İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı İslami, İran'ın baskılara boyun eğmeyeceğini belirterek, üyelere İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırıları kınama, İran'ın meşru güvenlik kaygılarını giderme ve UAEA’nın bütünlüğünü ve tarafsızlığını yeniden tesis etme çağrısında bulundu.

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın 69. Yıllık Konferansında bir konuşma yaptı.

İslami’nin konuşması şöyle:

“Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı çok hassas bir tarihsel dönemde bulunmaktadır. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) ve uluslararası hukukun bütünlüğü, İsrail rejimi ile ABD’nin saldırgan eylemleri sonucunda ciddi bir tehlike altına girmiştir.

13 Haziran 2025 Cuma günü sabaha karşı, İsrail rejimi büyük bir cinayet işleyerek ülkeme askeri saldırıda bulundu. Yönetim Kurulu’nun kararının kabulünden yalnızca birkaç saat sonra gerçekleşen bu saldırı ajansın denetimi altındaki İran’daki nükleer tesisleri hedef aldı. Nükleer bilim insanlarımız ve üst düzey askeri komutanlarımız aileleriyle birlikte suikasta uğradı, binlerce sivil vatandaşımız şehit oldu veya yaralandı, milletimize büyük mali zararlar verildi. 22 Haziran 2025 tarihinde ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi ve NPT Antlaşması’nın emini olan ABD, gayrimeşru bir eylemle bu saldırıya katıldı. Bu ülke, uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler Şartı ve ajansın tüzüğüyle açıkça çelişen bir adım atarak İran’ın ajans denetimindeki nükleer tesislerine saldırdı ve İran’ın nükleer endüstrisine ağır zarar verdi.

Elbette tüm dünya gördü ki, İran silahlı kuvvetleri bu canilerin heybetini yerle bir etti ve İsrail rejimi ile Amerika’ya unutulmaz ve ezici yanıtlar verdi. Çok açıktır ki, eğer bir kez daha böyle bir hata yaparlarsa, daha da ağır karşılıklar alacaklardır.

İran’ın düşmanları bilmelidir ki bilim, teknoloji ve nükleer sanayi İran’da köklüdür; askeri operasyonlarla, suikastlarla ve saldırılarla yok edilemez. Çocuk katili ve soykırımcı Siyonist rejimin suç teşkil eden eylemlerinin amacı yalnızca İran’ın nükleer tesislerini yıkmak değildir; aynı zamanda diplomasi ve barış yolunu da baltalamaktır. Oysa bu rejim NPT’ye taraf olmamış, Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılmasını engellemiş ve nükleer silahlarını daha da geliştirmektedir. Ne yazık ki, uluslararası hukuka aykırı bu eylemler bazı Batılı ülkelerşn desteği veya en azından sessizliğiyle gerçekleşmektedir.

Bu saldırgan eylem, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarihine bakıldığında eşi benzeri olmayan bir olaydır ve BM Şartı’nın 2(4). maddesi, Genel Kurul’un 3314 (1974) sayılı saldırı yasağına ilişkin kararı ile devletlerin egemenliğine saygı ve içişlerine karışmama ilkeleriyle açıkça çelişmektedir. Bu ilkeler, 1945 sonrası uluslararası düzenin temel taşlarını oluşturmuştur. Ayrıca, ABD ve İsrail rejiminin saldırısı, Genel Konferans’ın çok sayıda kararını, özellikle 443, 444, 533 sayılı kararlarını, 2009 tarihli 13 sayılı kararını ve 381 (1981) sayılı kararın 1, 3, 4 ve 10. paragraflarını, ayrıca UAEA’nın 409 sayılı kararını ihlal etmiştir. Güvenlik Konseyi de 487 (1981) sayılı kararıyla Ajans denetimindeki nükleer tesislere yönelik saldırıları yasa dışı ilan etmiştir.

Yaşananlar yalnızca İran’a karşı korkakça ve suç teşkil eden bir saldırı değil, aynı zamanda UAEA’nın itibarı ve denetim sisteminin bütünlüğüne karşı doğrudan bir saldırıdır. Buna rağmen, Yönetim Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi ikişer olağanüstü oturum düzenlemiş, ancak ABD’nin siyasi baskısı nedeniyle failler aleyhine kesin bir tavır alınamamıştır. O halde şu soruyu sormak mümkündür: Eğer ajans denetimindeki nükleer tesisler cezasızlıkla saldırıya uğrayabiliyorsa peki denetim sisteminin değeri nedir? Eğer samimi ve iyi niyetli işbirliğinin karşılığı bilim insanlarının ve masum ailelerinin suikastı, kör askeri saldırılar ve ajans denetimindeki nükleer tesislerin bombalanması ise, o zaman şeffaflığın ne anlamı kalır?

İran’ın UAEA ile işbirliği kapsamlı ve uyumlu olmuştur. Saldırılardan önce yayımlanan son Genel Müdür raporu (GOV/2025/25) her ne kadar içeriğine ilişkin ciddi çekincelerimiz olsa da İran’ın hiçbir denetim yükümlülüğünü ihlal ettiğini ve nükleer maddelerin yön değiştirdiğini ortaya koymamaktadır. Ajans raporu açıkça İran’ın nükleer silah programına dair hiçbir kanıt bulunmadığını teyit etmiştir.

Ne yazık ki Genel Müdür, sözde kapsamlı raporunda, 2015 tarihli “Nihai Değerlendirme”ye ve Yönetim Kurulu’nun bütün geçmiş konuları hukuken ve açıkça kapattığı GOV/2015/72 sayılı kararına tek bir atıfta bile bulunmamıştır. Sanki Ajans böyle bir kararı tamamen yok saymıştır. Oysa UAEA, İran’a gönderdiği bir mektupta denetim faaliyetleriyle ilgili olarak bu karara atıfta bulunmuştur. Eğer bu yaklaşım profesyonellikten uzak ve taraflı değilse, başka ne olarak adlandırılabilir

Resmî yazışmalarımıza ve İran’a karşı nükleer tesislere yönelik saldırıların kesin şekilde kınanması talebimizin INFCIRC/1301 kapsamında tescil edilmesine rağmen, Ajans bu hukuka aykırı eylemleri kınamamış ve padüman sisteminin bütünlüğünü koruyup tüzüğe dayalı görevini yerine getirememiştir. Bu suskunluk ve eylemsizlik, Ajans tarihinin bir leke­si olarak kalacaktır.

Genel Müdürün son raporu, ABD ve İsrail rejimi tarafından Ajans denetimindeki İran tesislerine karşı doğrudan yapılan saldırgan eylemler sonucunda denetim ve doğrulama faaliyetlerinin askıya alındığını teyit etmektedir. Bu nedenle vurgulanmalıdır ki, denetimlerin ve doğrulama faaliyetlerinin askıya alınmasının temel nedeni, ABD ve İsrail tarafından İran’ın nükleer tesislerine karşı yasadışı güç kullanımıdır. Güvenlik kaygıları ve bu askeri saldırılar nedeniyle ortaya çıkan belirgin değişen güvenlik ortamına yanıt olarak Meclisimiz, padümanla bağlantılı faaliyetlerin askıya alınmasını onaylamıştır. Bu karar NPT’den çekilme anlamına gelmemektedir. İran hâlâ bu antlaşmanın bir üyesidir; ancak ulusun ve nükleer tesislerin güvenlik endişeleri giderilip yeni düzenlemeler sağlanana dek Ajans ile işbirliğinin sürdürülmesi yeni mekanizmalar çerçevesinde takip edilecektir.

Kabul edilmelidir ki, ülkemizde olanlar padüman tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir örneğidir. Padüman anlaşmasında, saldırı ve tesislere yönelik devam eden tehditler sebebiyle ortaya çıkan son derece kritik koşullar altında nasıl bir etkileşim yürütüleceği öngörülmemiştir. Bu nedenle, özellikle nükleer tesislerin ve personelin emniyeti ve güvenliğinin sağlanmasıyla ilişkili olmak üzere padümanın nasıl uygulanacağına dair yeni bir tanımın yapılması ve bunun üzerinde anlaşma sağlanması gerekmektedir. Ajans ile İran arasında yakın zamanda sağlanan mutabakat, özellikle yukarıda bahsedilen bu istisnai ve emsalsiz saldırı koşullarını ele almak üzere tasarlanmıştır.

Kapsamlı Ortak Eylem Planı, uluslararası toplum için diplomasinin bir başarı örneği olabilirdi. ABD’nin tek taraflı anlaşmadan çekilmesine ve yasa dışı yaptırımların yeniden uygulanmasına rağmen İran, genel müdürün on beş ardışık raporunda teyit edildiği üzere, bir yıl boyunca ve hatta daha sonra da bu anlaşmayı tamamen uygulamıştır. Batılı taraflar taahhütlerini asla yerine getirmemiştir. Uluslararası hukuka göre, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bir taraf aynı anlaşma veya antlaşma kapsamında diğer taraftan yerine getirilmesini talep etme hakkına sahip değildir. Ancak bugün, 18 Ekim 2025’te sona erecek olan anlaşmanın bitiş tarihi yaklaşırken, üç Avrupa ülkesinin sözde “tetik mekanizmasını” haksız ve dayanıksız biçimde harekete geçirmeye dönük girişimleri de dahil olmak üzere yeni çabaları yeniden görmekteyiz. Bu çok taraflı mekanizmaların içerik ve usul açısından istismarı yalnızca hukuka aykırı değildir; aynı zamanda 2231 sayılı kararda ve nükleer anlaşmanın metninde yer alan hukukun üstünlüğü ilkesine alay etmektir. Taahhütlerini hiçbir zaman yerine getirmemiş ve İran halkına karşı borçlu olan üç Avrupa ülkesinin, suçlu konumlarından sıyrılıp İran’a karşı hesap sorma hakkı yoktur. Onlar kötü sözleşme uygulamaları ve kışkırtma ile tanınmışlardır. Üç Avrupa ülkesinin, BM Güvenlik Konseyi kararlarının 2231 ile kaldırılmış hükümlerini geri getirmeye dönük her girişimi hukuken geçersiz ve etkisizdir. 2231 sayılı karar, 18 Ekim 2025 tarihinde öngörülen takvime göre tam olarak sona ermelidir.

İran baskılara teslim olmayacak ve NPT ve uluslararası hukuk çerçevesindeki doğal haklarından vazgeçmeyecektir. Uluslararası toplumu bu açık çelişkilere karşı çıkmaya; egemenlik, güç kullanmama ilkesi ve ihtilafların barışçıl çözümü ilkelerini savunmaya davet ediyoruz. Uluslararası topluma, hiç kimsenin kanunun üstünde olmadığını göstermesini istiyoruz. Buna karşın İran diplomatik ve siyasi çözümleri esas almasına rağmen siyasi, psikolojik ve askeri baskılara boyun eğmeyecektir. Iran halkı haklarını talep etmede kararlı ve birlik içindedir.

Birleşmiş Milletler Şartı’nın ilkelerini savunarak bu eşi benzeri görülmemiş meydan okumaya karşı duran ve tarihin doğru tarafında yer alan üyelere içtenlikle teşekkür ediyoruz. Ancak, Güvenlik Konseyi’nin bazı üyelerinin saldırgan eylemlerini göz ardı edemeyiz; zira bu eylemler, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi rejiminin itibarına ağır darbe vurmuş ve ajansın geleceğine gölge düşürmüştür.

İran bu kriz ortamında, suçlu ve borçlu değil; mağdur ve alacaklı bir konumdadır. Yol bellidir: İran’ın ajans denetimindeki nükleer tesislerine yönelik saldırıları kınayın ve uluslararası hukuka saygıyı yeniden tesis edin. İran’ın meşru güvenlik kaygılarını giderin ve UAEA’nın bütünlüğünü ve tarafsızlığını yeniden sağlayın. Aksi her türlü eylem, yalnızca BM Şartı ve Ajans’ın tüzüğüne ihanet etmekle kalmayacak; aynı zamanda, hukuksuzluğun olağanlaştırılmasına ve uluslararası düzenin temellerinin aşındırılmasına yol açacak tehlikeli bir emsal oluşturacaktır.

Bu çerçevede İran, uluslararası topluma hizmet etmeyi amaçlayan bir karar taslağı sunmuştur. Bu taslak, UAEA’nın görev alanının korunmasına tamamen dayalıdır; UAEA tüzüğüyle tam uyumludur ve uluslararası hukukun temel ilkeleri ile BM Şartı’na bağlıdır. Ajans’ın bağımsız üye ülkelerinin pek çoğunun aldığı profesyonel ve ilkesel tutum dikkate alındığında, Genel Konferans’ın ki o, tüm üye ülkelerin ortak iradesini temsil etmektedir İran’ın nükleer tesislerine yönelik bu yasa dışı saldırılara karşı uygun önlemleri almasını bekliyoruz. Konferans’ın sorumluluğu, bu tür yasa dışı saldırıların normalleştirilmesi veya meşrulaştırılmasına yönelik her türlü girişime karşı direnmek; uluslararası toplumun ortak ve temel ilkelerini ve Ajans’ın tüzüksel görevini kararlılıkla savunmaktır.

Bu bağlamda, ABD’nin son dönemdeki tehditleri, ülkeler üzerinde uyguladığı siyasi baskılar ve ajans bütçesine baskı uygulamak da dahil olmak üzere ajansı araçsallaştırma girişimleri üye ülkeler tarafından reddedilmeli ve kınanmalıdır.”