Tahran-Washington hattında devam eden müzakereler, ABD tarafının çelişkili söylem ve tutumları nedeniyle zaman zaman çıkmaza giriyor. Özellikle uranyum zenginleştirme konusundaki açıklamalardaki tutarsızlıklar, sürecin güvenilirliğini sorgulatıyor.
Bu bağlamda Uluslararası İlişkiler uzmanı Dr. Rahman Kahramanpur ile röportaj gerçekleştirdik.
İşte röportajın tam metni:
1- İranlı yetkililere göre Tahran-Washington arasında devam eden müzakerelerin temel sorunlarından biri, Amerika’nın çelişkili tutum ve söylemleridir. İran tarafı, ABD’li yetkililerin medya önündeki açıklamalarıyla müzakere masasında sergiledikleri tavırların birbiriyle örtüşmediğini belirtiyor. Örneğin, ABD’nin baş müzakerecisi Steve Witkoff, başta Washington’un İran topraklarında uranyum zenginleştirmesine karşı olmadığını ifade etmişti. Ancak zamanla diğer Amerikalı yetkililer tarafından farklı ve hatta zıt açıklamalar yapıldı. Bu tür çelişkili tutumlar ne anlama geliyor? Bu bir müzakere stratejisi mi, yoksa ABD yönetiminin kararsız ve dağınık bir görüntüsü mü?
Bana göre, bu tür değişken tutumlar büyük ölçüde bir müzakere taktiği. Örneğin Trump yönetimi, Ukrayna meselesinde de benzer bir yaklaşım sergilemiş ve dikkat çekici tutum değişikliklerine gitmişti. İran konusunda da bu pozisyon değişiklikleri, karşı tarafı masada tutmak, görüşmelere alıştırmak ve süreç içinde istenilen tavizleri elde etmek amacıyla planlanmış gibi görünüyor.
Teknik bir açıdan bakıldığında, Bay Witkoff’un silah kontrolü konularına yeterince hakim olmaması nedeniyle bazı durumlarda teknik açıdan çelişkili açıklamalarda bulunduğu söylenebilir. Örneğin, önce İran topraklarında uranyum zenginleştirmesini kabul edebileceğini ima etti, ancak daha sonra zenginleştirmenin yalnızca belirli şartlar altında yapılması gerektiğini ifade etti.
Buna ek olarak, Trump yönetimi içerisinde özellikle Michael Voss’un görevden alınmasından önce farklı görüşler mevcuttu ve bu görüş ayrılıkları müzakere sürecine de yansımıştı. Bu bağlamda iki ana yaklaşım dikkat çekiyordu: biri İran’a karşı sert ve çatışmacı bir tutumu savunurken, diğeri daha ılımlı ve diyalog odaklı bir yaklaşımı benimsiyordu. Nihayetinde, bu farklı görüşlerin birleştiği nokta, Trump’ın son kararı oluyordu.
Dolayısıyla, bu tür çelişkili tutumlar hem stratejik bir müzakere yöntemi olarak, hem de Trump ekibi içindeki fikir ayrılıklarının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
2- Görünüşe göre İran ve ABD arasındaki müzakerelerin temel düğüm noktası uranyum zenginleştirme meselesidir. Ancak bu, müzakerelerdeki tek önemli konu mudur, yoksa henüz ele alınmamış başka zorlu başlıklar da var mıdır?
Müzakere masasında taraflar arasında bir dizi konu bulunmaktadır. İran, yaptırımların kaldırılmasını, mali kaynakların serbestçe transfer edilmesini, petrol satışının yeniden başlamasını ve diğer yaptırımların iptalini talep etmektedir. Öte yandan, ABD’nin de kendine özgü talepleri söz konusudur. Ancak teknik, uluslararası hukuk ve silah kontrolü açısından bakıldığında, zenginleştirme konusu Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın (NPT) kuruluşundan bu yana en temel anlaşmazlık konularından biri olmuş ve hâlâ da öyle kalmaktadır.
Zenginleştirmenin bu kadar hassas bir mesele olmasının nedeni, bu teknolojinin çift kullanımlıdır; yani nükleer enerji üretimi için kullanılabileceği gibi, nükleer silah yapımında da kullanılabilir. Bu nedenle, nükleer yakıt döngüsünün en hassas aşaması zenginleştirmedir. Geçmişte de, ülkelerin kendi topraklarında zenginleştirme yapmasının önüne geçmek amacıyla uluslararası bir yakıt bankası kurulması yönünde çeşitli öneriler gündeme gelmiştir.
Öte yandan, NPT’nin gözden geçirme konferanslarında da zenginleştirme meselesi ve anlaşmanın dördüncü maddesi her zaman ciddi bir anlaşmazlık konusu olmuştur. Bu nedenle konuya hangi açıdan bakılırsa bakılsın, zenginleştirme meselesi NPT çerçevesindeki silah kontrolü ve uluslararası hukuk açısından en kritik konudur.
Eğer bu anlaşmazlık çözülürse, diğer konuların da bir şekilde çözülebileceği yönünde umut doğar; çünkü bu diğer meseleler, zenginleştirme kadar hayati önem taşımaz ve doğrudan nükleer silah üretimiyle bağlantılı sayılmazlar.
3- Her iki tarafın tutumu göz önüne alındığında beşinci tur görüşmelerden sonra müzakere sürecinin durdurulacağı bekleniyordu ancak her iki taraf da müzakerelerin yapıcı olduğunu vurguladı. İran ile ABD arasındaki gelecekteki müzakere turlarından beklentileriniz nelerdir ve sizce yakın gelecekte bir anlaşma varmak mümkün mü?
Müzakerelerin devam etmesiyle ilgili birkaç önemli noktanın altını çizmek gerekiyor. Bazıları hem İran'ın hem de ABD'nin müzakere masasını koruması gerektiğine inanıyor. Trump'ın dış politikasının etkili olduğuna inanan ABD yönetimi bir anlaşmanın hala mümkün olduğunu göstermek istiyor. Öte yandan İran'ın da dış baskıları azaltmak ve iç ekonomik koşulları bir nebze olsun kontrol altına almak için bu müzakere masasına ihtiyacı var.
İkinci neden ise Umman’ın arabuluculuğu ve Katar'ın da Tahran- Washington arasındaki görüşmelere arabulucu aktör olarak katılmasıdır. Bu tur görüşmelerde Umman'ın rolünün özel bir önem taşıdığı görülüyor; Çünkü İran ile Umman arasındaki güven önemli. Bu nedenle İran, müzakere masasına geri dönmeyi kabul etti.
Ancak bu sürecin devam edip etmeyeceği henüz belli değil. Eğer müzakereler bu şekilde devam eder ve önemli bir ilerleme sağlanamazsa, iki ülkenin tutumu değişecektir. Bu durumda taraflardan herhangi biri, taktiksel nedenlerle geçici olarak müzakere masasını terk edebilir.