Mehr Haber Ajansı: İran ile Batı arasında şu ana kadar nükleer anlaşma sağlanamaması üzerine 2015'teki nükleer anlaşmanın Avrupalı taraflarından İngiltere, Fransa ve Almanya, Tahran'a yaptırımları geri getirebilme imkanına sahip "snapback mekanizmasını" devreye soktu.
İran'ın üç Avrupa ülkesinin bu adımına karşı Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'ndan (NPT) çıkma konusu gündemde.
İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT) çerçevesindeki durumu, uluslararası güvenlik ve diplomasi açısından büyük bir hassasiyete sahip. Bu bağlamda, Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Doç. Dr.Merve Suna Özel Özcan ile yaptığımız röportajda, İran’ın anlaşmadan çekilmesinin tetik mekanizmasını etkisiz hale getirip getiremeyeceğini anlamak adına önemli bir perspektif sunuyor. Suna nükleer silahların yayılmasının önlenmesi konusundaki uluslararası normların ve mekanizmaların, özellikle de Snapback sisteminin, nasıl çalıştığı üzerinde durarak, İran’ın potansiyel çıkışının uluslararası düzen üzerindeki yansımalarını değerlendirecek. Bu bağlamda, İran'ın nükleer programı ve NPT’ye bağlı kalmasının global güvenlik dinamiklerine nasıl etki edebileceğini irdeleyeceğiz.
Merve Suna "Snapback sistemi yeniden gündeme gelmektedir. Bu sistem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararı kapsamında, İran’a uygulanacak ağırlaştırılmış yaptırımları içeriyor. Bu yaptırımlar arasında ekonomik ve askeri alanda birçok kısıtlama yer alıyor" dedi.
Üç Avrupa ülkesinin İran'a karşı attığı bu adımın sebebini anlatan Türk uzman "E3 ülkelerinin bu adımı atmasındaki arka plan, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın İran ile gerçekleştirdikleri görüşmelerin içeriğinde yatıyor. Bu görüşmeler, enerji konusundan ziyade, askeri alanda nükleerin geliştirilmesi ve karşılıklı güven sorunlarının ortaya çıkması bağlamında ele alınmalıdır" ifadesini kullandı.
Suna sözlerinin devamında "28 Ağustos’ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bu durumu bildirdikten sonra, İran’dan istedikleri bazı talepler ortaya çıktı. Bu talepler arasında, BM ve Atom Enerjisi Ajansı denetçilerine izin verilmesi, ABD ile yarıda kalan müzakerelere geri dönülmesi ve nükleer müzakerelerin devam etmesi gibi konular yer alıyor. Bu başlıklar, snapback sisteminin uygulanmaması için önemli birer faktör olarak karşımıza çıkıyor." şeklinde konuştu
"Eğer Snapback sistemi devreye girerse, bu durum veto ile ortadan kaldırılamaz" diyen uluslararası ilişkiler hocası Suna Sözlerinde şöyle devam etti:
"Uluslararası hukuk çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daha önce Kuzey Kore’ye uyguladığı yaptırımlar örnek alınabilir. 1990-2003 döneminde Kuzey Kore’nin NPT’den (Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması) çekildiği süreci hatırlamak önemlidir.Ancak bu durum, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin uygulayacağı yaptırım sistemini engelleyen bir faktör değildi.Şu anda İran’dan beklenen temel durum, yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stoklarının açıklanmasıdır. Tabii iddialara göre böyle bir durum varsa."
"Burada yapılması gereken, bir arabuluculuk süreciyle birlikte yalnızca Batılı aktörlerin değil, aynı zamanda Avrasya coğrafyasındaki aktörlerin de sürece dahil edilerek ortak bir paydada buluşulması için çaba gösterilmesidir".
Suna "Bir diğer önemli konu, İran’ın Batı ile olan sürecini devam ettirmesidir. Herkesin hatırlayacağı gibi, 12 Gün Savaşları sırasında İran’ın nükleer tesisleri ABD tarafından vurulmuştu. Ancak, bu olaydan kısa bir süre önce Amerika ve İran, nükleer süreçle ilgili görüşmelere devam ediyorlardı. İşte bu formata geri dönülmesi de isteniyor."açıklamasını yaptı.
Suna sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı:
"Öte yandan, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ve Birleşmiş Milletler bünyesinde, belirli denetçilerin tam erişimle denetim yapabilmesi için Avrupa ülkelerinden beklentiler mevcut. İran’ın NPT’den çekilmesi, onun bu anlaşmanın her aşamasından tamamen çekildiği ve nükleer konularla ilgili hiçbir şekilde bağlı olmayacağı anlamına gelmez.
Bu, İran’ın 1968’de anlaşmaya dahil olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Ayrıca, nükleer konularla ilgili olarak gelinen süreçte, günümüzde küresel sistemde bu meselelerin sınırlandırılması bağlamında atılan adımlar da bulunmaktadır. İşte tam bu noktadan hareketle, İran’ın nükleer geliştirme izni, NPT kapsamında sivil araştırmalar odağında ele alınacak bir başlık olarak öne çıkıyor.
Avrasya coğrafyasındaki aktörler de sürece dahil edilmeli
Fakat bu %3’lük uranyum zenginleştirilmesinin çok daha yüksek seviyelere ulaşması, önemli bir sorun teşkil ediyor. İşte biz de bu aşamada bunun temel sorun olduğunu görüyoruz. Burada yapılması gereken, bir arabuluculuk süreciyle birlikte yalnızca Batılı aktörlerin değil, aynı zamanda Avrasya coğrafyasındaki aktörlerin de sürece dahil edilerek ortak bir paydada buluşulması için çaba gösterilmesidir.
Çünkü burada, 2010 yılında Brezilya ve Türkiye’nin dahil olduğu Tahran Anlaşması kapsamında İran’ın nükleer geliştirmesiyle ilgili atılmak istenen bir adım vardı. Bu adım, Batı ile İran’ı entegre etme çabasını içeriyordu.
Fakat Batı’nın yaklaşımının oldukça olumlu olmadığını görmüştük. Bu konuda, daha önce bir anlaşma sağlanmadığını gözlemlemiştik. Yeniden böyle bir masa oluşturulursa, bu masa üzerinden yürütülecek diplomatik süreç, tarafların nükleer gerginlik seviyesini azaltabilir ve yaptırımların yaratacağı yıkıcı etkiyi ortadan kaldırabilir."