Kamran Ghaderi: Son zamanlarda Türkiye’de farklı grupların tartışma konusu olan yeni anayasa taslağı, aslında aylar ve belki de yıllar önceden mutlak başkanlık sevdasını yüreğinde besleyen bir liderin eski rüyalarını anlatmaktadır. Bu ülkedeki son yıllarda gerçekleşn olaylar bu lideri, sahip olduğu düşlere bazen yaklaştırıp bazen de uzaklaştırıdı.
Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yeni anayasa oluşumundaki gerekçeleri görünüşte demokratik ve özgürlükçü temellere dayansa da artık Türkiye’nin şimdiki siyasi alanında bunlardan pek bir eser görünmüyor. AB üyelik sürecinin bu yönde sürekli kullanılması ve Kürtler ve Aleviler gibi farklı siyasi ve etnik gruplar için yeni ve demokratik bir açılım süreci oluşturmanın yanında basın özgürlüğü iddiaları gibi gerekçelerden günümüzde küçücük harabelerden fazla bir şey kalmadı artık.
1980 Darbesi’nden iki yıl geçtikten sonra düzenlenen ve günümüzde yürürlükte olan “Darbe Anayasası”na yönelik Erdoğan’ın ileri sürdüğü bahaneler, onun iktidara ulaşma isteğinden etkilenerek, sönmekte olan özgürlük küllerinin altından yeniden baş kaldırıp yakıcılığını etrafa püskürten bir alev gibi, “Başkanlık Anayasası”nı ortaya çıkardı. Erdoğan, baştan beri sadece başkanlık kelimesine odaklanarak, sürekli cumhurbaşkanlık ve başbakanlık makamlarının uyumsuzluğundan dolayı rahatsızlığını dile getiriyordu. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’yla arasında oluşan sorunların kaynağı da bu konuydu.
Erdoğan’ın demokrasiden algıladığı anlam ise sadece gücü kazanıp toplumun diğer kesimlerini göz ardı ederek, durmadan iktidarın en tepesine koşmaktır. İşte bugünkü türk toplumunun kopukluğunun nedeni de onun bu yaklaşımıdır.
Önemli başlıklar
Türkiye’nin 21 maddelik Yeni Anayasası Taslağı'nda genel olarak diğer yasalar gibi bazı insani haklar ve bazı organlar ve örgütlerin görevleri ve yetkilerine yer verilmiştir, ancak önemli olan konu ise bu metinde yer alan bazı kritik başlıklardır.
Bunların en önemlisi ve belki de başka bir tabirle yeni yasanın asıl amacı olan Başbakanlık makamı ve ona bağlı tüm organların tamamen anayasadan çıkarılması ve yerine geniş yetkilerle donanmış Başkanlık makamının boy göstermesidir. Başkan, tek başına kabineyi istediği gibi oluşturup Meclis’e hükümet planını verme zorunluluğuna tabi değil. Bakanlar ise meclisin güvenoyuna gerek kalmadan Başkan tarafından atanıp bir tek ona hesap verecekler. Böylece güvenoyunun kaldırılması, bakanlara gensoru verilmesine yönelik gerekçeleri de ortadan kaldırmış olup yasama organının yürütme organı üzerindeki tüm denetleme yetkisine son verecektir.
Başkomutanlık makamının yanısıra yukarıdaki yetkilere sahip olmak, Mustafa Kemal Atatürk’e bile hepsi bir arada yasal şekilde tenfiz edilmediği için Erdoğan’a eşi görülmemiş bir güç kazandıracaktır.
Başkanın kabine oluşturulmasındaki sınırsız yetkileri dikkate alınırsa artık koalisyon hükümetlerinin oluşumuna şahit olmayacağız ve böylece Erdoğan, 2015 seçimlerindeki iktidar konumundaki AKP’nin sarsılmasının ardından, karşılaştığı acı günler ve koalisyon kurma yolunda başarısızlığının intikamını da almış oluyor.
Yeni anayasada yargı sistemi de değişikliklerden payını alarak, Erdoğan’ın peşinde olduğu sınırsız güçten mesun kalmıyor. Hakimler ve Savcılar yüksek Kurumu’nun yarısını başkan ve diğer yarısını ise meclis seçecektir. Başkanın mensup olduğu partisiyle ilişiğini koruma hakkına sahip olma yetkisine bakılırsa AKP’nin gelecekteki seçimlerde de şimdiye dek gösterdiği performansı sağladığı takdirde Erdoğan’a yargıya müdahale yönünde eşsiz bir yetki atfetmiş olacaktır.
Böylece, Türkiye’nin Yeni Anayasası’ı onaylanıp uygulanırsa seçimlerde istediği başarıyı elde etmek suretiyle, Recep Tayyip Erdoğan sarayında şahane bir başkanlık dönemi geçirecektir.
Katılan veya katılmayanlar
Atatürk’ün partisi olarak tanınan ve ana muhalefet konumunda oturan CHP’nin, bu yasaya karşı baştaki yumuşak tepkilerine rağmen şimdiki baskıcı ortamın tadına varınca daha şiddetli şekilde karşılık vermeye başladığı için bu yasayla ilgili önergeyi onaylayacağı ihtimali epey düşüktür. Ancak daha şiddetli tepkiyi Kürtlere yakınlığıyla bilinen HDP tarafından ortaya konuldu. Bunun nedeni de bu partinin özellikle 15 temmuz sonrası baskıcı ve karanlık yaptırımlara daha çok maruz kalmasıydı.
Fakat tüm bu tepkileri etkisiz bırakan Devlet Bahçeli başkanlığındaki MHP’nin Erdoğan’la tam işbirliği yapmaya karar vermesiydi. Bahçeli’nin 1980’lerin karanlık ortamına geri çekilerek, her türlü muhalif sesi bastırıp ortadan kaldırma günlerini anımsatan idam cezasının yeniden bu yasaya eklenmesine yönelik ısrarları Erdoğan’ın onayıyla ayrı bir referandumda halk oylamasına sunulacaktır. Her şekilde partisindeki kopukluk ve bölünmeyle karşı karşıya olan MHP lideri artık Erdoğan’la yan yana hareket etmekte gayet kararlı görünüyor. Onun bu kararı ise yeni anayasa önergesinin Meclis’te onaylanıp referanduma gitmesi için yol açıcı olacaktır ve demokrasi ve özgürlükçü tüm muhalif ekseninin cansız tenine isabet eden son kurşuna dönüşecektir.
Yeni Türkiye’nin inşası
Türkiye Cumhuriyeti şimdi yeni anayasanın kabul edilmesine her zamandan daha yakın. Ancak beraberinde getirdiği tartışmalarla bu yasanın, Türkiye’deki tüm siyasi grupları temsil etmediği açık şekilde ortadadır. Bunun yanısıra, cumhurbaşkanına sınırsız yetki atfedilmesi son yıllarda ağır yaralar alan bu ülkeyi yeniden tam diktatörlüğe götürebilecektir.
Erdoğan ve hükümet yetkililerinin bu yasanın yeni Türkiye’nin inşa edilmesinin başlangıcı olacağını öne sürmesine rağmen bu ülkede oluşan baskı ortamı, hesapsız tutuklamalar, gazetelerin kapanması ve farklı kesimlerin siyasal ve toplumsal haklarına uygulanan kısıtlamalar, sanki şimdiden “hayırlı yıl, ilk baharından anlaşılır” cümlesini akıllara taşıyormuş gibi görünüyor!