TAHRAN,19 Ekim 2007 (MNA)--Açılımı ‘Kürdistan İşçi Partisi’ (Partiye Karger-i Kürdistan) olan PKK’nın eylemlerinin ‘işçilik’ bir yana, müslüman kürd halkının yoğunluklu olarak yaşadığı bölgenin hayrına olmadığı, çeyrek yüzyılı bulan silahlı ve acımasız eylemleriyle ortada..

Ve laik eğitimin bütün bir halkı ‘türkçü-nasyonalist’ söylemlerle efsunlamak siyasetinin, manevî açıdan da aç bıraktığı yeni nesillerin, kürd halkından bazı kimseleri de ‘kürdçü-nasyonalist’ söylemlere sürüklemesi tabiî görülmelidir. Yani, bu acı tabloyu ortaya çıkaran, laik rejimin kendisidir.. Karmaşık ve uluslararası uzantı ve boyutları olan bu konunun, sadece ‘askerî’ usûllerle çözülmesinin imkansızlığını anlamak istemeyenler, 1937’de Dersim’de patlak veren ‘isyan’nın ‘kemalist-militer yöntemler’le nasıl bir noktaya vardığına bakıp ders almalılar.. Sonraları, adı Tunceli’ye çevrilerek tarihten silineceği sanılan ve aradan 70 yıl geçtikten sonra bile, toplumun tamamiyle kaynaşamadığı Dersim’in ve Dersim İsyanı’nın izlerinin giderek daha bir filizlendiği, herkese bir şeyler anlatmalıydı.. Ancak, laik rejimin, kendisini ‘en ve tek doğru’ ve ‘devlet’i de kutsal ve itiraz edilmez bir sosyal üst yapı kurumu’ olarak, yani faşist bir anlayışla değerlendirmesi yüzünden, bu gerçekler ele alınamadı, sadece ‘kelleleri ezer, koparırız..’ gibi söylemler geliştirildi.. Şunu da bir daha hatırlamalıyız ki, her isyan, kendisi bizzat hakk ve adâleti temsil ve ifade etmese bile, bir haksızlık ve adâletsizliğe karşı koymak iddiasıyla ortaya çıkar ve o iddianın bulduğu tarafdar sayısınca da etki alanını genişletir.. ‘PKK’ da, bölgede, daha önce başka isim veya liderlikler altında patlak veren ayaklanma veya itaatsizlik tablolarının bu dönemdeki bir versiyonu olarak ortaya çıktığından beri, onu bastırmak için girişilen askerî yöntemler, sadece silahlı eylemcileri değil, bütün bir yöre halkını da derinden etkilemekte, bölge halkını PKK’nın kucağına adeta zorla itmektedir.. Yani, ekonomik açıdan işsiz-aşsız ve mânen aç gençlerin PKK’ya yönelmesine şaşılmamalıdır. KKK. Org. İlker Başbuğ’un, geçen hafta, ‘PKK’ya katılımları önleyemedik..’ itirafında bulunması ilginçti.. Ama nedense, laiklik anlayışlarının, gerçekleri görmelerine engel olduğunu bir türlü düşünemiyorlardı.. PKK’yla karşı mücadelenin, ‘üç-beş çapulcu..’ diye nitelenerek yıllarca verildiği ve Gen. Kur. eski başkanlarından Doğan Güreş’in itiraf ettiği üzere, 1993’lerde mücadelenin, ‘ilan edilmemiş, düşük profilli bir iç savaş’ boyutlarına vardığı da hatırlanmalıdır. Ve işte o yıllarda, PKK çizgisindeki bazı ‘kürdçü’ kişilerin SHP listesinden, Meclis’e taşınması projesinin başarısızlıkla sonuçlanması.. Hatırlayalım.. Ecevit, SHP Gen. Başk. Erdal İnönü’yü eleştiriyordu, ‘PKK’yı Meclis’e siz taşıdınız!’ diye.. Erdal İnönü bu eleştirilere bir süre suskun kaldı ve sonra, ‘Sn. Ecevit de bilir ki, PKK’nın çizgisindeki kişilerin Meclis’e taşınması, (sonra CHP’ye dönüşen) SHP’nin değil, MGK’nın kararı gereğidir!.’ diyor ve susma sırası Ecevit’e geliyordu.. Ama, o zaman sistemin içine çekilmeye çalışılan PKK çizgisindeki kişilerden, beklenen netice alınamayınca, onların, en akıl almaz baskı yöntemleriyle ve hukuk- filan tanımadan , Meclis’ten atılışları ve o atılışa kimlerin sessiz kaldığı da hatırlanmalıdır.. O zorbalık, daha sonra, Merve Kavakçı’nın Meclis’e girmesinde, ‘irticacı’ denilen ve İslamî eğilimi güçlü olduğu kabul olunan kesimlere verilmek istenen zorbalık mesajının da işareti idi.. Sistemi asıl elinde bulunduran perde gerisi güçler, son seçim öncesinde de, PKK’yı ehlîleştirmek için bazı teşebbüslere geçtiler.. DEP, HEP, HADEP, DEHAP gibi, arka arkaya kapatılan partileşme süreçlerinden sonra, sadece ‘kürd etnisitesi’ne dayandığı ve ülkenin tamamına hitab eden bir parti durumuna gelemediği ve gücünü de mahallî kalışında bulduğu ve yüzde 10 barajını aşamıyacağı bilinen DTP’nin adaylarının seçimlere bağımsız olarak girmesinin yolu açıldı.. DTP adayları bağımsız olarak girdikleri seçimlerde, bölgede her ne kadar beklediklerini elde edemeyip, AK Parti’den geride kaldılarsa da, yine de 20 m.vekili ile, Meclis’te bir grup oluşturabildiler. Ancak, DTP’nin, rejimin onları çekmek istediği kanunî zeminlere gelmeye pek niyetli olmadığı görülüyor.. ‘PKK’ya, kardeşlerimize terörist dersek sizleşiriz diyen bir parti’nin ne kadar tahammül göreceği merak konusudur, artık.. Nitekim, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, Başbakan Erdoğan da, ‘Anayasal sınırlara riayet olunmazsa, sıkıntılar olur..’ diye ihtarda bulunmaları yaklaşmakta olan engellemelerin işaretleri olabilir.. Her vücudun veya sosyal sistemin savunma mekanizmaları vardır.. Bu savunma mekanizmaları, kanûnî veya gayri kanûnî ve beklenmeyen şekilde ortaya çıkar.. Savunma mekanizmaları hiç bir şekilde cevab vermeyen vücud veya sistemler ya derin narkoz, hipnoz veya koma halindedir; ya da, bütünüyle ölmüştür.. Ama, mensubu oldukları partileri birkaç defa kapatılmak noktasına gelen Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın işbaşında olduğu bir dönemde, ‘DTP’nin de kapatılması’ gibi bir tablo ortaya çıkarsa; bu, ironinin ötesinde, vahîm bir tablo oluşturabilir.. Ve sanki, DTP de bu kapanmayı kolaylaştıracak şekilde davranışlarda ısrar ediyor gibi.. Diyarbakır Bel. Başk. Osman Baydemir’in ‘savaşsa, biz savaşa hazırız..’ gibi tahrik edici nutuklarının görmezlikten gelinmesine rağmen, DTP m. vekillerinin, sırf ‘öteki siyasî partiler gibi olmamak’ uğruna, PKK’ ile parallelliklerini ısrarla vurgulamaları, bu cümleden.. Esasen, bu konu, DTP için hayatî bir konu olarak görülüyor.. Çünkü, gerilimin zail olması halinde, DTP’nin ve PKK’nın gücünün eriyeceği korkusuna kapılmışlardır.. Güneydoğu mes’elesinde en mülayim uygulamalar ve halkı rahatlatıcı çözümler içinde olan AK Parti sertleştirilmediği takdirde, DTP/ PKK daha bir erimeye yüz tutabilir.. Bu durumda AK Parti’nin, gerilimin içine, şiddetli askerî yöntemlere çekilmesi yoluyla, PKK çizgisinin güç kazanması umulmaktadır. Nitekim, dün de, DTP’li m.vekili Hasib Kaplan’ın, Silopi’de tarafdarlarına, ‘Sizin seçilmiş vekillerinizi, yani bizi, Meclis'ten hiç konuşmadan kovmak istiyorlar. Onların cümlelerini kullanmamızı istiyorlar. Asla onların diliyle konuşmayacağız!’ demiş.. ‘Sınır-ötesi harekât’ taleblerinin bir ’histeri krizi’ne dönüştürülmeye çalışıldığı bir sırada, bu sözler, yangına benzinle gitmektir ki, DTP bunu PKK çizgisi için gerekli görüyor, anlaşılan.. DTP’li m. vekillerinin PKK çizgisinden vazgeçmeleri beklenmemelidir.. Ama, bu mücadele yönteminin, kürd- türk, vs. ile halkımızın ve ülkemizin bütününün hayrına olmadığı ve insanlarımız arasında derin kopmalar meydana getirecek gelişmelere çanak tutacağı bilinmelidir..