Azar MAHDAVAN: Haziran 2018’de Maltepe Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun olan Batman doğumlu Mehmet Kızmaz Cumhuriyet gazetesinde muhabir olarak çalışıyor.
İran’ın sinema ve müzik başta olmak üzere edebiyatına, tarih ve kültür-sanatına anormal bir ilgisi olduğunu kaydeden Mehmet Kızmaz Mehr Haber Ajansı’na İran’a yaptığı gezisini anlattı.
* İran’ı ziyaret etmenizin amacı neydi ve daha çok hangi bölgeleri gezmek isityordunuz?
- Söylediğim gibi İran'ın kültür ve sanatından her şeyine hayran olduğum için bu halkı, kültürü daha yakından tanımak istedim. Gezmek İstediğim yerlere gittim. Tarihin beşiği olan Yezd-Şiraz-İsfahan üçlemesi en çok gitmek istediğim yerlerdi. Her adımımda geçmişime, benliğime dair bir yolculukta olduğumu hissediyordum.
* İran’da tattığınız yemeklerin hangisi sizin için daha lezzetliydi ve hangi yemek, tad ile lezzet açısından Türk mutfağına yakındı?
- Abgoosht (Dizi) en çok beğendiğim yemek oldu. Her yemekte pilav olması beni biraz şaşırttı. Kebapları Türkiye mutfağına çok yakındı. Hemen hemen tadlarında fark görmediğimi söyleyebilirim.
* İran gezinizin hangi bölümü sizin için özel bir değere sahipti? İran’da yaşasaydınız hangi kenti seçerdiniz?
- İran'da animatör, yönetmen, müzisyen yani ilgimin olduğu alandaki insanlarla görüşmüş olmam benim için değerli oldu. Bir de Sanandaj sokaklarında gezerken sohbetimizle başlayan yakınlaşmayla bir Kürt ailesine misafir olmam en çok etkilendiğim durum oldu çünkü çok çok samimi ve içten davrandılar. İran'da yaşasaydım bir şehir seçmem çok zor olurdu çünkü hepsi birbirinden güzel. Kum’un davetiyle Yezd'de kalabilirdim. Betonla tanışmamış sokaklarda kendimi tarihin sayfalarına bırakırdım. Aşkın, şiirin ve şarabın şehri Şiraz'da yaşasaydım, Karim Khan Kalesi'nin dibinde akşama doğru setarla (müzik enstrümanı) Saadi'nin, Hafız'ın eşsiz cümlelerinin bana dokunmasına izin verirdim. Eğer Şiraz'da yaşasaydım Persepolis'e gitmeden de edemezdim. Ordan da, Zaloğlu Rüstem’in kendi gücüyle yonttuğu düşünülen Nakşı Rüştem'e uğrar, Şehname'yi yaşardım.
* İran ziyaretinizden önce Şiraz’daki tarihi eserlerle ilgili nasıl ve ne kadar bilgi sahibiydiniz? Yakından yaptığınız gözlemler bu bilgilerle tutuşuyor muydu?
- Ziyaret öncesi sadece Şiraz için değil tüm İran için geniş bir araştırma yaptım. İran'ın İstanbul Başkonsolosluğuna gidip bilgi amacıyla katalog aldım. Ama özellikle Persepolis'e dönük araştırma yapmadan gidemeyeceğimi öğrendim. Çünkü o tarihin içinde kalma sfenksler, merdivenler, insan tasvirlerinin, duvar süslemelerinin olduğu kule sütunların ne anlam ifade ettiğini bilmeseydim yabancı kalırdım. Büyük İskender'e rağmen ayakta kalmış yapılarda Büyük Drayos'un haşmetiyle ve Büyük Kiros'un yüreğiyle Büyük Ahameniş İmparatorluğu'nun başkentliğini yapan Persepolis'i anlamak için araştırmalarım birbiriyle tutuştu. Araştırarak gitmem çok işime yaradı. Buarada araştırmalar tarihi eserlerin dışında İran'ı var eden tarihine, kültür sanatına dair de yapılarak gidilmesi çok daha anlamlı olur.
* İran’daki turistik cazibelerin küresel toplum ile Türkiye’ye tanıtımı hakkında yorumunuz ne?
- Maalesef İran'a dönük yıllardır var olan ambargonun etkisiyle dünya ve Türkiye medyası bununla bağlantılı olarak, İran'a dönük yaklaşımını da şekillendirmede bir güç oldu. Ambargo medyada İran'ın olumlu yönlerini, tarihini, sanatını, kültürünü hiç görmedi. Ama yine Türkiye'de kültür sanatla ilgilenen gençler başka olmak üzere bir kesim kitle ama yine özellikle Kürt halkından insanların İran'a gelme, gezme düşüncesi çok. Her şeye rağmen İran'ın güzellikleri, sinema ve müzik aracılığıyla insanlara dokunuyor. Hiçbir devlet ve medya ambargosu, kadim tarihin ve İran'ın bireyin yüreğine dokunan çalışmaların yayılmasına bununla birlikte İran'a gelmenin önüne geçemez.
* İran’a yaptığınız gezinin ardından ülkemize ilişikn sizde oluşan imajda herhangi bir değişim söz konusu mu?
- Olmaz olur mu. Geziden sonra kesinlikle fark ettiğim değişim, o kadim topraklara daha çok ait olduğumu hissetmem oldu. Ruhumun dinlendiğini hissettim. Yani kısaca değişim şu oldu; aradığım güzel yürekli insanlar, insana dokunan sanatın, yaşamı hissettiğim tarih İran'da ve benim göç etmiş bir kuş gibi tekrar evime gelmem gerektiğini anladım. Artık ne zaman evime geleceksem. Bu arada imaj konusunda iki farklı değişim oldu. Olumlu yönden, 7'den 70'e karşılaştığım bir çok insanın İngilizce biliyor olması, yok desem de bende de oluşan algıdan dolayı, şaşırdım. Batı’ya daha yakın olan ve daha geliştiği söylenen Türkiye'de, çevremde, ben dahil, insanların İngilizce bilmiyor olması da, eleştirilen İran'da insanların çoğunun ilginizce biliyor olması... Tebrik edilir, ayakta alkışlanır. Ama negatif yönden özellikle Tebriz'de insanların İran'ın değerli müzisyen ve yönetmenlerini bilmiyor olması beni şaşırttı. Belki de bu Azeri halkının yaklaşımına dönük olabilir ama yine bundan dolayı şaşırdım.
* İran ile Türkiye arasındaki tarihsel, kültürel ve toplumsal bağları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Maalesef bağlar olumlu değil, Çaldıran savaşıyla başlayan onlarca savaş, arada olumsuz bir tarih bıraktı. Kültür ve toplumsal bağlar da güçlü değil. Bunun birçok nedeni var ama başlıca nedeni coğrafi olarak Zagros dağlarının arada olması bağın oluşmamasında büyük etken olmuştur. Bundan dolayı pek de gelişmiş bağlar yok. Ama tam tersi olarak İran ve Kürtler arasında bu bağın daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Tıpkı İran sinemasında ve dünyada bilinen yönetmenlerin İran'da yetişmeleri onun dışında, benim İran turumda Farsça ve İngilizce bilmeden Kürtçe ve Farsça'nın ortak yapısıyla anlaşmış olmam benim için çok değerli bir bağ oldu.