Hindistan ile Pakistan arasında süregelen geleneksel gerilim, 22 Nisan 2025'te Hindistan'ın Pahalgam kasabasında düzenlenen terör saldırısında 26 turistin hayatını kaybetmesiyle had safhaya ulaştı ve iki ülkeyi savaş pozisyonuna getirdi.
Mehr Haber Ajansı konuyu Hindistan Uzmanı Dr. Duygu Çağla Bayram'a sordu.
İşte Türk uzmanın yanıtları:
1- Keşmir meselesi neden bu kadar tatışmalı? Uzmanlar, mevcut durumun kontrollü bir kriz olarak kalabileceğini, ancak su ve Keşmir konularındaki artan anlaşmazlıkların daha büyük bir çatışmaya dönüşme tehlikesi taşıdığını belirtiyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Neden bu kadar tartışmalı? Çünkü aynı toprak üzerinde iki taraf da hak iddia ediyor ve her iki tarafın da geri adım atmaya hiç niyeti yok, olmaz da zaten. Aslında her şeyden önce ilk söylemek istediğim şey, Keşmir konusu kronik. Tıpkı insanlardaki ömür boyu onlarla birlikte var olacak kronik bir hastalık gibi. Dolayısıyla bu açıdan bakarsak, çözümsüz. Herkesin haklı olduğu bir durumda çözüm nasıl mümkün olabilir? Ya da mümkün olabilir mi? Dolayısıyla evet, mevcut durumun kontrollü bir kriz olarak kalma olasılığı daha yüksek. Çatışmalar şu an ufak çaplı yaşanıyor. Karşılıklı diplomatik hamlelerin yapılmasının ardından sahada da yani sınırda da karşılıklı hafif silahlı çatışmalar söz konusu oluyor şu an.
Muhtemelen bundan daha ileriye gidilmez diye düşünüyorum. Ama tabii Hindistan Pahalgam saldırısının karşılığı olarak bir veya birkaç noktaya nokta operasyon tarzı bir karşı saldırı düzenleyebilir. 2019'da yaşadığı Pulwama saldırısı sonrasında da yaptığı gibi sınırlı bir hava saldırısı yapması kuvvetle muhtemel. Ama hemen harekete geçeceğini düşünmüyorum, daha henüz planlama aşamasında. Indus suları konusu her Keşmir konusu gündem olduğunda jeopolitik bir silah olarak kullanılıyor. Tek başına bir savaş konusu olmaz ancak Keşmir sorunu ile birlikte birbirini körükleyen girift problemler. Indus suları konusunda Hindistan zaten avantajlı, Pakistan ise dezavantajlı bir konumda. Kaynak başlangıcı Hindistan topraklarından, akış yönü ise Pakistan topraklarından. Hindistan zaten bir süredir birçok baraj yaptı, yapıyor. Ve Hindistan'ın Indus politikaları zaten suyun akışı ve yönlendirmesi noktasında Pakistan'ın hoşnut olmayacağı bazı değişiklikler yaratıyor. Dolayısıyla su sorunu da zamana yayılmış ve yayılacak kronik olmaya aday bir sorun ve ifade ettiğim gibi Keşmir ile birlikte körüklenen Keşmir'e paralel bir sorun.
Ancak 1965 ve 1971'deki iki tam ölçekli savaşa ve Kargil gibi daha küçük çaplı çatışmalara karşın antlaşma yürürlükte kaldı. Ancak çoğu kişi antlaşmanın ayrıntıları hakkında çok az şey bilir. Meselenin çıplak gerçeği, bu anlaşmada bir muafiyet maddesinin olmaması. Antlaşma değiştirilebilir ve hem Hindistan hem de Pakistan'ın mutabakatı ile yeni bir antlaşma müzakere edilebilir. Ancak, hiçbir taraf antlaşmayı kendi başına değiştirme veya durdurma yetkisine sahip değil. Dolayısıyla bu durumda Hindistan hükümetinin anlaşmayı askıya alma kararı herhangi bir yasal dayanaktan yoksun gözüküyor, çünkü her iki ülkeye de bunu yapma yetkisi veren bir madde bulunmuyor. Pakistan konuyu Uluslararası Adalet Divanı'na taşısaydı, Hindistan haksız çıkabilirdi, örneğin. Pakistan, Hindistan ve Pakistan'ın sorunları ikili olarak veya başka yollarla anlaşma yoluyla çözmesini öngören 1972 tarihli Simla Anlaşması'nı askıya aldığını söyleyerek aslında bunu ima etti. Burada, antlaşmaların gerçekten uygulanabilir olmadığı ve ulusal güvenlik çıkarlarının antlaşma değerlendirmelerinden daha önemli olması gerektiği iddia edilebilir. Sonuçta, hiç kimse İslamabad'a veya Yeni Delhi'ye gidip, sözünüzü tutun, demeyecek. Aslında bunu, her iki ülkenin de birbirlerinin güvenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstereceğini ve her şeyi barışçıl bir şekilde çözeceğini belirten Simla Anlaşması'nda açıkça görebiliyoruz.
Kontrol Hattı boyunca meydana gelen olayların sayısı, militanların saldırıları bir yana, sayılamayacak kadar çok. Bununla birlikte, burada şunu da söylemek isterim: İndus Suları Antlaşması'nın devam etmesinin nedenlerinden biri de bununla devam etmenin ne kadar kolay olduğu. Hindistan, Punjab'daki su altyapısı için büyük yatırımlar aldı ki bu da onu Hindistan'ın bir çeşit ekmek teknesi haline getirdi ve karşılığında tek söz verdiği şey, Pakistan'a akan batı nehirlerinde suyun nispeten serbest akışına izin vermekti, yani nehirler üzerinde barajlar için büyük rezervuarlar inşa etmek veya akışlarını büyük ölçüde yönlendirmek zorunda kalmadı. Ve bunun gerçekten etkilediği tek kesim Hindistan tarafındaki Jammu ve Keşmir sakinleriydi.
Keşmir konusu da yalnızca Hindistan ve Pakistan değil, Çin'i de kapsıyor, yani Çin'in de Keşmir topraklarında egemenlik kurduğu bazı kısımlar var ancak burada iki tarafa da itidal çağrısı yapan Çin daha çok Pakistan ile ortaklığı ve bu topraklardaki Ekonomik Koridor projesinin akıbeti noktasında bir kaygı yaşıyor. Ki Hindistan ve Pakistan arasındaki bir kriz bu koridor için de büyük bir risk anlamına geliyor.
Büyük rezervuarların olmaması, kış aylarında su akışı düşük olduğunda, Keşmir'deki barajlarda elektrik üretimini sürdürme yeteneğinin daha az olması anlamına gelir ve bu nedenle Keşmirliler en çok ihtiyaç duydukları kış aylarında sınırlı elektrik sıkıntısı çeker. Neyse konuyu uzattım veya dağıttım biraz, bu arada gerçi Indus konusu yalnızca Hindistan ve Pakistan değil, Çin ve Afganistan'ı da kapsıyor tabii ama sorun bu ikili arasında yaşanıyor. Ve Çin demişken burada yalnız şöyle bir durum da söz konusu: Hindistan'ın Pakistan'a Indus suyunu bir silah olarak kullanması, Çin'in de Hindistan için çok önemli olan Brahmaputra ve Mekong gibi Tibet kaynaklı suları bir silah olarak kullanmasını ya da kullanabilmesini meşrulaştırır. Ve aslında suyun başka bir ülkeye kısıtlanması bir savaş suçu ve doğrusu Hindistan şu anda Pakistan'a akan suyun çok küçük bir miktarını etkileyebilir ki bunun çoğu zaten buzul erimesi, kar erimesi ve muson yağmurlarından geliyor. Daha fazlasını yapmak için büyük depolama barajları inşa etmesi ve bunun için de iyi para harcaması gerek. Hindistan savaş suçları işlemek için altyapı inşa etmeye başlarsa, Çin egemenliğini durdurmak veya Çin egemenliğinin meydana gelmemesi için çok çaba sarf ettiği bir bölgede kendini kötü adam olarak resmeder. Çin'e aşağı akışta bir kıyıdaş olarak, Çin de böyle barajlar inşa etmeye karar verirse, tüm kartları kuzey komşusuna verecektir ki Çin hem bunu yapacak mali güce hem de bunu Hindistan'dan çok daha hızlı yapabilecek mühendislik kapasitesine sahip. Neyse, uzattığımın farkındayım ama ayrıca bu arada Keşmir konusu da yalnızca Hindistan ve Pakistan değil, Çin'i de kapsıyor, yani Çin'in de Keşmir topraklarında egemenlik kurduğu bazı kısımlar var ancak burada iki tarafa da itidal çağrısı yapan Çin daha çok Pakistan ile ortaklığı ve bu topraklardaki Ekonomik Koridor projesinin akıbeti noktasında bir kaygı yaşıyor. Ki Hindistan ve Pakistan arasındaki bir kriz bu koridor için de büyük bir risk anlamına geliyor.
2- ABD Başkan Yardımcısı J D Vance 21 Nisan’da Hindistan’a resmi ziyarette bulundu. ABD Başkan Yardımcısı Hindistan ABD savunma işbirliğini daha yüksek seviyeye çıkarmayı hedeflediklerini açıkladı. ABD Başkan Yardımcısı Hindistan ziyaret sırasında 22 Nisan’da Keşmir’de terör saldırısı gerçekleşti. 25’i Hintli 26 turist öldü. Bu da Pakistan ve Hindistan'ı arasında gerginliğe neden oldu. ABD ise Hindistan'ı desteklediğini açıkladı. Bu olayın perde arkasını değerlendirmenizi rica ediyorum. Bazı uzmanlar Çin- ABD ticaret savaşının bu yaşananlar da etkisi olduğunu belirtmektedir. Siz ne düşünüyorsunuz?
Saldırının olduğu sıralarda hem Amerika Başkan Yardımcı Vance, Hindistan'daydı hem de Hindistan Başbakanı Modi, Suudi Arabistan ziyaretindeydi. Bir yandan Trump'ın gümrük tarifeleri ve Amerika'nın Çin ile ticaret savaşının gölgesinde Hindistan'ın Amerika ile hem ticaret hem de savunma işbirliğini ileriye taşıma çabaları yaşanırken diğer yandan da Hindistan'ın Körfez'deki Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte iki kilit ortağından biri olan Suudi Arabistan ile iş ve yatırım ortaklıklarını ilerletme çabaları söz konusuydu. Böyle bir zamanlama açısından saldırıyı okuduğumuzda, Hindistan'ın 2019'daki Keşmir'in özel özerkliğini kaldırma kararı ve sonrasında burayı geliştirmeye yönelik adımlarını da bu okumaya dahil ettiğimizde, Hindistan açısından hala istikrarsızlaştırıcı unsurların var olduğunu ve Keşmir'i kendi adına çözüme kavuşturduğunu düşünüyor ise, hala yakıcı bir sorun olarak var olduğunu hem Hindistan'a hatırlatma hem de Hindistan ile ilişkileri geliştiren dış aktörlere gösterme çabası olabilir, diye yorumlayabiliriz.
Yani kısacası bu saldırı bir, bakın Hindistan'ın hala kamburları var, mesajı olabilir. Ve Hindistan açısından buna doğrudan istihbarat başarısızlığı demeyeceğim ama kesinlikle bir öngörü ve alan farkındalığı başarısızlığı. Ki Hindistan bir süredir zaten bu grubun farkındaydı ve avlama çalışmaları yürütüyordu. Ancak evet, istihbarat zor bir oyun ve belirli bir istihbarata nokta atışı yapamazsınız ya da kesin bir istihbaratı tespit edemezsiniz, çok zor. Ama bana göre biraz şaşırtıcı olan, Amerika Başkan Yardımcısı'nın Hindistan'da olmasının onlara Keşmir sorununu uluslararasılaştırma fırsatı verebileceğini, Keşmir'in normale döndüğü hissini yok edebileceğini öngörmemiş olmalarıydı, doğrusu.
3- Nükleer silaha sahip olan her iki ülje de Şanghay İşbirliği Örgütü'nün tam üyesidir. Hindistan BRICS'in kurucu üyesidir ve Pakistan da gruba üyelik cabasındadır. Hindistan ve Pakistan bölgesel bir savaşa girerse, bu savaştan hem jeopolitik hem de ekonomik açıdan en fazla zararı görecek ülkenin Çin olacağını düşünüyorum. Ama unutmamak gerekir ki Çin ile Pakistan arasında çok iyi ilişkiler var. Öte yandan Hindistan-Çin ilişkileri özellikle BRICS ile paralel olarak gelişiyor. Hindistan'ın askeri gücünün sebebi de Rusya'dır. Rusya-Hindistan ve Rusya-Çin ilişkileri çok ileri seviyededir. Peki bu iki ülke arasında yaşanacak bir savaş Avrasya'daki istikrarı etkileyebilir mi?
İstikrarı elbette etkiler ancak en baştan şunu söylemek isterim: Hindistan şu ara ya da öngörülebilir gelecek içinde bir savaş yaşamayı kesinlikle istemez. Gerçi savaşı kim ister ki, diye düşünülebilir. Tabii ki Hindistan bir istisna değil. Hindistan daha önce hem Pakistan ve hem de Çin ile savaş deneyimleri yaşamış bir aktör. Gerçi doğrusu Hindistan, hatalarından çok iyi ders çıkarabilen bir aktör değil veya tarihten ders çıkarmayı reddeden bir aktör, ancak şu an Pakistan ile savaş yapmaması gerektiğini iyi biliyor. Yani en azından bazı belirli noktaları iyi biliyor: Pakistan ile savaş yapmaması gerektiğini, Amerika'ya tam güvenmemesi gerektiğini, Çin ile gemileri tamamen yakmaması veya zıtlaşmaması gerektiğini, artık tamamıyla silah anlamında Rusya'ya bağımlı olmaması gerektiğini iyi biliyor. Ki zaten şu an durum biraz farklı.
Zaten, bu ikili arasında yaşanacak bir savaş Amerika'nın işine gelir çünkü Çin'e de zarar verir, diye düşünenler de var ama ben böyle düşünmüyorum. Bu ikili arasında bir savaş yaşanması Pakistan'a ve Çin'e de zarar verir elbet ama Hindistan'ı da zayıflatır ve Amerika'nın şu an güçlü bir Hindistan'a ihtiyacı var.
Çin'in, Pakistan ile ortaklığına yatırım yaptığı bir dönem. Ve dediğiniz gibi Rusya ile ilişkilerini geliştirdiği bir dönem. Aynı zamanda Amerika'ya kafa tuttuğu bir dönem. Hindistan, Pakistan ile bir savaş yaşasa, Çin doğru mu duracak? Sanmam. Ve bunu Hindistan da çok iyi biliyor ve çok kafa yoruyor. Böyle bir ihtimal Hindistan'ın kabusu ve bu yeni bir kabus da değil. Dediğim gibi bu noktada Hindistan hesaplamalarını çok iyi yapıyor veya yapmaya çalışıyor. Amerika Hindistan'a destek açıklaması yapıyor ancak yine dediğim gibi Hindistan iyi hesap yapıyor ve zaten Amerika'ya hiçbir zaman yüzde yüz güvenmez. Yani demek istediğim, galeyana gelip, Amerika'nın ipi ile kuyuya inmez.
Zaten, bu ikili arasında yaşanacak bir savaş Amerika'nın işine gelir çünkü Çin'e de zarar verir, diye düşünenler de var ama ben böyle düşünmüyorum. Bu ikili arasında bir savaş yaşanması Pakistan'a ve Çin'e de zarar verir elbet ama Hindistan'ı da zayıflatır ve Amerika'nın şu an güçlü bir Hindistan'a ihtiyacı var. Ve Amerika'nın zaten buradaki öncelikli çıkarı, bölgesel istikrarı korumak ve daha geniş jeopolitik sonuçlar doğurabilecek herhangi bir tırmanışı önlemektir. Ayrıca bu dönem Hindistan ve Çin'in ilişkileri onarmaya, iyileştirmeye, geliştirmeye çalıştığı bir dönem. Zaten nükleer caydırıcılığı saymıyorum dahi. Artı olarak demek istediğim dış aktörler de bu ikili arasında bir savaş durumuna hazır değil. Çin açıkça Pakistan tarafında gözükse de diğer tüm ülkeler, Amerika olsun, Avrupa olsun, İngiltere ve hatta Rusya olsun, hedging yani riskten korunma peşinde.
Zaten örneğin Amerika Hindistan ile dayanışma içinde olduğunu ifade etti ancak Pakistan'a karşı herhangi bir askeri misillemeyi açıkça onaylamaktan da kaçındı. Amerika'da bazı yetkililer güçlü destek sunarken Amerika tarihsel olarak her iki ülkenin nükleer yetenekleri de dikkate alınınca tırmanmayı önlemek için itidal ve diyaloğu savunuyor gözüküyor.
Amerika'nın bu tutumunu 2019 Pulwama saldırısından sonra da görmüştük. Daha önce de dediğim gibi Amerika'nın burada birincil çıkarı, bölgesel istikrarı korumak ve daha geniş jeopolitik sonuçlar doğurabilecek herhangi bir tırmanışı önlemek. Ve şu iyi bilinmelidir ki Amerika bir yandan terörizmi kınarken ve Hindistan'ın buna karşı mücadelesini desteklerken diğer yandan da bölgesel istikrar ve terörle mücadele istihbaratı için Pakistan ile olan ittifakına değer veriyor yani hem Hindistan hem de Pakistan ortaklıklarına karşı karmaşık bir denge kuruyor ve bu dengeyi korumaya çalışıyor. Yani Hindistan koşulsuz bir Amerikan desteği varsaymamalı. Neyse ki zaten Hindistan da olayı savaşa taşıma niyetinde olmaz. Yani en kötü ihtimalle Hindistan'ın düşünce yapısını şöyle ifade edeyim: Savaş başlarsa savaşı başlatan Pakistan olacak, Hindistan değil. Hindistan, savaşla aynı şey olmayan cezalandırıcı eylemlerde bulunacak. Ki bu kontrol edilebilir. Ve savaş teorisi açısından buna tırmanma kontrolü denir. Dediğim gibi bu, Hindistan'ın düşünce yapısı. Ve röportajı Hindistan Başbakanı Modi'nin daha önce Ukrayna savaşı için Rusya'ya söylediği bir söz ile noktalayayım: Zaman, savaş zamanı değil.