Öğrencilerine mizah dergisi Charlie Hebdo'da 2015 yılında yayımlanan Hazreti Muhammed'e (s.a.v) ve İslam'a hakaret içeren karikatürleri gösteren Fransız öğretmenin öldürülmesinin ardından ülkedeki yerel idareler resmi binalara bu karikatürleri yansıttı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise yaptığı bir açıklamada, Hazreti Muhammed'e yönelik karikatürleri yayınlamaktan vazgeçmeyeceklerini söyleyerek destek çıkmıştı.
Fransız hükümetinin bu saygısızca davranışına İslam dünyasından tepkiler yağdı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'da bu konuda sessiz kalmadı. Erdoğan yaptığı bir açıklamada, şunları kaydetti:
"Fransa'da Almanya'da yaşananlar tüm dünyanın gözleri önünde oluyor. fakat Batı özellikle Hristiyan dünyasına Musevilere sesleniyorum. Bizim dinimizde Hristiyan olmak suç değil, Hristiyanlara ve Musevilere sahip çıkıyoruz. Fransa'da Müslümanlara zulüm varsa oraya da sahip çıkalım diye dünya liderlerine sesleniyorum. Avrupa ülkelerinde İslam düşmanlığının veba gibi yayoldığını görüyoruz.
Fransa'da nasıl Türk markalı ürünler almayın deniliyorsa ben de buradan Fransız markalara iltifat etmeyin satın almayın diyorum."
Mehr Haber Ajansı son zamanlarda Doğu Akdeniz meselesi sebebiyle de gerilim yaşayan Türkiye- Fransa ilişkileri üzerine Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kaya ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Aşagıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:
1- Doğu Akdeniz’de aktif olan bir diğer aktörün de Fransa olduğu görülüyor. Sizce bölgede ABD ile Fransa arasında bir ittifak söz konusu mu?
Aslında ABD ve Avrupa Birliği arasında hem Akdeniz’de, hem de Rusya ve Ortadoğu’da bir rekabet olduğu doğru. Ancak gelişmeler gösteriyor ki Fransa bu noktada ABD ile birlikte hareket ediyor. Macron’un Cumhurbaşkanı olmadan önceki Rothshild geçmişi bunda etkili midir bilmem ama başta Almanya olmak üzere kimi AB ülkeleri Fransa’nın AB’nin etki alanlarında ve Doğu Akdeniz’de başına buyruk hareket etmesinden dolayı aşırı şekilde rahatsızlar.
2- Fransa'da Hazreti Muhammed'e (SAV) hakaret içerikli karikatürlerin yayınlanması ve Cumhurbaşkanı Macron'un bunları yayınlamaktan vazgeçmeyeceklerini söylemesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan Fransız mallarına boykot çağrısı yaptı. Siyasi kavgaların iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde nasıl bir etkisi olacak?
Öncelikle Macron’un Peygamberimize dönük bu tür yayınlarda ısrarcı olması en hafif tabiriyle akıl tutulmasından başka bir şey değildir. Macron’un Müslümanlar için kırmızı çizgi olan Hz. Peygamberle ilgili bu tür yayınlara sahip çıkmasını anlamanın, anlamlandırmanın imkânı yok. Bu kin, nefret ve düşmanlık işaretidir. Unutulmasın ki, onun bu yaklaşımı en başta kendisine ve Fransa’ya zarar verecektir.
Boykot çağrıları genel hatları itibariyle hedef ülkenin iç siyasetinde etkili olur. İçerde sorgulamaları mutlaka beraberinde getirir ancak İslam ülkelerine düşen görev her şeyden önce her alanda “kendi kendilerine yetme” mücadelesi vermeleridir. Asıl boykotlar işte o zaman etkili olur ve Macron gibi yangına benzin taşıyan sorumsuz ve kindar liderler aynaya bakmak zorunda kalırlar.
3- Macron'un İslam karşıtı tavrı Fransa'nın iç ve dış siyasetinde nasıl bir etkisi olacak?
Malumunuz geçtiğimiz günlerde Macron “İslam yapılandırılmalı” ve “İslam kriz içinde açıklamaları” yaptı. Bu doğrudan İslam’ın hedef alınacağını gösteren işaretlerdi. Bununla birlikte “Sarı Yelekliler” gibi protestolarla içerde sıkışan Macron, dış politikayı iç siyasete malzeme yapma yoluna gitti. Son tahlilde bütün bu olanlardan Fransa olumsuz olarak etkilenecektir.
Diğer taraftan bilindiği gibi Fransa’da hem bir öğretmen vahşice katledildi, hem de Nice ’da bir kiliseye saldırıldı ve üç insan da bir ibadethanede katledildi. Öncelikle bu terör saldırılarını kınıyor, lanetliyorum. Macron gibi sorumsuzca ifadeler kullanan liderlerin söylemleri maalesef bu türden vahşi terör eylemlerinin ve provokasyonların oluşmasına zemin hazırlıyor. Bu şekildeki yaklaşımlar fırsat kollayan, bir arada yaşama hedefine zarar vermek isteyen odakların ekmeklerine yağ sürüyor. Tabi ki Macron gibi liderlerin bu sorumsuzca tutumları, yapılan vahşice terör eylemlerinin açıklaması da olamaz.
Bir de şunu unutmayalım; Yeni Zelanda’da camiye saldıran terörist 51 Müslümanı katlettiğinde nasıl ki “Hristiyan terör” olarak nitelendirilmediyse, Fransa’da gerçekleştirilen terörist eylemler de “İslami terör” olarak nitelendirilemez. Terör terördür ve hepsi insanlık suçudur. Terörün dini, dili, ırkı, mezhebi olmaz. Kimden gelirse ve kime karşı olursa olsun hep birlikte karşısında durulmalıdır.
4- Türkiye ile Fransa arasındaki siyasi kavgaların iki Cumhurbaşkanı arasında yeni bir gerilime dönüştüğünü görüyoruz. Her iki taraf birbirini eleştiriyor. Hatta geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan "Sayın Macron, senin şahsımla daha çok sıkıntın olacak" ifadesini kullanmıştı. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu ifade edeyim; Biz iktidarın Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını korumak için yaptıklarını olumlu buluyor ama daha fazla adımlar atılması gerektiğini düşünüyoruz. Bununla birlikte bu iş şahsi bir mücadele alanı da değildir. Fransa’nın öteden beri yapmaya çalıştıkları Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarını hiçe saymaktır. Bunun yanında Macron akılla, mantıkla, hukukla, izanla, insafla bağdaşmayacak söylem ve eylemler içinde hareket ediyor. Ne diplomasi ne de ikili ilişkilerin dünü, bugünü ve yarınını dikkate alıyor, hassas davranmıyor. Züccaciye dükkânına girmiş fil gibi davranıyor. Bu durum tabi ki Türkiye ve Fransa arasındaki ilişkilere zarar verdi, böyle giderse de vermeye devam eder.
5- Türkiye ile Fransa arasında başta Libya ve Doğu Akdeniz olmak üzere birçok konuda görüş ayrılığı bulunuyor. Bundan sonra Ankara- Paris hattında nasıl bir seyir izlenecek?
Türkiye Akdeniz’de en uzun sınıra sahip ülke. Dolayısı ile Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarından vazgeçmesi mümkün değil. Hayat-memat meselesi bu. Türkiye bu noktada her şeyi göze almak durumunda. Sevilla Haritası gibi saçma-sapan dayatmalara boyun eğilmesi mümkün değildir. Herkes Türkiye’nin Akdeniz’e bakışını salt bir siyasi tartışma alanı olarak değerlendirmemelidir. Tabii ki Türkiye bütün bölgesel sorunlarını diplomasi ile çözebilecek birikime de sahiptir.
Bununla birlikte Fransa Libya’da, Doğu Akdeniz’de makul olanı kabul etmeli, dayatmalar içine girmemelidir. Bu noktada Libya’nın toprak bütünlüğü esastır ve BM nezdinde meşru hükümet Trablus hükümetidir. Ayrıca Fransa 1977’de İngiltere ile yaşadığı Manş’taki “Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesinde” nasıl ki kendisine yakın İngiliz adalarına kıta sahanlığı verilmemesi için mücadele ettiyse, bugün Türkiye’nin gerekçelerini anlamaya çalışmalıdır. Hatta anlamak zorundadır.