Astana görüşmeleri, Suriye'de kalıcı barışın sağlanması için en kritik girişimlerin başında geliyor.
Kazakistan'ın başkenti Astana geçtiğimiz ayda Suriye hükümetinin de katılımıyla dörtlü format görüşmelerine ev sahipliği yaptı.
20-21 Haziran'da yapılan görüşmelerin sonunda İran, Rusya ve Türkiye ortak bildiri kabul etti. Üçlü ortak bildiriye göre İran, Rusya ve Türkiye, Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin normalleşmesine yönelik yol haritası hazırlamak ve İdlib'deki gerilimi azaltmak için aktif çabalarına devam edecek.
20. tur görüşmelerinde Rusya, Türkiye, İran ve Suriye'nin savunma bakanlıkları ve istihbarat servisleriyle koordinasyon içinde Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesine yönelik yol haritası hazırlama sürecinin ele alındığının belirtildiği ortak bildiride, "Dışişleri bakanlarının 10 Mayıs 2023'te ve savunma bakanlarının 25 Nisan 2023'te Moskova'da yaptığı dörtlü toplantıda varılan mutabakatların hayata geçirilmesi için bu yöndeki aktif çabaların sürdürülmesinin önemi vurgulandı" dendi.
Mehr Haber Ajansı'na konuşan Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal, Suriye konulu Astana Süreci'nin kazanımlarını anlattı. Aşağıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:
1-Astana Süreci tüm farklı görüşlere rağmen İran, Türkiye ve Rusya arasındaki işbirliğin simgesidir. Çünkü bu süreç, üç ülkenin de Suriye'deki gelişmeler konusunda ciddi fikir ayrılıkları yaşandığı bir dönemde başladı. Astana Süreci'nin kazanımları nelerdir?
Astana Süreci 2016 yılında başladı ve bu süreç başlangıçta en büyük kazanımı Türkiye, İran ve Rusya arasında Suriye meselesinden dolayı herhangi bir silahlı çatışmayı önledi. Bu tek başına çok büyük bir başarıydı. Çünkü böyle bir ihtimal vardı. Bunun da Türkiye’nin izlediği yanlış politikalardan oldu. Türkiye’nin ABD’nin amaçladığı Suriye’de rejim değiştirmek politikası maalesef yanlış bir politikaydı. Tabii bu konuda İran’la karşı karşı ya gelmedik ama Türkiye 2015 yılında bir Rus uçağını düşürdü. Bütün bunların çok tehlikeli yere sürüklendiğimizi gösteriyordu. 2016’daki darbe girişiminden sonra hükümet dış politikasında önemli değişiklere gitmeye başladı. Ama bu değişiklikler başlangıçta çok sınırlı kaldı. Sonraki yıllarda daha büyük değişiklikler oldu ve Türkiye, çevresindeki bütün ülkelerle kavgalı ilişkisine son verdi. Suudi Arabistan, Mısır ve BAE ile ilişkilerini düzeltti. Rusya ve İran ile de ilişkilerimiz fevkalade hale geldi. Astana Süreci Rusya, İran ve Türkiye arasında bir silahlı çatışma olasılığını büyük ölçüde ortadan kaldırdı ama yok etmedi, mesela 2020 şubat aylarında Türkiye ve Rusya arasında İdlib meselesinden dolayı neredeyse bir çatışma ihtimali ortaya çıktı. Astana platformu başlangıçta sınırlı kazanımlar sağladı. Benim görüşüm şu ki eğer başlangıçtan itibaren Suriye de bu platforma dahil edilseydi ve Türkiye oradaki yönetim değişikliğinden vazgeçseydi Astana Sürecinin kazancı çok daha katlamalı olurdu. Şu anda bu noktaya gelinmiş oldu ve bu çok sevindirici birşey. Geçen sene Erdoğan ile Putin arasında Soçi’de yapılan görüşmelerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’nin dış politika değişikliğini anons eden bir açıklaması oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’in kendisine terörle mücadelesinde en doğru yolun Suriye’deki yönetimle işbirliğinden geçtiğini ve kendisinin de artık bu görüşte olduğunu ve gerekirse Esad ile el sıkışmasının söz konusu olduğunu açıkladı. Daha sonraki açıklamalarında da bunu teyit etti. Astana platformu şimdi belki bir ivme kazandı. Önce Suriye, Türkiye ve Rusya’nın katılması düşünülen toplantılara daha sonra Erdoğan’ın isteği ile İran da katıldı. Şuan ben Astana platformundan ümitliyim. En son toplantıda epeyce olumlu sonuçların çıktığı kanaatindeyim. Fakat bu platformun en son bildirisinde sorunlar olduğu kanaatindeyim. Bu Astana platformunun bildirisinde siyasi çözümden bahsediliyor. 8. Maddesinde de detaylı bir şekilde anlatılıyor. Bence bu madde bu platforma zara verecek. İnşallah böyle olmaz. Anayasal yapısının değiştirilmemesi önemlidir oysa 8. Maddeden itibaren Anayasal yapısının değiştirlmesine işaret ediliyor. Suriye’nin yeni anayasaya ihtiyacı yok. Suriye üniter yapıda bir devlet ve bu yapının devam etmesi lazım. Anayasanın değişmesi oradaki terör örgütlerin varlığının meşruiyet kazanmasına yol açar. Bu, Türkiye’nin de zararına. Eğer bu maddenin Türkiye’nin isteğiyle bu bildiriye konulmuşsa demek ki Türkiye’nin dış politikasında düzeltmeler var ama henüz tamamen düzelmemiş. Suriye’ye yeni bir anayasanın getirilmesine çalışmak beyhude bir çabadır. Siyasi çözüm ne demek? Kimlerle siyasi bir çözüm yapılacak? İdlib’deki terör grupları ile mi ya da cihatçılar diye Suriye’ye sokulan gruplarla mı? Kimle yapılacak? Dışarıdan dayatılan anayasa değişikliği o ülkelere felaket getirmiş. Bunun en kötü örneği Irak’tır. Ama yine de Suriye’nin Astana platformuna dahil edilmesi olağanüstü bir başarı. Ve bu konu liderler zirvesinde ele alınabilir. Türkiye açısından şu konular önemli olmalı: 1. Suriye hükümetinin bütün topraklarına egemenliğin sağlaması. 2. Sığınmacıların geri gönderilmesi 3. Türkiye’nin kontrol altına tuttuğu topraklardan çekilmesidir.
2-Türkiye-Suriye ilişkileri normalleşme sürecine girmiş durumda ve her iki ülke barış istiyor. Ama bu süreç yavaş ilerliyor, çünkü iki komşu ülke de birbirine tam olarak güvenmiyor. Türkiye-Suriye normalleşmedeki en önemli sorunlar nelerdir?
Türkiye'nin siyasi çözüm yani anayasal değişikliği konusundan vazgeçmesi lazım. Bu Türkiye’nin menfaatine değil. Türkiye’deki sığınmacıların geri dönüşü ve burada doğan yeni çocukların ve burada yapılan evliliklerin tespit edilmesi lazım, çünkü bunlardan Suriye hükümetinin haberi yok. Türkiye’nin Suriye’den geri çekilmesi de takvime bağlanması lazım. Tabii Türkiye’nin o toprakalardan çekildiğinde oraya PKK yerleşmemelidir. Ayrıca Adana mutabakatının yeniden güncellenmesi ve yürürlüğe girmesi gerekiyor. PKK, YPG ve SDG gibi Suriye uzantıların yazılması ve tespit edilmesi şart. Suriye’ye karşı terör faaliyeti gösteren cihatçı grupların da yazılması gerekiyor. Zaten İdlib’de olanlar Türkiye tarafından da terör grubu olarak kabul ediliyor. Burada Suriye’nin önceden çıkardığı af yasalarının kimlerin yaralanacağının tespit edilmesini sağlamak ve böylelikle Türkiye’nin desteklediği grupların da tasfiye edilmesi lazım. Bunlar Suriye’ye entegre olabilirler ya da silahlı kuvvetlerin parçası olabilirler. Teröre karşı ortak mücadele edilirse sorunlar çözülebilir. Türkiye’de bunlara karşı Suriye’den KKTC’nin tanımasını isteyebilir. Türkiye-Suriye normalleşmesinin yavaş gitmesi iyi değildir. Provokasyonlar olabilir. Başta Amerika olmak üzere oradaki istihbaratlar provokasyonlar çıkarabilirler.
3-Suriye krizinin başlaması ve Ankara ile Şam arasındaki sorunların ardından Tahran hükümeti her zaman uzlaşmadan yanaydı. İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinde İran'ın rolü nasıl olabilir?
İran’ın Suriye yönetimi üzerinde bir nüfuzu var. Dolayısıyla İran’ın hafife alınmayacak ciddi bir rolü var. İran bu rolünü kullanacağını da düşünüyorum. Buradaki sorun taraflar arasındaki güven eksikliği. Onu da hızla aşmak lazım. Biz Türkiye olarak 2011’de yanlış yaptık bu yanlışa da ısrar ettik Allah’tan bu yanlıştan geri döndük. Şimdi de düzeltmek zamanı. BM Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı karının ne olacak diye düşünmemiz gerekiyor. BM’nin kararı Allah’ın kelamı değil. BM’nin aldığı kararlara ülkelerin hepsi uyuyor mu? Mesela BM’nin KKTC kararına biz uymuyoruz peki neden Suriye konusunda tanrı kelamıymış gibi uymamız gerekiyor.
4-Bildiğiniz gibi son Astana bildirisinde İsrail'in Suriye'ye yönelik devam eden askeri saldırıları kınandı. Bildirinin bu bölümü ne anlama geliyor. Türkiye’nin görüşü değişti mi?
Artık Suriye’deki yönetimi devirme politikası olmadığı için Türkiye de İsrail konusunda böyle bir görüşe sahip. Artık Türkiye de İsrail’in saldırılarına karşı. Türkiye 2011 yıllarında Suriye yönetimine kim zarar veriyorsa iyi yapıyor diyordu, ancak Ankara’nın Şam politikası değiştiği için İsrail'in Suriye’ye yönelik saldırılarına karşı.