Dünya Kudüs Günü münasebeti ile Mehr Haber Ajansı'na değerlendirmelerde bulunan gazeteci-yazar Mustafa Yılmaz"Bütün İslam ülkeleri Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak tanıdığını ilan etmelidir"dedi.

İslam Devrimi zaferinden önce Filistin’de ve bölgenin diğer yerlerinde faaliyet gösteren grupların çoğu “Arap Milliyetçiliği”ne dayanıp bunu faaliyetleri için bir destek olarak görüyordu. Aslında onlar bunun Arap milletleri ve orduları arasında bir nevi tür uyum, koordinasyon ve yakınlaşma sağlayacağına inanıyordu. Dolayısıyla bu konu tek başına direniş yolunda büyük bir mesele haline gelmişti. Çünkü böyle bir tutum “Siyonizm-İslam” çatışmasının “Arap-İsrail” çatışması haline gelmesine neden oldu.

Öte yandan İslam Devrimi zaferinden önce ABD, İslami bir kimlik olarak işgal altındaki Kudüs’ü gözden düşürmeye odaklanmıştı.
Bütün bunlara rağmen Devrimin zaferinden sonra, bölgedeki direniş gruplarının durumu tamamen değişti. Bir “İslami direniş söylemi” oluşturuldu. Bundan sonra İran İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu İmam Humeyni mübarek Ramazan ayının son Cuma gününü, Filistin meselesinde ulusal-İslami bir olay olan "Kudüs Günü" olarak adlandırdı ve böylece Kudüs’ün sadece Arap dünyasına değil, tüm İslam dünyasına ait olduğu mesajını verdi.

Kudüs günün adlandırılması sıradan bir adlandırma değil, stratejik, amaçlı ve değerli bir eylemdi. Son 40 yıldaki gelişmelere bakıldığında tüm bu gelişmelerin gidişatının "İslami direniş söylemi" üzerine kurulu olduğu açıkça görülmektedir.

ABD ve Siyonist Rejim başta olmak üzere yabancı güçler, sırf bu söylemi yok etmek için terör örgütü IŞİD’i oluşturdu; ardından Suriye'de bir iç savaş başlattı. Sonunda da hedeflerine ulaşamadılar.

Genel olarak “Kudüs Günü”, İslam Devrimi zaferinden sonra oluşan bu "İslami direniş söylemi"nin kalbinden doğmuştur ve artık İsrail'e karşı mücadelede siyasi ve dini bir model haline gelmiştir.

Mehr Haber Ajansı “Dünya Kudüs Günü” münasebetiyle gazeteci-yazar Mustafa Yılmaz ile bir röportaj gerçekleştirdi.

1- Sizce uluslararası kurumlar, Filistin’deki insan hakları konusunda ne kadar başarılı olabilmiştir? Eğer başarılı olmuşlarsa neden Siyonist Rejim’in insan hakları karşıtı tavırları sürüyor?

Filistin bugün Müslümanların en çetin imtihanıdır. Filistin ve Kudüs İslam dünyası açısından bir turnusol kağıdıdır. Müslümanların yeryüzünde olup bitenler karşısında nerede durduğunun, kimlerle olduğunun ve neye hizmet ettiğinin en önemli göstergesidir. Maalesef islam ülkeleri yöneticileri bu çetin imtihanda, Filistin imtihanında sınıfta kalmışlardır. Sadece bir örnek vereyim: İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) .bundan tam 54 yıl önce Kudüs'ü, Mescidi Aksa'yı korumak üzere kuruldu. Ama kınamaktan öte hangi somut yaptırım hayata geçirildi. Kınamaktan ödeye geçmeyen bu tavır her geçen gün daha da pervasızlaştırmaktadır. Nitekim müslüman en kutsal ayında, en kutsal mabedi olan Mescidi Aksa'ya saldırıyı alışkanlık haline getirmiş olması başka türlü açıklanamaz. çok net söylüyorum israil laftan değil yaptırımdan anlar, güçten anlar.. 

2- Size göre, Filistin haklarının ihlal edilmesinde en çok hangi hükümetler rol oynamaktadır ve bunun sebebi nedir?

Bence bütün İslam ülkeleri büyük oranda bu ihlallerin yaşanmasından sorumludur. Ancak elbette en büyük sorumluluk  İsrail ile normalleşmeyi normal kabul edenlerindir.  İsrail'in insanlık dışı baskı, zulüm ve ihlalleri ortada iken İsrail ile ilişkileri geliştirmek ve güçlendirmek için sıraya giren ülkelerdir. Hepimizin kabul etmesi lazımdır ki, İsrail ile normamlleşmek Filistin ile anormalleşmektir. Mevcut ortamda ve bütün dünyanın gözü önünde Gazze'de Kudüs'te yaşanan insanlık ihlallerine rağmen İsrail ile geliştirilecek her ilişki, kurulacak her diplomatik temas onu daha da cesaretlendirecektir. 

3- İran ve Türkiye'nin Filistin halkının haklarının korunması için hangi adımları birlikte atmaları gerektiğini düşünüyorsunuz?

Açıktır ki, Kudüs bugün öncülüğünü Siyonizmin yaptığı küresel bir kuşatma ile karşı karşıyadır.

Bu küresel kuşatmaya karşı ancak küresel bir direnişle, küresel bir intifada ile karşılık verebiliriz.

İhtilaflarımızı, farklılıklarımızı kaşıyarak değil ittifaklarımızı güçlendirerek bu kötü gidişi engelleyebiliriz.

Bu yüzden zaman süslü laflar söyleme zamanı değil. Kudüs’ün kurtuluşunu gerçekten istiyorsak süslü laflara değil güçlü icraatlara ihtiyacımız var.

Kısa vadede,
- Bütün İslam ülkeleri Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak tanıdığını ilan etmelidir.
-İslam ülkeleri resmi veya gayri resmi İsrail ile bütün askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik ilişkilerini kestiğini açıklamalıdır.
-Tüm bölge ülkeleri hava sahalarını israil'e ait tüm uçuşlara kapatmalıdır.

Uzun vadede ise;
İslam ülkeleri ortak para birimine geçilmelidir.
İslam ülkeleri savunma teşkilatı kurulmalıdır.
İslam birleşmiş milletleri kurulmalıdır.