Koronavirüs, bilindiği üzere son zamanlarda dünya gündeminde geniş yer kaplayan bir virüs türüdür. Koronavirüsün fizyolojik problemler yarattığı konuşulsa da günden güne artmasıyla birlikte, insanlarda psikolojik tepkiler de ortaya çıkmaktadır. Bu virüs sebebiyle en çok akla gelen; “Korona salgını mevcut küresel düzeni üzerinde nasıl bir etki bırakacak?”
Koronavirüsün ayrıca dünyada yayılmasıyla birlikte devletler arasındaki ilişkilerin değiştiğini görebiliriz. Mehr Haber Ajansı'a konuşan İstanbul İstinye Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. levent Sümer, yeni dönemde ülkelerin daha içe kapandığı, kendi kendine yetebilen, üretim-tüketim dengesini gözeten, sosyal devlet anlayışının gelişmiş olduğu ülkelerin bu süreci nispeten daha hızlı atlatabileceği yeni bir tersine globalleşme dönem başladığı kanaatinde.
Aşağıdaki yazıda Mehr Haber Ajansı'nın Dr. levent Sümer ile yaptığı röportajı okuyabilirsiniz.
1- Korona salgını mevcut küresel düzeni üzerinde nasıl bir etki bırakacak?
Küreselleşme aslında Trump’ın ABD başkanı seçilmesiyle 2016’dan itibaren tersine dönmeye başlamıştı. Ardından Brexit ile AB’nin çatırdamaya başladığını ve ticaret savaşlarıyla da küreselleşmede yeni bir dönemin kapısının aralanmış olduğunu belirtmek gerek. Covid-19 küresel salgını Çin’le başlayan tedarik zincirinin kırılmasına sebep oldu ve ülkeler hatta şehirler arasında seyahatlerin kısıtlandığı ilginç bir döneme girdik. Ülkeler gıda, hatta ilaç ihracatını yasaklamaya başladı. Rusya, Kazakistan, Ermenistan, Belarus ve Kırgızistan Haziran sonuna kadar gıda ihracatı yapmama kararı aldı. Turizm, lojistik ve uluslararası taşımacılık başta olmak üzere birçok sektör oldukça sıkıntılı bir döneme girdi. IMF Başkanı Kristalina Georgieva dünyanın 1929 büyük buhran benzeri bir krizin içine girdiğimizi belirtti. Yakın vadede İspanya ve İtalya’nın AB ile ilişkilerini ciddi olarak gözden geçireceği ve bazı kırılmaların oluşabileceğini söyleyebiliriz. ABD’de durumun seyri seçimlerin geleceğini dahi değiştirme ya da seçimleri erteletmeye bile götürebilir. Aslında birçok ülkede baş gösterebilecek ekonomik krizler mevcut iktidarları da sarsabilir. Yeni dönemde ülkelerin daha içe kapandığı, kendi kendine yetebilen, üretim-tüketim dengesini gözeten, sosyal devlet anlayışının gelişmiş olduğu ülkelerin bu süreci nispeten daha hızlı atlatabileceği yeni bir tersine globalleşme dönem başladı diyebiliriz.
2- Koronavirüs insanların hangi yaşam tarzında önemli değişiklere yol açacak. Sizce bu değişikler kalıcı mı?
Değişim, hatta dönüşüm artık başladı diyebiliriz. Bu dönüşüm aslında önce bireylerde başlar, bunun kalıcılığı da yine bireylerin, toplumların ve devletlerin bundan sonrası için mevcut yöntemlerden vazgeçmesi ve yeni düzene göre pozisyon almasıyla mümkün olur. Gününün büyük bölümünü dışarıda geçiren bir toplumdan dışarıda bir kahve bile içemeyen, restoranları kapanmış, hatta belli ülkelerde sokağa çıkma yasağı ile evden adımını dışarıya atamayan bir topluma dönüştük birkaç ay içerisinde. İşi evden yönetmek, toplantıları, eğitimleri, alışverişi online yapmak artık daha da kalıcı hale gelecektir. Teknoloji bu dönüşümün odağında olacaktır. Dijital dönüşüm ve globalleşme hep birbiriyle paralel yürüyen iki kavramdı. Yakın gelecekte globalleşme tersine dönerken dijital dönüşüm daha hızlı bir şekilde yoluna devam edecek. Finansal teknolojiler, sonu “tech” olan birçok kavram ve dijital para birimleri hayatımızda daha da çok yer kaplayacak. Eskiden haftanın tamamını ofiste geçirmek zorunda olan çalışanlar uzaktan daha verimli bir çalışma düzenine geçecek. Büyük plazalar belki yerlerini paylaşım esaslı sanal ofislere bırakacak, insanların sosyal mesafe algıları satın alacakları gayrimenkullerin mimarisine ve büyüklüğüne yansıyacak, tatil anlayışları, temizlik kavramları değişime uğrayacak, savunma sanayide değişimler görülecek ve biyolojik savaşlara karşı tıbbi cihazların daha da geliştirilmesi gerekecek. İnsanların akıllarına ve hayatlarına yeni olgular, kavramlar ve tarzlar bir kere girdi artık. Kapitalizmin sorgulanacağı ancak çökmesi için ancak radikal ve uzun soluklu hamlelerin olması gerektiği yeni bir dönem başladı.
3- Bu virüsün yayıldığı dönemde devletler ve ülkeler arasındaki ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz. Bu salgından sonra ilşkilerde herhangi bir değişiklik yaşanacak mı?
Son dönemlerde ciddi politik gerginliklerin, fikir ayrılıklarının global ölçekte yükseldiğini söylemek gerek. ABD’nin AB, Çin ve Ortadoğu ülkeleriyle ekonomi odaklı yürüttüğü orta yoğunluklu gerilimli bir dönemin bir uzantısı olarak ülkede bu sene yapılacak seçimleri de düşünürsek kritik bir dönemde girdi koronavirüs hayatımıza. Akdeniz’deki enerji eksenli oynanan satranç, Suriye’de bitmeyen savaş ve göçmen krizi, ülkeler arasında ciddi görüş ayrılığının olduğu bir dönemde ülkeler bu krize hazırlıksız yakalandı. Birçok ülke ekonomik olarak sıkıntı çekecek ve büyük ihtimalle IMF’ye başvuracak. Bu senaryo mevcut düzenin devamı anlamına gelir. Ancak ülkeler iç kaynaklarını (eğer varsa) ve dinamiklerini harekete geçerek alternatif bir çözüm bulabilirlerse o zaman politik dengeler de bu anlamda değişebilir. Krizin ABD seçimlerine, AB’nin geleceğine, Afrika’nın daha da önem kazanacağına dair sonuçları oluşabilir.
4- Hızla yayılan koronavirüsün dünyanın en güçlü ve birinci ekonomiye sahıp ülkeleri bu kadar çaresiz bırakacağını kimse tahmin edemezdi. Sizce koronadan büyük ölçüde etkilenen küresel ekonominin önceki durumuna dönmesi ne kadar zaman alabilir.
Şu anda ciddi bir resesyona girdiğimizi söyleyebiliriz. En iyi senaryolarda bile %4-5’lik bir daralmadan bahsetmek mümkün. Bu kriz belki de dünya tarihinin en büyük ekonomik buhranı olacak gibi duruyor. Gelişmekte olan ülkeler ciddi sıkıntıda yakalandı. Durum AB ve ABD için çok daha vahim. Enerji fiyatlarındaki düşüşün arzın kısılmasıyla toparlanamayacağını çünkü ülkelerin daralan ekonomilerinde yavaşlayan üretim sebebiyle enerji talebinde de bir azalma olacağını söylemek gerek. Tüketici ve ticari kredilerinde ilerleyen süreçte ciddi sıkıntı bekleyebiliriz, daralan hane halkı gelirleri sebebiyle takipteki kredi oranlarının artması ve birçok şirketin temerrüde düşerek ya re-finansmana ya da ilave krediye başvurması kuvvetle muhtemel. Ülkeler, merkez bankalarının açıkladıkları teşvik ve kredi paketleriyle durumu kontrol altına almaya çalışsa da belirsizlik ortamında bu geçici cansuyu tedbirlerinin kalıcı çözümler üretemeyeceği aşikardır. Borçlu firmalar ve bireyler daha çok borçlanacak, bankaların üzerine daha çok yük binecek, özetle mevcut anlayış ve yöntemler değişmediği müddetçe bu durum ekonomileri daha da büyük açmazlara sürükleyecek. Çözüm ülkelerin bu süreci şeffaf, sağduyulu, panik havasından uzak ve disiplinli bir şekilde yönetmesine ve daha önceki hatalara düşülmemesine bağlı. Alınacak önlemlerde insan merkezde olmalı. Barınma, sağlık ve gıda ihtiyaçlarının giderilmesiyle birlikte topluma birlik ve güven aşılamak önemli. Yani süreç insan odaklı yürütülmelidir. Tüm bunlara rağmen toparlanmanın yıllar alabileceğini söylemek mümkün.
5- Hastalığın tedavi sürecinden başka devletlerin koronavirüsüne karşı en büyük sorunu nedir?
Krizle başa çıkabilmek için ona önceden hazırlanabilmek gerek. En çok yapılan hataların başında önce krizin görmezden gelme – körlük -, sonrası krize reaksiyon vermeme – atalet – ardından yanlış kararlar verme ve nihayetinde krizle başbaşa kalma. Dünya da krizi göremedi ya da görmek istemedi, ardından reaksiyon vermekte geç kaldı ve şimdi de acil kararlarla etkisini sönümlemeye çalışılıyor. Aşının bulunabilme, üretilebilme ve kitlelere ulaştırılabilme süreci, yayılmanın azalarak artması ve daha çok kişinin daha kısa sürede test edilerek genel tablonun ortaya konması belirsizliği azaltabilir. Aksi takdirde insanlar evde kaldıkça stres, hareketsizlik, aşırı kilo ve obezite, aile içi geçimsizlik, ekonomik sorunlar sebebiyle depresyon gibi sonuçları çok daha ağır problemlerle karşı karşıya kalınabilir.
6- Bu virüsün ortaya çıkmasıyla birlikte bazı ülkeler konuyu siyasileştirmeye çalıştı. Örneğin Amerikalı yetkililer koronavirüs için “Çin virüsü” ifadesini kullanıyor. Peki böyle bir tutuma başvurmanın sonucu neler olacak?
Dünya toplu olarak bir biyolojik savaşın içinde ve yakın gelecekte ülkeler arasında bir politik gerilim yaşamamız olası duruyor. ABD’li yetkililerin açıklamalarını biraz iç politika açısından biraz da kriz sonrası oluşan maliyetin karşılanması konusuna yönelik bir adım olarak da değerlendirebiliriz. Bu tutumun karşılıklı açıklamalarla daha büyük krize dönmesi bir senaryo olarak dursa da pek de kolay sonuç alınacak bir yaklaşım değil diye düşünüyorum. Ülkelerin birbirini suçlamaları mevcut sorunları çözmüyor. Doğru olan aklı selim ve işbirliği içerisinde davranarak ülkelerin birbirlerine destek olmaları, tıbbi gelişmeler konusunda ortak çalışmalar yürütmeleri ve mümkün olan en kısa sürede aşının bulunarak toplumun rahatlamasını sağlamak gerek. Sonraki aşamada da ekonomik ve toplumsal etkilere karşı kalıcı ve sürdürülebilir politikaların uygulamaya alınması gelmelidir.