Soykırımcı Siyonist rejim, vahşi bir etnik mühendislik planı ile Gazze'yi topyekün işgale hazırlanıyor.

Siyonist rejim, 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırıları bir adım öteye taşıyarak artık doğrudan Gazze’nin kalıcı işgalini gündeme aldı.

TRT Haber'in Siyonist rejimin Gazze Şeridi'nin tamamını askeri olarak ele geçirme planıyla ilgili yazısında şu değerlendirmelerde bulunuldu:

“Katil Binyamin Netanyahu’nun güvenlik kabinesiyle birlikte onayladığı yeni plan, şehrin tüm yönetimini, altyapısını ve sosyolojik yapısını kökten değiştirmeyi hedefliyor.

Buna göre Gazze Şehri’ne kara gücüyle girilecek, kıyı bölgelerine “sivil kamplar” kurulacak, Refah hattı üzerinden oluşturulan tampon bölgeler genişletilecek ve askeri kontrol kalıcı hale getirilecek.

Bu “yeniden yapılandırma” planı, birkaç ay önce dillendirilen kamp sisteminin sahada uygulanmasına yönelik bir geçiş sürecini temsil ediyor. Ancak bu kez yalnızca kamp değil, toplam sosyolojik haritanın sil baştan yeniden çizilmesi hedefleniyor.

Arap basını ve uluslararası medya, planı açıkça “Filistinlileri kitlesel sürgüne ve kıyıya hapseden etnik mühendislik projesi” olarak tanımlıyor.

Gazze’nin içinden, enkaz altından, açlığın ve susuzluğun içinden yükselen sesler ise aynı şeyi söylüyor: Bu artık sadece bir savaş değil; bir halkı toprakla, tarihle, kimlikle birlikte haritadan silme girişimi.

Katil Netanyahu’nun felakete açılan planı

İsrail’in yeni planı, 60 binden fazla Filistinlinin şehit edildiği, 100 binden fazlasının yaralandığı, milyonların evsiz kaldığı bir soykırımın üzerine bina ediliyor.

Son haftalarda Refah’a yapılan saldırılarla yaklaşık 800 bin kişi yeniden göç etmek zorunda kaldı. Gazze’de hiçbir hastane tam kapasiteyle çalışamazken, yaklaşık 2 milyon insan açlık ve susuzluk sınırında yaşıyor.

Bütün bu tabloya rağmen Netanyahu, ateşkes çağrılarını reddediyor. Dün yaptığı açıklamada, şu ifadeleri kullandı:

“Hamas'ın yok edilmesi tamamlanmadan Gazze'den çıkmayacağız. Güvenliği tesis etmeden durmayacağız.”

Bu sözler, İsrail’in kalıcı işgal iradesini açıkça ortaya koyarken, ABD dahil Batı ülkelerinin sürece verdiği örtük desteği de sorgulatıyor.

ABD: Kınayan ama durdurmayan bir müttefik

ABD, kamuoyuna karşı İsrail’in Refah’taki saldırılarına ve sivillerin zorla yerinden edilmesine tepki gösteriyor gibi görünse de, sahada farklı bir gerçeklik var. Hem mühimmat hem de siyasi destek, İsrail'e kesintisiz akmaya devam ediyor. ABD’li senatör Chris Van Hollen, Trump yönetimini şu sözlerle eleştirdi:

“İsrail’e yönelik tüm silah sevkiyatları durdurulmalıdır. Bu işgal planı, yalnızca insan haklarını değil, ABD’nin ahlaki duruşunu da yerle bir ediyor.”

Washington merkezli düşünce kuruluşları, Trump yönetiminin Netanyahu’ya doğrudan baskı yapmaktan kaçındığını, böylece işgal planının fiilen önünün açıldığını belirtiyor.”

Öte yandan katil Netanyahu’nun işgal planı, yalnızca Filistinliler arasında değil, İsrail içinde de büyük bir huzursuzluk yaratmış durumda. Başbakan’ın siyasi geleceğini bu plan üzerinden garanti altına almaya çalıştığı yorumları yaygın.

Siyonist rejimin eski Başbakanı Yair Lapid de “Netanyahu’nun felaketi” diye tanımladığı bu adımı sert sözlerle eleştiriyor:

“Bu plan, yalnızca Gazze’yi değil, İsrail’in itibarını ve güvenliğini de yok edecek. Netanyahu, koltuğunu korumak için ülkeyi ateşe atıyor.”

Genelkurmay Başkanı Heyal Zamir de benzer kaygılar taşıyor. İsrail basınına göre ordu, bu planın sahada başarıya ulaşmasının mümkün olmadığını, tersine bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracağını düşünüyor.

İşgalci yerleşimciler: Yeni nesil yağmacılar

İşgal planının bir diğer yüzü ise işgalci yerleşimci lobilerin açık müdahalesi. İsrail’in aşırı sağcı partileri ve yerleşimci örgütleri, Gazze kıyılarını bir “Güney Tel Aviv”e dönüştürme hayalleri kuruyor.

“Gazze Rivierası” adıyla sunulan bazı projeler, bölgenin turistik ve ticari alanlara çevrilmesini öngörüyor. Bunun için Filistinlilerin zorla sınır dışına çıkarılması, yerlerine Yahudi yerleşimcilerin getirilmesi hedefleniyor.

Bu tür projeler, yalnızca etnik temizlik değil, aynı zamanda kolonyalist bir yerleşim projesinin işaret fişeği olarak yorumlanıyor. Arap basınında çıkan analizlerde şu vurgu yapılıyor:

“İsrail, 1948’deki Nakba’yı 2025’te yeniden sahneliyor. Bu kez kameralar önünde, haritalarla, mühendislik planlarıyla.”