ABD Başkanı Donald Trump, Rusya ve Ukrayna arasında 2022 yılından beri yaşanan karmaşık çatışmayı sonlandırmak amacıyla çeşitli diplomatik adımlar atmayı hedefliyor. Ancak, bu çabalarının ne kadar etkili olduğu ve özellikle Ukrayna’nın bu süreçteki tutumu, pek çok soru işaretini beraberinde getiriyor.
Mehr Haber Ajansı Trump'ın barış girişimi hakkında Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Doç. Dr.Merve Suna Özel Özcan ile bir röprotaj gerçekleştirdi.
Aşağıaki yazıda bu röportajı okuyabilkirsiniz:
Trump, Ukrayna-Rusya savaşını bitirmek için çabalıyor, ancak Kiev bu konuya pek olumlu yaklaşmıyor. Ukrayna ve Rusya’nın ateşkes için koşullarını ve bu koşullara göre ateşkesin ne kadar mümkün olduğunu anlatır mısınız?
Rusya–Ukrayna savaşında Trump’ın savaşı bitirme çabası, aslında yalnızca “barış odaklı” bir yaklaşım olarak değerlendirilemez; bu çabayı daha derin ve stratejik temellere dayanan bir girişim olarak okumak gerekir. Trump, başkanlığa yeniden geldiğinden bu yana uluslararası sistemde barışı getiren lider imajını inşa etmeye çalışmakta ve bunu ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Nitekim, Trump’ın Zelenskiy’yi Oval Ofis’te ağırladığı sahne hâlâ hafızalardadır. Bu görüntü, Trump’ın süreci yalnızca diplomatik bir barış arayışı olarak değil, kendi liderlik hegemonyasını güçlendiren bir vitrin olarak kurguladığını da gösterir.
Bu bağlamda mesele, Trump’ın “barış elçisi” kimliğiyle sınırlı değildir. Onun yaklaşımı, aynı zamanda Birleşmiş Milletler sisteminin temel ilkeleri arasında yer alan devletlerin toprak bütünlüğüne ilişkin normları da esneten bir çizgiye oturmaktadır. Yani Trump, Putin’le kurduğu ilişki ekseninde, özellikle Rusya’nın masada talep ettiği koşulları ön plana çıkaran, realist ve çıkar temelli bir denge siyaseti yürütmektedir. Dolayısıyla, Trump’ın Rusya–Ukrayna savaşını sonlandırma çabası yalnızca bir barış söylemi değil, kendi liderliğini uluslararası sistemin merkezine yeniden yerleştirme projesi olarak da okunmalıdır. Bu durumda, ateşkesin çok mümkün olduğunu söylemek zordur. Çünkü Rusya’nın masada istediği koşullar arasında, Ukrayna toprakları üzerinde işgal ettiği bölgelerin uluslararası alanda tanınması, Ukrayna’nın NATO’ya üye olmaması ve sınırlı bir askeri yapıya sahip olması gibi talepler bulunmaktadır. Bu durum, Ukrayna tarafından kabul edilemez bir çerçeve sunmaktadır. Nitekim geçmişte kısa süreli ateşkes girişimleri olmuş, ancak kalıcı bir sonuç elde edilememiştir. Ayrıca ateşkesin uygulanması için yalnızca bir sözleşmenin imzalanması yeterli değildir. Sahada tarafların kontrolü, etkin bir izleme mekanizmasının oluşturulması ve ihlallerin gerçekleşmesi durumunda bu mekanizmaların derhal devreye girmesi gerekir. Aksi hâlde ateşkes, kağıt üzerinde kalan bir anlaşmadan öteye geçemez.
Zelenskiy, 17 Ekim’deki ziyaretinde beklenenin aksine Trump’tan Tomahawk füzeleri istedi. Ancak Trump buna pek olumlu bakmadı. Bildiğiniz gibi, Moskova daha önce bu konu hakkında Washington’a uyarılarda bulunmuştu. Sizce Trump, Zelenskiy’e kısıtlamalar getirerek zorla anlaşmayı imzalatmaya mı çalışıyor?
Zelenskiy’nin ABD ile olan ilişkileri, Trump dönemiyle birlikte yeni bir evreye girdi. Biden döneminde neredeyse koşulsuz bir destek söz konusuyken, Trump’la birlikte süreç tamamen değişti. Trump’ın Zelenskiy’e dair açıklamaları da dâhil olmak üzere, Ukrayna’ya yönelik desteğin azalması, Avrupa’nın da stratejik anlamda bölünmesine ve zayıflamasına yol açtı denebilir. Ancak Trump, Putin’den beklediği adımları göremedi ve bu durum, Ukrayna–Rusya savaşında istediği noktaya ulaşmanın ne kadar zor olduğunu ortaya koydu. Nitekim Trump, Zelenskiy’e karşı açık bir askeri destek yerine, kısıtlamalarla şekillenen bir baskı diplomasisi yürütüyor. Bu yaklaşım, Ukrayna’yı sahada manevra alanı daralan bir aktöre dönüştürürken, Trump’ın da masada “barış getiren lider” amacı ile ilerlemeye çalışıyor. Başka bir deyişle, Trump bu süreçte Zelenskiy’i zorla masaya oturtarak anlaşmayı imzalatmaya çalışan bir lider profiinde olsa da an itibari ile Ukrayna ile olan ilişkilerde de kırışma yaratmadı.
Fakat bu sürecin, 24 saatte çözülemeyecek kadar karmaşık ve köklü sorunları içinde barındırdığını gördü. Tomahawk meselesinde de Trump’ın dikkatli adımlar atacağı söylenebilir; çünkü bu konu, doğrudan Rusya ile karşı karşıya gelme riskini barındıran bir alan. Ayrıca, para ve güç odaklı bir politika izleyen Trump’ın, tanesi yaklaşık 2 milyon dolar olan Tomahawk füzelerini karşılıksız olarak Ukrayna’ya vermesi de ne kadar rasyonel ya da “Trumpvari” bir adım olur, bu da sorgulanmalıdır.
AB, Trump’ın bu ateşkes çabalarına karşı tutumunu nasıl değerlendiriyor? Bildiğiniz gibi, Avrupa Ukrayna’nın yanında oldu, ancak ateşkes konusunda Trump bağımsız olarak hareket ediyor.
Trump dönemiyle birlikte Transatlantik ilişkilerde ciddi bir kırılma ortaya çıktı. Trump, daha çok para ve güç odaklı bir anlayışla ilerlerken, aynı zamanda liderler arasında bir hiyerarşi de oluşturdu. Bu hiyerarşide, Avrupalı liderlerin konumu adeta Rusya’dan bile daha düşük bir seviyede görülüyor. Nitekim AB, savaşın başından bu yana Ukrayna’nın yanında konumlanmış, hem ekonomik hem de askeri anlamda Kiev’e ciddi destek sağlamıştır. Bu nedenle Trump’ın süreci tek taraflı biçimde ve Avrupa’yı dışlayarak yürütmesi, Brüksel açısından “stratejik bir kırılma” olarak değerlendirilmektedir.
Trump, bu süreci ABD merkezli bir güç gösterisine dönüştürmeye çalışmakta ve Avrupa’yı masada edilgen bir aktör konumuna itmektedir. Ayrıca Trump, Avrupa’nın “parayı veren” konumda kalmasını sağlamaya yönelik adımlar atıyor. Nitekim Trump, günün sonunda kazananın kendisi olduğu bir vizyon doğrultusunda hareket ediyor denebilir.