Uluslararası Ticaret Uzmanı Prof. Hüseyin Asgari, Eski İngiltere başbakanının Suudi Arabistan'ın aşırıcılığın yayılmasındaki rolü hakkındaki ifadelerini doğrularken aynı zamanda İngiliz politikacıların Riyad'a yönelik ikili yaklaşımını da eleştirdi.

Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, 11 Eylül saldırılarının yıl dönümünde CNN sunucusu Fareed Zakaria tarafından Ukrayna’da düzenlenen Yalta Avrupa Strateji Forumu'nda, Suudi Arabistan’ın büyük petrol zenginliği ile aşırılıkçı ve tamamen geride kalmış bir İslam versiyonunun propagandasını yaptığını söyledi.

Blair, 11 Eylül saldırılarını ‘dünyayı değiştiren bir olay’ olarak nitelendirdi.

Tony Blair, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesiyle ilgili olarak, “ABD’liler, Afganistan'dan orada savaştıkları düşmanın 20 yıl sonra bile teslim olmayacağını anladıkları için ayrılmaya karar verdiler. Amerikalılar daha fazla bekleyemezdi; çünkü bitmek bilmeyen bir savaş yürütüyorlardı” ifadelerinde bulundu.

Ekonomist ve ABD'nin George Washington Üniversitesi’nin öğretim üyesi Prof. Hüseyin Asgari bu konuda Mehr Haber Ajansı’na verdiği demeçte, Tony Blair ile kısmen aynı fikirde olduğunu belirterek, Suudi Arabistan'ın İslam'dan yanlış bir mesaj ilettiğini ve İslam hakkında söylediklerinin İslam'ın ilke ve öğretilerinden tamamen farklı olduğunu söyledi.

1- Bilindiği üzere Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair Suudi Arabistan’ın büyük petrol zenginliği ile aşırılıkçı ve tamamen geride kalmış bir İslam görüşünün propagandasını yaptığını söylemiştir. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suudi Arabistan'ın İslam'dan yanlış mesaj verdiğini düşünüyorum. Suudiler, Al Suud’un mutlak egemenliğinin nasıl sürdürüleceğini düşünüyorlar. İslam din özgürlüğünü savunur. İslam'da yöneticiler topluma karşı sorumludur. Halbuki Suudi Arabistan’da bunun tam tersini görüyoruz.

İslam adaletten, barıştan, özgürlükten, hoşgörüden, ılımlı bir yaşam tarzından, yoksulluğun ortadan kaldırılmasından, çalışkanlıktan bahseder. Ancak bu mesajlar Suudi Arabistan tarafından iletilmiyor. Dolayısıyla kısmen Bay Blair’e katılıyorum.

2- Bazı dünya güçlerinin özellikle Ortadoğu'da jeopolitik çıkarlarını güvence altına almak için aşırıcılığı ne ölçüde kullandığını düşünüyorsunuz?

Dünya güçleri özellikle ABD, bireyleri veya kurumları terörist veya aşırılık yanlısı olarak etiketleyerek kendilerine onlarla savaşmaya veya onları öldürmeye izin veriyorlar. Onlar ayrıca bazı yöneticilerin ne kadar zalim ve yozlaşmış olursa olsun, istikrarın korunması için desteklenmesi gerektiği görüşünü davranışlarıyla da teyit etmektedirler. ABD'ye göre teröristleri kontrol etmek ve istikrarı korumak için bu tür yöneticilere ihtiyaç vardır. Bu nedenle, ulusal ve kişisel planlarını yürütmek için bu baskıcı yöneticilerle birlikte çalışabilirler. Böylece, sömürgeciliğin nasıl katılımcı sömürgeciliğe dönüştüğünü görüyoruz.

3 - Tony Blair, konuşmasında Suudi Arabistan ile ilgili bir gerçeğe atıfta bulunsa da hâlâ İngiltere'nin Suudi Arabistan gibi gerici bir devletle işbirliği yaptığını görüyoruz. Onun gibi liderler kendi söylediklerine inanıyorlarsa neden Riyad ile işbirliği yapıyorlar?

Sadece liderler değil, aynı zamanda eski politikacılar da bu Arap ülkelerinin yetkilileriyle işbirliği yapıyor.

Sorunuzun cevabı paradır. Onlar büyük para kazanmak için birlikte çalışıyorlar.

4 - ABD, terörizm ve aşırıcılıkla mücadele iddiasıyla 20 yıl sonra Afganistan’ı terkederken hâla bu ülkedeki aşırıcılık sorunu yerinde duruyor. ABD neden sözde terörizme karşı savaşında başarısız oldu?

ABD dünyadaki tüm insanları kontrol ederek onlarla savaşamaz.

Afganistan’da ABD esas olarak yolsuzluk yapan yozlaşmış kişilerle işbirliği yaptı. Bu kişiler yurtdışındaki banka hesaplarına büyük miktarda para yatırdılar. ABD bu olayları izliyor ama umursamıyor gibiydi. Amerikan şirketleri de o ülkede para kazandılar ve savaşın devam etmesi için lobi oluşturdular.

Afganistan halkı bütün bunları görüyordu. Dolayısıyla Kabil hükümetine güvenleri kalmamıştı.

Muhabir: Zehra MİRZAFERCUYAN