Rüya Fereyduni- Doğu Akdeniz bölgesi ve bu bölgedeki petrol rezervleri, günümüzde ülkeler tarafından gündeme getirilen en önemli konulardan biridir. Bu konuyla ilgilenen en önemli ülkelerden biri de Türkiye. Tabii ki karşı tarafta da Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi ülkeler var ve her biri kendi payında bu rekabeti kazanmak istiyor.
Türkiye, geçtiğimiz Kasım ayında Libya'nın başkenti Trablus'taki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile ‘Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası’ ve ‘Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’ olmak üzere iki anlaşma imzaladı.
Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası ile tarafların egemenliği ve eşitliğine karşılıklı saygı temelinde güvenlik ve askeri alanlarda iş birliğinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’na göre, Türkiye ve Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti, Akdeniz'de uluslararası hukuk kurallarından kaynaklanan tüm egemenlik haklarını veya yetkilerini kullandığı deniz alanlarının, bütün ilgili faktörler göz önünde bulundurularak adil ve hakça sınırlandırılmasının yapılmasını kararlaştırdı.
Ancak Türkiye ile Libya arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırası, Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi diğer ülkelerin tepkisini çekti.
Geçtiğimiz Çarşamba günü de Türk Deniz Kuvvetleri, Libya'da gerilimin tırmandığı bir dönemde Doğu Akdeniz'de harbe hazırlık eğitimi icra edeceğini ilan etmişti.
Mehr Haber Ajansı muhabiri bu konuya ilişkin olarak Türk uzman Ömer Fatih Özkan ile bir röportaj gerçekleştirdi.
İşte Özkan’ın verdiği yanıtlar:
1-Bilindiği gibi Türkiye, Deniz Yetki Alanları Mutabakatı ve askeri ve güvenlik işbirliği anlaşması olmak üzere Libya ile iki anlaşma imzalamıştır. Size göre Ankara’nın bu hareketten amacı nedir?
Türkiye’nin Libya ve Doğu Akdeniz’deki durumlara kayıtsız kalması, Ankara’nın jeopolitik ve jeostratejik konumunu doğrudan olumsuz etkileyecek bir durumdur. Bu nedenle Türkiye, Libya ile imzalanan Mutabakat Muhtırası ile Doğu Akdeniz’de güneybatı deniz sınırlarının bir kısmını belirledi. Anlaşma, Libya’nın Birleşmiş Milletler tarafından meşru kabul edilen otoritesi ile imzalandı ve imzalandığı tarih olan 27 Kasım 2019 tarihinden itibaren Libya’da meşru hükümet, Türkiye’nin de ciddi desteğiyle önemli kazanımlar elde etti. Türkiye ise bu tarz anlaşmalarla kendi kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinin sınırlarını belirleyerek başka ülkelerin bu bölgelerdeki ekonomik kaynakları çıkarmaya yönelik faaliyet yapmasını engellemek istiyor. Türkiye, bölgede Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Mısır’ın Türkiye’nin haklarını ihlal eden adımlarını kabul etmedi ve Libya ile imzalanan Mutabakat Muhtırası ile Doğu Akdeniz’deki haklarının bir kısmını uluslararası hukuk çerçevesinde garanti altına almış oldu.
2-Türkiye Deniz Kuvveteleri, birkaç gün önce Doğu Akdeniz’de TSK ile birlikte eğitim amaçlı olarak 'NAVTEX' ilan ederek tatbikat duyurusu yapmıştı. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Afro-Avrasya coğrafyasının merkezinde kritik bir konuma sahip olan Türkiye, "ana vatanda güvende olmak için, denizde güçlü olmak; dünyada söz sahibi olmak için, tüm denizlerde var olmak" mottosuyla Akdeniz’de de varlığını güçlendirmeyi amaçlıyor. Doğu Akdeniz tabanında yer alan enerji kaynaklarının paylaşımıyla ilgili sorunların yanısıra küresel ve bölgesel aktörlerin Kıbrıs, Suriye ve Libya’da nüfuz alanları oluşturma çabaları da buradaki önemli sorunların başında geliyor. Türkiye, uluslararası hukuku ihlal etmeden, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Dolayısıyla Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de attığı ve atacağı her adım bu çerçevede değerlendirilmelidir.
3- Türkiye’nin Libya’daki faaliyetleri komşu ülkelerle olan ilişkilerine nasıl bir etki bırakmıştır?
Türkiye, Libya'daki gelişmeleri Doğu Akdeniz'deki yaşanan gerilimlerden bağımsız olarak değerlendirmedi. Libya’da meşru hükümeti destekleyerek varolan ve haklı olarak siyasi çözümün darbeci Halife Hafter olmadan gerçekleşmesini amaçlayan Türkiye’nin Libya politikası, diğer tarafta Hafter’i destekleyen bölge ülkelerini rahatsız etti. Ancak Türkiye’nin de desteğiyle birlikte Trablus ve çevresini Hafter güçlerinden temizleyen meşru hükümet, Vatiyye Hava Üssü gibi birçok stratejik noktayı da ele geçirerek üstünlük sağladı. Türkiye’nin, Libya’da dengeleri değiştiren varlığı Hafter’i destekleyen ülkelerin planlarını bozdu.
4- Avrupa ülkeleri Libya’da Türkiye’yi neden rakip olarak görüyor?
Birbirinden tamamen farklı çıkarların çatıştığı Libya krizinde, meşru hükümete en etkili desteği veren ülke Türkiye oldu. Siyasi çözüm odaklı ancak meşru hükümetin yanında yer alarak politika üretip, dengeleri değiştiren hamleleri Türkiye’yi, Libya’da en güçlü aktörlerden birisi haline getirdi. Libya’da, Türkiye’nin krizin başından beri açıktan destek verdiği meşru hükümet, zafere ilerlerken Avrupa ülkelerinin Türkiye’yi rakip olarak görmesi normal bir durum.
5- Libya’yı, bölgesel ve sınır ötesi aktörlerin birbirleriyle rekabet edecek kadar önemli kılan nedenler nedir?
Doğu Akdeniz’in artan önemi ve Libya’nin zengin petrol rezervleri Libya’yı önemli kılan unsurların başında geliyor. Afrika’nın sahip olduğu potansiyel ile birlikte stratejik bir konuma sahip olan Libya’da küresel ve bölgesel birçok aktör varlığını güçlendirmeye çabalıyor. 9 yıldır süren iç savaşta bölge ülkeleri, istikrarın sağlanmasından sonra Libya’da oluşturulacak olan siyasi yapıyı kendi çıkarları çerçevesinde dizayn etmek istiyor. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İsrail, Rusya ve Fransa gibi devletler Hafter’i destekleyerek bu amaçlarına ulaşmak isterken başta Türkiye olmak üzere İtalya ve Katar meşru hükümeti destekliyor.
6- Libya’daki gelişmelerin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Libya’nın geleceği ile ilgili kesin bir öngörü ortaya koymak çok zor. Uzun bir süre Trablus çevresinde tırmanarak süren savaş sonrasında Hafter’in kaybetmesini Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletler kolay kolay kabullenemeyeceklerdir. Bu durumda krizin kısa bir sürede son bulması zor gibi görünmektedir. Ancak yaşanan gelişmeler sonrasında Libya’da makul ve kalıcı bir istikrarın sağlanabilmesi adına Hafter’i destekleyen ülkelerin politikalarını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Türkiye ise Libya’nın toprak bütünlüğünün ve siyasi çözüm umutlarının en önemli garantörü konumunda bulunuyor.