Rüya Fereyduni- İran'da 1979'da gerçekleştirilen İslam Devrimi 42. yılına girdi. Bu özel gün her sene İran’da halk tarafından kutlanırken bu sene de koronavirüs nedeniyle online olarak kutlanmaktadır.
İran Devriminin gerçekleşmesiyle birlikte egemenlik ve bağımsızlık konusunda büyük kazanımlar elde eden İran halkı, her zaman İslam dünyası ve özellikle Filistin halkının yanında olmaya çaba sarfetmiştir.
Mehr Haber Ajansı muhabiri İran İslam Devrimi zaferinin 42. yıldönümü münasebetiyle Türk Gazeteci-Yazar Ramazan Bursa ile bir röportaj gerçekleştirerek, devrimin bölgedeki gelişmeler üzerindeki etkilerini sordu.
İşte Ramazan Bursa'nın verdiği yanıtlar:
1- İran İslam Devrimi’nin zaferinden 42 yıl geçiyor. Size göre, Bu olayın bölgedeki mevcut gelişmeler üzerinde nasıl bir etkisi olmuştur?
İran İslam Devrimi, 20. Yüzyılın en önemli olaylarından biridir. İran’da İslam Devrimi’nin olması bölgedeki birçok denklemi sarstı ve bölgedeki dinamiklerin yeniden oluşmasını sağladı.
İkinci Dünya Harbi’nden önce bölgede hakim iki güç vardı; İngiltere ve Fransa. İkinci Dünya Harbi sonrası, SSCB’nin Ortadoğu’da etkinliğini artırması ile İngiltere ve Fransa yerini ABD’ye bırakmıştır.
ABD’nin bölgede üç amacı olmuştur; 1) Siyonist İsrail’in güvenliğini tesis etmek 2) Petrol ve diğer enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirmek 3) SSCB’nin bölgedeki etkinliğini azaltmak ve kırmak.
Truman Doktrini, ABD’nin Ortadoğu’yu da içine alan çevreleme politikasını hayata geçirdiği bir süreçtir.
ABD’nin, İran İslam Devrimi’nden önce Ortadoğu’da etkinliğini artırmasına neden olan iki olay göze çarpmaktadır:
1- İran petrollerini millileştiren Muhammed Musaddık’ın 1953’te bir darbeyle iktidardan indirilmesi.
Darbenin örgütlenmesindeki en önemli isim CIA ajanıdır.
Donald Wilber’ın 1954’te hazırladığı “İran Başbakanı Musaddık’ın Devrilmesi” başlıklı raporuna göre Amerika, Şah ve General Zahidi ile anlaşmış, Tahran’daki Amerikan elçiliği üs olarak kullanılmış ve İran ordusunda yer alan 123 askeri danışman darbede görev almıştır.
2- Süveyş krizi ve sorasında yaşananlar ABD’nin bölgede etkinliğine katkı sağlamıştır. 1952’de, darbeyle yönetimi devralan Cemal Abdunnasır, Batı ve İsrail karşıtı bir politikayı benimsemiştir. Abdunnasır’ın, İsrail’le mücadelede öne geçmek için doğu blokundan silah alması ABD ve Batı’yı kızdırmıştır. Mısır’ın kalkınması için Asuan barajını inşa etmek isteyen Abdunnasır, finansman için iki ülkenin kapısını çalmıştır; ABD ve İngiltere.
İngiltere ve ABD, doğu blokundan silah alması ve bu silahların İsrail’in güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle Mısır'ın finans talebine olumsuz yanıt vermiştir.
Abdunnasır, bu durum üzerine Süveyş’i millileştirdiğini ilan etti. Süveyş Kanalı üzerinde söz sahibi olan İngiltere ve Fransa, bu duruma itiraz etti ve Mısır’a karşı saldırıya geçti. BM’nin gündemine gelen bu saldırıya beklenmedik bir şekilde ABD ve SSCB ortak tavır almış ve saldırıya karşı çıkmıştır. Sonuç olarak İngiltere ve Fransa askerlerini Mısır’dan çekmek zorunda kalmıştır. Amerika ise Ortadoğu’da Batı’yı temsil eden tek güç olarak kalmıştır.
Böyle bir ortamda İran İslam Devrimi gerçekleşmiş, devrim ile birlikte İran’ın dış politika perspektifi tamamen değişmiştir. İran’ın dış politikasını belirleyen devrim ideolojisidir; ABD ile müttefiklik ilişkisi içinde olan İran’ın yerine ABD’nin Ortadoğu’daki tüm çıkarlarıyla mücadele eden, Batılı ülkelerin bölge politikalarını baltalayan, İsrail’in yok olmasını birincil hedef olarak kabul eden ve ilan eden bir İran gelmiştir.
İran İslam Devrimi, Ortadoğu’daki dengeleri etkileyen son yüzyılın en önemli siyasal ve sosyal olayıdır. İslam Devrimi, Amerika’nın Ortadoğu vizyonunu da etkilemiştir.
İslam Devrimi ile birlikte, ABD, İsrail ve antiemperyalist damar güçlenmiştir. İslam Devrimi, Sünni İslami hareketlere de ufuk bakımından olumlu katkılar sunmuştur. Ayrıca, bugün Ortadoğu’da Direniş Hattı olarak ifade edilen oluşum, İslam Devrimi’nin etkilerinden en önemlisidir.
İlaveten, İslam Devrimi’nin ortaya koyduğu “adalet, özgürlük ve halka dayalı İslam yönetimi” söylemi, Suudi Arabistan ve diğer Fars Körfez’ine kıyısı olan ülkeleri tedirgin etmiş, hiçbir seçimin olmadığı, halka dayanmayan bu rejimlerde kralların tehdit algısını en üst seviyeye yükseltmesine yol açmıştır.
2. İslam Devrimi'nin zaferinden sonra İran'ın önemli eylemlerinden biri Müslüman topluma dikkat etmek ve ezilen insanları, özellikle de Filistin mazlum halkını desteklemek olmuştur. Siz İran’ın Hamas’ı ve Gazze halkını destekleme yönündeki eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İran, İslam Devrimi ile birlikte “İsrail’i yok etmek, özgür ve bağımsız Filistin devletini kurmak” siyasetini benimsemiş, bu çerçevede Filistin direnişine ekonomik, siyasi ve silah yardımı yapmıştır.
Bugün Hamas ve diğer direniş gruplarının açıklamaları, İran’ın Filistin davasına verdiği desteği anlamak konusunda belirleyicidir.
Hamas Lideri İsmail Heniyye ve diğer önde gelen isimler, İran’ın Filistin davasına verdiği desteğin, mücadelelerinde belirleyici bir rolü olduğunu her zaman sitayişle ifade etmişlerdir.