Rüya Fereyduni- Yeni tip koronavirüs salgınının Çin'de patlak vermesinden ve Avrupa ile Ortadoğu'daki yayılmasından bu yana üç aydan fazla bir zaman geçiyor. Böyle bir krizin ortaya çıkması ve hızla dünyaya yayılması tüm ülkeleri bu virüsle mücadele etmek için gerekli tedbirleri almaya zorladı.
Virüsün bulaştığı hasta sayısının artmasının yanı sıra küresel ticareti de vurması her geçen gün ekonomi ile ilgili endişeleri daha da artmaktadır.
Bu arada ABD gibi bazı devletler konuyu siyasileştirerek, bulanık suda balık avlamaya çalışıyor. Süper güç olduğunu iddia eden ABD Başkanı Donald Trump, son haftalarda koronavirüs için "Çin Virüsü" kavramını kullanırak, Çin'i suçlamaya çalışmıştı. Ancak şimdi, aldığı tüm önlemlere karşın, koronavirüs bulaşmış insan sayısında Çin'i geçerek, en fazla koronavirüs taşıyıcısına sahip olmaktadır.
Mehr Haber Ajansı Muhabiri, bu konuyu Türk dış politika yazarı Mehmet Beyhan'a sordu.
İşte Mehmet Beyhan'ın verdiği yanıtlar:
1- Tüm dünyayı saran yeni tip koronavirüs, dünya ekonomisini ve özellikle Türkiye'nin ekonomisini nasıl etkiledi?
Elbette kötü etkiledi. Türkiye de dünyayla birlikte benzer tedbirleri alıyor. Çünkü bu hastalık insan temasıyla yayılıyor. Onun için sosyal ilişkileri sınırlandırıp insanı karantinaya almaya çalışarak yayılmasını engellemek istiyorlar. Kısa vadede alınan bu tedbirler işe yarar ama burada esas sorulması gereken soru; eğer bu hastalığı durduramazlarsa, alınan önlemler sürdürülebilir mi? Bana göre zordur.
Çünkü hastalıkla etkin mücadele edebilmek için siyasi istikrara, siyasi istikrarın, sürdürülebilir bir ekonomiye, sürdürülebilir bir ekonominin de insana ihtiyacı vardır. Eğer insanı karantinaya alırsak bunu nasıl başaracağız? Bu sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın üzerinde düşünmesi gereken bir sorudur.
2- Kovid-19'un mevcut uluslararası krizler ve özellikle Ortadoğu'daki çatışmalar üzerinde ne gibi bir etki bırakacağını düşünüyorsunuz?
Gelecek belirsizliklerle dolu olduğu için ileriye yönelik kesin yargılara varmak, oldukça zordur. Ancak tarih, insanoğlunun ulaştığı her yeni bilgi ve sorundan sonra, hiçbir şeyin eskisi gibi devam etmediğini de bize göstermiştir. Bu nedenle Virüsün yaygınlaştığı daha ilk günlerde: "Artık insanoğlunun tarihi Korona öncesi ve sonrası olarak anılacak" demiştik. Gelişmeler de bu tahminimizi doğrular nitelikte ilerliyor.
Virüsün neden olduğu krizden önce uluslararası alanda iki tez çatışıyordu. Çatışmanın bir tarafını ulusalcılar diğer tarafını küreselciler oluşturuyordu. Virüsün neden olduğu kriz bu çatışmayı daha da alevlendirdiği görülüyor. Küreselcilerin iddiasına göre, virüs kontrol altına alındıktan sonra, ülkeler içine kapanarak totaliterleşecek. Hâlbuki bütün totaliter rejimlerin arkasında bunlar var. Suudi Arabistan Krallığına, BAE ve Sisi yönetimine verdikleri destek somut örneklerdir. Ortadoğu’daki çatışmaların temel nedenleri ortadan kalkmadıkça Kovid-19’la bir şeylerin değişeceğini zannetmiyorum.
3- Korona virüsün yayılması nedeniyle sarsılan küresel ekonominin yapısı korona virüs sonrası nasıl olacak. Bu ekonominin virüs öncesi döneme dönmesi mümkün mü?
Eskiye dönülmesi biraz zor olacağını düşünüyorum. Sözlerimin başında da belirttiğim gibi, her yeni sorundan sonra yeni bir durum söz konusu olmuştur. Bu yeni durumun sonuçlarının iyi veya kötü olacağı ülkelerin tutumuna göre değişeceğini tahmin ediyorum. Zor bir dönemin bizi beklediğini ve yeni dönemde hızlı düşünüp doğru karar alan ülkelerin bu krizden avantajlı çıkacağını düşünüyorum.
4- Bu virüsün ortaya çıkmasıyla birlikte bazı ülkeler konuyu siyasileştirmeye çalıştı. Örneğin Amerikalı yetkililer koronavirüs için “Çin virüsü” ifadesini kullanıyor. Siz bu tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, özellikle Trump baştan beri: ‘’Virüsü Çin laboratuvar ortamında üretti’’ demişti. Ancak Amerika’daki mikrobiyoloji uzmanları dâhil olmak üzere uzmanların büyük çoğunluğu virüsün biyolojik laboratuvar ortamında üretilmediğini söylüyor. Böyle bir krize hazırlıksız yakalanan Amerika bu işi Çin’in üzerine atmaya çalışarak üç strateji izlediğini düşünüyorum. Birincisi, Amerika içine düştüğü çaresiz durumun faturasını Çin’e keserek, dikkatleri üzerinden atmak istiyor. İkincisi, yeni dönemde Çin’i daha da baskı altında tutmak istiyor. Hatta konuştuğum bazı Amerikalılar: ‘‘Eğer Trump’ın gözü keserse Çin’e tazminat talebinde bulunacak’’ diyorlar. Üçüncüsü, Kasım’da yapılacak seçimde bu işin sorumlusunun Çin olduğunu söyleyerek seçmen nezdindeki itibarını korumak istiyor.
5- Korona virüsle mücadele konusunda ülkeler arasındaki ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Virüs ne ülkeler arasında çizilmiş sınırları, ne ırk ve inanç farklılıklarını tanıdı. İnsanlığa yönelmiş bu büyük tehdit karşısında hepimizin bir aile olduğumuzu düşünüp dayanışması için önemli bir fırsattı. Ama ne yazık ki pek öyle olmadı. Avrupa Birliğine üye ülkelere baktığımızda, biri diğerinin maskesini, öbürü ötekinin tanı kitlerini, diğeri başkasının solonum cihazını çalıyor. Bundan iki hafta önce Londra’da yaşayan gazeteci İngiliz bir arkadaşla konuşurken: "Avrupa’da taş devrine mahsus vahşilikler yaşanıyor" demişti. Dünyaya hak, hukuk ve uygarlık dersi veren Avrupa’nın küçücük bir virüs karşısında bu kadar vahşileşmesi oldukça düşündürücüdür. Ne yazık ki, halkı Müslüman ülkelerin kendi aralarındaki ilişkileri de iyi değildir. Umarım bütün bu yaşananlardan olumlu dersler çıkartılır.
Virüsün bize öğrettiği önemli ders; bir ülkenin çıkarı diğer bir ülkenin yardımına muhtaçtır. O zaman adalet ve barış temelinde bütün ülkelerin iyi ilişkiler içinde olması herkesin çıkarına uygun değil midir?