Son yılların en kritik NATO zirvelerinden birine Litvanya’nın başkenti Vilnius ev sahipliği yaptı. Zirvenin en önemli konu başlıklarından biri de, Türkiye’nin uzun zamandır veto ettiği İsveç’in NATO üyeliğiydi.
Bilindiği üzere sadece bölgede değil Kuzey Kutbu'nda da Rusya karşı cephe kurmak isteyen NATO devletleri için İsveç'in üye olması konusu önemliydi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyıp Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliğini, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’nin önünün açılması şartıyla onayladı. Peki Türkiye, İsveç için yeşil ışık yakarak ne kazandı?
Mehr Haber Ajansı bu konu ile ilgili Uluslararası İlişkiler Uamanı Prof. Dr. İlhan Uzgel ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Aşağıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:
1- Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği konusu ara sıra Türk siyasetçiler tarafından gündeme getirilyor. Sizce Erdoğan’ın “Önce AB'de önümüzü açın, biz de İsveç'in önünü açalım” şeklindeki sözleleri rafa kaldırılan AB üyeliği sürecinin yeinden Ankara’nın gündeminde yer alacağına mı işaret ediyor?
Avrupa Birliği üyeliği yalnızca Türkiye’nin isteği ile ilgili bir konu değil. Uzun bir süredir Avrupa Birliği Türkiye’nin üyeliği konusuna negatif bakıyor. Türkiye’yi daha çok bölgesel konularda işbirliği yapılacak bir ülke olarak görüyor.
Erdoğan hükümeti de AB üyeliği konusunda istekli değil. Bunu daha çok bir politik manevra olarak kullanıyor.
Kamuoyuna, İsveç’in NATO üyeliğine vetoyu kaldırmasının karşılığında AB üyelik konusunu canlandırdığı imajını yaratmaya çalışıyor. Yoksa, NATO genişlemesi ile Türkiye’nin AB üyelik süreci arasında herhangi bir ilişki yok ve bunu Erdoğan ve yakın çevresi de gayet iyi biliyor.
2-Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakması ve son günlerde Azov taburu komutanlarının Zelenskiy'le Ukrayna'ya dönmesine izin verilmesi Ankara’nın Batı’ya yakınlaşma çabası olarak değerlendiriliyor. Siz bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan seçim sonrasında değil, daha öncesinden Batı’ya yakınlaşmaya çalışıyordu. İsrail ve diğer ABD müttefikleriyle arasını düzeltmesi, Doğu Akdeniz’de daha uyumlu bir siyasete yönelmesi, Ermenistan ile normalleşme sürecini başlatması, bu "Batı’ya dönüşün” parçalarıydı. Zelensky’nin Türkiye’ye NATO zirvesi öncesi davet edilmesi, Azov komutanlarının anlaşmaya aykırı olarak gönderilmesi Batı’ya ve Rusya’ya mesaj niteliği taşıyor. Türkiye küresel sistemdeki gerilimli ortamda yerini daha açık belli ediyor.
3- Sizce İsveç’nin NATO üyeliği karşısında Türkiye F16’ları alabilecek mi?
İsveç’in NATO üyeliği ile Türkiye’nin ABD’den F 16 savaş uçağı alması normal koşullarda birbiriyle ilişkili konular değil. Sonuçta, bir ülke NATO gibi bir uluslararası kuruluşa, bir savunma örgütüne üye olmak istiyor. Türkiye ise ABD’den eskiye hava filosunu yenilemek için (F 35 projesinden atıldığı için aynı zamanda) F 16 almaya çalışıyor. Ama siyasetin ve ikili ilişkilerin geldiği noktada, Erdoğan yönetimi her konuda pazarlıkçı bir anlayışı benimsediği için, bu kez ABD de en azından Kongre engelini aşabilmek için İsveç’in NATO üyeliğine Türkiye’nin vetosunu kaldırması karşılığı gibi bir önkoşul getirdi.
Bu durumda bile, F 16 satışına istekli olan Yönetim’in Kongre’yi ikna etmesi gerekecek. Ama Türkiye bir NATO üyesi, tabii ki zaman alsa da F 16 uçaklarını satın alacak, ve İsveç de NATO’ya üye olacak. Her iki taraf da bu dönemde ellerindeki pazarlık kozlarını kullanmayı, hazır ellerinde koz varken bunları kullanmayı tercih ettiler.