Ruya Fereyduni- Suudi Arabistan’ın başını çektiği koalisyon güçlerinin Yemen’e yaptığı ilk saldırı girişiminden beş yıldan fazla bir zaman geçiyor. Suudi koalisyonu Mart 2015’ten bu yana Yemen’de Şiiler olarak bilinen Ensarullah Hareketi’nin ilerleyişini durdurmak için bu ülkenin kuzeyine yönelik askeri müdahalede bulunmaktadır.
Riyad yönetimi insani kaygılar iddiası ve çeşitli bahanelere baş vurarak Yemen’de başka amaçların peşinde koşmaya çalışıyor.
Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon en son yeni tip koronavirüs salgınının yayılmasını önlemek gerekçesiyle Yemen'de 9 Nisan’dan itibaren iki haftalık ateşkes ilan ettiklerini duyurdu. Ancak koalisyon ilan ettiği ateşkesin ilk dakikalarında Yemen’in Cevf ve Hacce vilayetlerine yönelik kapsamlı saldırı başlatarak, verdiği sözlerini birkaç saat bile tutamadığını kanıtladı.
Mehr Haber Ajansı’na konuşan Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Dr. Necmettin Acar, Suudi Arabistan’ın ilan ettiği ateşkes planından amaçlarını açıkladı.
İşte Necmettin Acar’ın Mehr’e verdiği yanıtlar:
1- Bilindiği üzere, Suudi Arabistan koronavirüsle mücadele gerekçesiyle Yemen’de ateşkes ilan etti. Sizce Riyad yönetiminin bu adımdan amacı ne?
Kral Selman yönetimindeki Suudi Arabistan, içinde bulunduğumuz dönemde içeride ve dışarıda önemli sorunlarla yüz yüze. İçeride veliaht prens Muhammed bin Selman’ın ülkenin gelecekteki kralı olması için yürütülen hazırlık Suud hanedanı içerisinde ciddi bir taht mücadelesini açığa çıkarmış durumda. Bu taht mücadelesine ilaveten azalan petrol gelirleri ve neredeyse durma noktasına gelen Hac-Umre ziyaretleri ülkeyi ekonomik bir darboğaza sokmuş durumda. Dışarıda ise hem Kaşıkçı cinayeti hem de Yemen’den yansıyan insani kriz manzaraları sebebiyle Suudi yönetimi önemli bir itibar kaybı yaşamakta.
Yemen operasyonunun uzun yıllaradır Suudi kaynakları üzerinde çok önemli bir yük getirdiği bilinmekte. Harcanan onca ekonomik ve askeri kaynağa rağmen Yemen’de Suudilerin lehine politik bir düzen kurmak da mümkün olamadı. Bu yüzden Suudi yönetimi uzun süredir, ülkenin ulusal itibarına zarara vermeden, Yemen’den çekilmek istiyor. Savunma bakanlığına Muhammed bin Selman’ın ABD’de büyükelçi olan küçük kardeşi Halid bin Selman’ın atanması da uluslararası arenada Suudilerin Yemen’den çekilmeye dönük bir hazırlığı olarak yorumlanmıştı. Korona virüs bahanesiyle Yemen’de ilan edilen bu ateşkes daralan Suudi ekonomisi üzerindeki yükü azaltmak, ülkenin son yıllarda Yemen operasyonu sebebiyle uluslararası camiada yaşadığı itibar kaybını telafi etmek ve askeri sahada yaşadığı başarısızlıkları gizleme amacına matuf gibi gözüküyor.
2- Suudi Arabistan'ın ateşkes ilan etmesini Ensarullah’ın Marib’deki ilerlemelerini durdurması ve yenilgilerinden kurtulması için bir araç olarak düşünebilir miyiz?
Beş yılı aşkın bir süredir devam eden Yemen operasyonu iki gerçeği net bir şekilde ortaya çıkardı. Öncelikle çözümü askeri kapasiteye dayanan bölgesel krizlerde, Arap Baharı sonrası kemikleşen, BAE-Suudi ekseninin başarı şansı yoktur. İkinci olarak da Yemen’de Suudi müttefiki rejimin etkili bir dış destek olmadan ayakta kalması pek mümkün değildir.
Yemen konusu, jeopolitik, ekonomik, kültürel ve demografik gerekçelerle, tarihsel olarak Suudi Arabistan’ın güvenliğinde çok önemli bir yer işgal etmiştir. Bu yüzden Yemen kaynaklı istikrarsızlıklar, ülkenin resmi olarak kurulduğu 1932 yılından günümüze kadar karşı karşıya kaldığı en önemli güvenlik krizlerine sebep olmuştur. Yemen kaynaklı istikrarsızlıklar zaman zaman, Suudi iç politikasında dalgalanmalara da yol açabilmektedir. Örneğin 1964 yılında kral Suud’un tahttan indirilerek yerine Faysal’ın kral yapılması 1962 yılında başlayan Yemen iç savaşı ile doğrudan bağlantılıdır.
İçinde bulunduğumuz dönemde Suudi Arabistan’da, kral Selman sonrası politik yapının nasıl şekilleneceğine yönelik bir mücadele sürmekte. Yemen’de savaşa karar vermek de olası bir Yemen’den çekilme de taht mücadelesi ile doğrudan alakalıdır. Suudiler zayıf askeri kapasiteleri sebebiyle Yemen’de elde edemedikleri politik sonuçları zorlamak için başka kaynakları (ekonomik, diplomatik) kullanarak bu mücadeleyi sürdüreceklerdir.
3- Yemen Ensarullah Hareketi’nin Suudi Arabistan’ın tek taraflı ateşkes planına tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ateşkesin ilan edildiği ilk andan itibaren Ensarullah hareketi ateşkesi bir dezenformasyon olarak yorumladı ve sahada koalisyon güçleri kaynaklı saldırıları devam ettiğini savundu. Kalıcı bir siyasi çözüm için de tüm bu saldırıların durması, Yemen’de bulunan tüm askeri unsurların çekilmesi ve Yemen’e yönelik uygulanan her türlü ablukanın kaldırılması gerektiğini savundu. Bu açıklamalar Ensarullah’ın sahada elde ettiği kazanımların tanınmasını ve ülkede siyasi bir çözüm olacak ise kurulacak politik yapının bu kazanımları esas almasını sağlamaya dönük bir girişimdir. Bilindiği üzere BAE’nin büyük oranda Yemen operasyonundan çekilmesi Suudileri bu mücadelede yalnız bıraktı. Ensarullah, Suudilerin bu yalnızlığından da istifade ederek ülkedeki gücünü konsolide etmek istiyor. Suudilerin bu aşamada Ensarullah’ın önerilerini kabul etmesi, yenilgi ile eş anlamlı olacağı için, çok olası gözükmüyor. Bu ateşkes ilanı daha çok zaman kazanmaya ve içeride yürütülen taht mücadelesi için uluslararası bir destek sağlamaya dönük bir adım gibi duruyor.
4- Suudi Arabistan'ın tek taraflı ateşkesini Yemen'in BM barış müzakerelerine dönmesi için bir fırsat olarak yorumlayabilir mıyız?
Suudilerin ateşkes ilanından kapsamlı bir siyasi diyaloğun ve barış planının çıkması pek mümkün gözükmüyor. Çünkü Yemen’de Suudi müttefiki bir rejimin varlığı Suudi Arabistan için hayati bir konudur. Bu yüzden Suudi Arabistan için Yemen’de iyi ilişkiler kurabileceği bir yönetimin varlığı öncelikli hedeftir. Hâlihazırda sahada böyle bir tablo göremediğimiz için Suudilerin bu hedefe ulaşmak için bastırmaya devam edeceğini söyleyebiliriz. Yemen’de Suudiler lehine politik bir düzenin kurulamaması, bu operasyonun birinci dereceden sorumlusu olan, veliaht prens Muhammed bin Selman’ın hanesine başarısızlık olarak yazılacağı için veliaht prensin Suudi politik düzenindeki etkisini de zayıflatacaktır.
Eğer tüm Yemen’de Suudiler lehine politik bir düzen kurmak mümkün olmaz ise Yemen kaynaklı istikrarsızlığın Suudi topraklarına yansımasının engelleneceği bir formül gündeme gelebilir. 1960’li yıllarda çıkan Yemen iç savaşında tüm Yemen’de Suudilere müzahir bir yönetimin tesisi mümkün olmayınca ülke Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünmüş, Kuzeyde Suudilerle iyi ilişkiler kurabilen bir yönetimin tesisi sağlanmıştı.
5- BM’nin bu ateşkes planı karşısındaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz
Başta BM olmak üzere II. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası örgütlerin küresel siyasetteki etkinliğinin ciddi manada zayıfladığı bir dönemden geçiyoruz. Özellikle bir kriz küresel aktörlerden birinin çıkarlarına yönelik ciddi bir tehdit oluşturmuyorsa bahsedilen bu örgütler çok daha zayıf bir refleks sergiliyorlar. Yemen özelinde BM’nin Korona virüs sorununa odaklanmak maksadıyla yaptığı ateşkes çağrısı da bu iddiayı güçlendiriyor. Beş yılı aşkın bir süredir devam eden bir savaş, sayısız can kaybı ve tüm dünyaya yansıyan insani kriz manzaralarına rağmen bugüne kadar Yemen’de kalıcı bir istikrar için ciddi bir adım atılamadı. Son dönemde Korona virüsün Batı ülkelerinde yol açtığı tahribata istinaden yapılan ateşkes çağrıları bir kez daha başta BM olmak üzere batı kamuoyunda Yemen’deki insani krizden ziyade korona virüs ile mücadelede oluşabilecek zafiyetlerin önemsendiğini gösterdi.