilde değerlendirdi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, PKK kurucusunun çağrısına verdiği yanıtında, bunun "terörizmin durdurulmasına ve Türkiye'nin güvenliğinin güçlendirilmesine" katkı sağlayacağını belirtti. Irak Dışişleri Bakanlığı, söz konusu bildirinin bölgedeki istikrarın sağlanmasına yönelik önemli ve olumlu bir adım olduğunu değerlendirdi. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani, bölgedeki sorunların barışçıl bir şekilde çözülmesi için her türlü çabayı desteklediklerini ifade etti.
Almanya Dışişleri Bakanlığı, bu adımı "terörizm, şiddet ve intikam döngüsünü kırmak için tarihi bir fırsat" olarak değerlendirdi. Bakanlık açıklamasında, Türkiye halkı için kalıcı bir çözüm için daha fazla adım atılması gerektiği ve bunun Türkiye’deki Kürtlerin kültürel ve demokratik haklarının saygı gösterilmesi ve garantilenmesini içermesi gerektiği belirtildi.
Sonuç
Bölgedeki Kürtlerin özerklik arzusu, Öcalan ile başlayıp onunla sona erecek bir mesele değildir. Mısır, Lozan ve Sevr anlaşmalarının ardından, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle Kürtler, İran, Türkiye, Irak ve Suriye gibi dört ayrı ülkede dağıldı. Bu bölgedeki sorun, Batılı ya da Doğulu güçlerin, rakiplerine karşı üstünlük sağlamak ya da bu ülkelerden avantajlar elde etmek istediklerinde, Kürtleri destekleme konusunu gündeme getirmelerine neden oldu. Güçlü çıkarları olduğunda ise, "Kürt kartını" kullanarak bölgesel ve uluslararası kazançlar sağladılar.
Öcalan'ın ateşkes çağrısı, 40 yıllık silahlı mücadelenin boş olmasının ve PKK'nın uluslararası güçler tarafından kullanılan bir piyon olmasının bir sonucudur. Bölgede yaşanan hızlı gelişmeler ve çıkar mücadelesinin dinamiklerinin değişmesi, PKK kurucusunun Nairobi Havaalanı'ndaki anılarını unutarak, Ankara'ya karşı silahlı mücadeleyi terk edip, bu Kürt grubun varlığını sürdürmek amacıyla kültürel ve politik mücadeleye yönelmeye karar vermesini sağlamıştır.