Mehdi Azizi - Şu ana kadar Siyonist Rejim'in meşruiyetini tanımlaması için güvenlik, siyasi ve hatta spor alanında yaptığı eylemlerinden hiçbirisi bir sonuca varmamıştır. Elde edilen tek sonuç onların milletlerle değil, Arapların siyasi yapısıyla ilişkilerini normalleştirme sürecini hızlandımalarıdır.
Mevcut durumun, belirsizlik ve başarısızlıklar zamanı değil, Siyonizmin kurulması ve onun güvenlik denkleminin bölgeye uygulanmasının yanı sıra 'vaat edilen toprak' illüzyonunun ilerlemesi zamanın olması bekleniyordu.
Gerçek şu ki İsrail hala siyasi, güvenlik ve özellikle sosyal kimlik krizlerle yüzleşmektedir ve bu rejimin bütçesi Yahudi cemaatinin güvenini sağlamak için orduya harcanıyor.
Bu yenilginin anlamını anlamak için, Siyonist toplumu koruyan ana öğeye, yani onun gücüne ve askeri üstünlüğüne bakmak gerekir. Özellikle Siyonist toplum, diğer insan toplulukları gibi, ulusal otoritenin bileşenlerine, tarihsel ve kültürel desteğe dayanmaz.
Başlangıçta, Batı desteği temelinde bir askeri güç oluşur ve daha sonra aynı askeri güce dayanarak diğer Yahudilerin göç etmesi sağlanır. Tabii ki bu göç süreci ekonomik teşvikler, vergi vermemek ve yenilmez bir efsanevi ordu tarafından desteklenmesi beklenen 'vaat edilen topraklar' vaadiyle gerçekleşiyor.
Bu, yerinden edilmiş ve Siyonist tarafından kiralanmış bir toplumun işgal altındaki topraklarda, güçlü ve elbette cani bir orduyla birlikte yaşaması için yeterli bir teşviktir.
Yani her şey 'vaat edilen topraklar'ın hayaline kavuşmaya hazır görünüyordu. Sadece Yahudi kuruluşların ulus oluşturma projesini hazırlamak amacıyla göç için bir platform sağlaması gerekiyordu.
Ancak İsrail’in 2000'de Lübnan'ın güneyinden çekilmesi ve 2006'da da 33 günlük savaşta yenilmesinin ardından Siyasi liderlerin gücü, kararları ve Siyonist toplumun özgüveninin temeli olduğu düşünülen bu ordu, Siyonist toplumun kimliğinin parçalanmasının başlangıç noktası oldu.
İsrail'in içinde de ırkçı politikalar sonucu derin bölünmeler ortaya çıktı ve Afrikalı Yahudiler şimdi en kötü koşullarda yaşıyorlardır.
Tüm bu yenilgilerden sonra, şimdi bir virüsün 'vaat edilen topraklar' konusundaki iddialarını kırması zamanıdır. Hatta İsrail’in 1948'de işgal ettiği bölgelerde yaşayan bazı Filistinlilerin bugün İsrailli doktorlar yerine koronavirüsle macadelenin ön safında hareket ettiği anlaşılıyor.
İsrail'in başarısızlıkları, iç siyasi istikrarsızlıkları, hükümet eksikliği ve Siyonist göçmen topluluğunun farklı sınıflarıyla siyasi akımlar arasındaki ihtilaflara şimdi bir de virüs eklenmişdir!
Gerçek şu ki, rejimin tıbbi ilerleme iddialarının ve İsrail'in medya makinesi çabalarının aksine, bugün tüm İsrail toplumu dehşte düşmektedir. 'Vaat edilen topraklar'da tam bir refah umut eden toplum şimdi geri dönmeyi düşünüyor.