Yayınlama Tarihi: 7 Temmuz 2024 - 13:39

İran tarihi dokusuyla görülmesi gereken bir ülke, tanınması ve bilinmesi gereken bir kültür.

16-23 Haziran 2024 tarihleri arasında Ulusal Kanal Gönüllüleri Avrupa Temsilciliği tarafından düzenlenen İran gezisine eşimle birlikte katıldık. Gezi aslında nisan ayında yapılacaktı. Ancak İsrail-İran gerilimi nedeniyle Türk Hava Yollarının İran uçuşlarını kapatmasıyla birlikte haziran ayına ertelenmişti. İran gezisine çıkmadan önce arkadaş çevrem ve akrabalarla yaptığımız sohbetlerde İran’a gideceğimizi söyleyince herkes tarafından büyük bir verildi. Ne işiniz var İran’da? Gerici ülke, hapse atarlar sizi, bombalar patlıyor vs.

Tabi bizden geri adım gelmedi ve İran yolculuğu başladı. İstanbul-Tahran uçağıyla 2 saat 30 dakikalık yolculuk sonrası Tahran İmam Humeyni Havaalanına indik. İlk kez Türkiye’nin doğusuna bir ülkeye seyahat ediyorduk. Gerçi savaş öncesi 2009-2010 yıllarında Suriye’de Halep, Hama, Humus, Şam gibi kentlere seyahat etmiştik ama İran daha başka kültür gibi geliyordu. Hafif bir tedirginlik vardı. Ancak pasaport polisinin Türkçe “Merhaba” şeklinde hitap etmesi içimize su serpti. Aklıma Batılı ülkelere yaptığım seyahatlerdeki pasaport polisleri geldi. Onlardaki sorular ise “Neden geldin? Kaç gün kalacaksın? Dönüş uçak biletini göster. Kalacağın oteli göster vs.” Hatta ve hatta Frankfurt havaalanında pasaport kontrolünden sonra arka planda bekleyen Alman polisleri beni yanlarına çağırarak “Cash-Cash” diye nakit para sordular.

Tahran'da Şiraz'a uçtuk

İran seyahatimiz Tahran ile başladı ama ilk yine İran Havayollarına ait uçakla İran’ın güneyindeki Şiraz’a hareket ettik. Bu arada İran Havayollarının bizim Pegasus, Anadolu Jet, Ajet gibi firmalardan daha iyi olduğunu belirtmek gerekiyor. Şiraz’a indikten sonra Şiraz’ın ünlü şahsiyetlerinden Sad-i Şirazi ve Hafız-ı Şirazi’nin mezarlarını ve onlar için yapılmış doğal alanları ziyaret ettik. Kerim Han’ın Şiraz’a neler kattığını şehri gezerken şahit olduk. Vekil Camii’nin muhteşem mimarisi ve görsellerine hayran kaldık ve tabi ki Şiraz’ın kapalı çarşısı alışveriş açısından oldukça keyifli dakikalar geçirmemize neden oldu. Şiraz meydanda fotoğraf çektirirken Şirazlı genç kızların ekibimizdeki kadınlara olan ilgisi, tanışmak ve konuşmak istemeleri ve hatta beraber fotoğraf çektirmeleri oldukça sıcak dakikalara şahitlik yaptı. Şirazlı esnafın bazılarının alışverişte Türkçe cevap vermeleri oldukça önemliydi.

Şiraz’ın ardından Yezd kentine hareket edildi. Yezd Zerdüştlerin merkezi. Ateş tapınağını gördük. Zerdüştlerin ölülerini doğaya bıraktıkları Issız Tepeleri ziyaret ettik.  Ve Persepolis Antik Kentine gittik. Yezd kentinde akşam yemeklerini oldukça güzel bir lokantada müzik eşliğinde aldık. Ailelerin de olduğu, kadınlı erkekli masaların olduğu lokantada oldukça seviyeli bir eğlence mevcuttu. Sahnedeki erkek şarkıcı Türk grubu görünce İbrahim Tatlıses’in Mavi-Mavi şarkısını Farsça söyledi. Ve bizim gruba oldukça samimi konuşmalar yaptı.

Türkiye'den geldiğimizi öğrenince...

Yezd sonrası en çok görmek istediğim İsfahan kentine hareket ettik. İsfahan Selçuklu Devletine başkentlik yapmış, döneminin önemli şehirlerinin biri olarak yeşilliği, temizliği, geniş caddeleri ve modern mimarinin de olduğu bir kent olarak karşımıza çıktı. Melikşah’ın, Alpaslan’ın Nizamülmülk’ün gezdiği sokaklarda dolaştık ve onların mezarlarını ziyaret ederek dualar okuduk. 17. yüzyılda Şah Abbas tarından yaptırılan İmam Cami (Mescid-i İmam) ve Şeyh Lütfullah Camii ile Ali Kapu Sarayı (Ali kapu: Bâb-ı Âli) ve onların hepsine ev sahipliği yapan Nakş-ı Cihan Meydanında hem gündüz hem gece oldukça keyifli dakikalar geçirdik. Meydanın dört bir tarafını saran dükkanlar dönemin alışveriş merkezi olduğunu ve İsfahan’ın kalbinin attığı yer olarak nitelendirilebilir. 33 Gözlü Köprü, Çehel Sütun Sarayı İsfahan’da görülen yerler arasında hafızamıza eklendi. Yine bu meydanda İranlı kızların ekibimizin kadınlarıyla fotoğraf çektirmek istemeleri, diyalog kurma çabası, alışveriş yaparken esnafın Türkiye’den geldiğimizi öğrenince samimi ve içten davranmaları keyifli dakikalar geçirmemize neden oldu. Tabi bu arada Salzburg’da kaldırımdan yürürken kasten omuz atan Batılı adam ile Montrö’de kısa mola verdiğimiz bir yerde hemen arkamızda yapılan ve bir adamın genç bir delikanlıya “Türklerin ve Müslümanların ne kadar kötü” olduklarına dair İngilizce konuşması aklıma geldi. Tabi bu örnekleri çoğaltmak oldukça mümkün. Riga’da toplu taşıma aracında sadece eşim ve bana bilet sorulması, yeşil pasaport sahibi olmamıza rağmen Tallinn’de otobüse binerken bilet ve kimlik kontrolü yapan kişinin bizden vize sorması ve onu yeşil pasaport konusunda bilgi sahibi yaparken neler yaşadığımız da cabası.

Tarihe tanıklık eden insanlar

Son gün Tahran ve Sadabat Sarayı ile Gülistan Sarayı. Sadabat Sarayı 8 Temmuz 1937’de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imzalanan anlaşmanın yapıldığı Saray. Muhteşem bir doğa ve onun içinde tarihe tanıklık eden insanlar. Gülistan Sarayı ise aynalı salonlarıyla Kaçar Hanedanı’nın ikamet ettiği oldukça güzel bir saray. Ardından benim özel isteğimle ve sadece benim gittiğim Humeyni’nin mezarının olduğu alan. Siyaset bilimi akademisyeni olarak bir döneme ve bir ülkenin kaderine damgasını vuran kişinin anıt mezarını görmek istemem sanırım oldukça normal olmalıdır.

Batı'nın hedefindeki iki ülke: Türkiye ve İran

İran tarihi dokusuyla, nüfusunun bir bölümünün Türk olduğu, yüzyıllarca Türk hanedanların hüküm sürdüğü bir ülke olarak Türk devlet geleneğinden nasibini oldukça fazla almış ve Türkiye ile yüzyıllardır savaşmayan ama bölgesel güç mücadelesinde oldukça çetin bir rakip olarak bizim ilgi göstermemiz gereken bir ülke olduğunu düşünüyorum. İran ve Türkiye Batı’nın Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında sirayet edemediği ülkelerdir. Başka ABD olmak üzere emperyalist ülkeler kendi ekseni dışında hareket eden Libya, Mısır, Suriye, Irak gibi ülkelere rejimlerini bahane ederek Arap Baharı adını verdikleri “Kara Kışı” getirmelerine rağmen, Suudi Arabistan, BAE, Katar gibi daha katı rejimlere kendi eksenlerinde ve kendi hegemonyalarında olması sebebiyle dokunmamışlardır. Türkiye ve İran da Batı merkezli hareket etmediği için hedefte olmuş, Türkiye’ye PKK ve FETÖ Terör örgütleri, İran’a ise mevcut rejimi yıkacak faaliyetler ile ekonomik ambargolar vasıtasıyla etki etmeye çalışmışlardır. İran görülmesi gereken bir ülke, tanınması ve bilinmesi gereken bir kültür diyebilirim.

Geziye katılanlar ne dedi?

Murat Akbaba

Raif Tankut Ünal (İZMİR): Batı'nın etkisinde kalmayın

Ulusal Gönüllülerin bu İran gezisine İzmir'den katıldım. İran gezisinin programı çok doyurucu, çok bilgilendirici oldu. En önemlisi de yabancı basın, yerli basının dediği gibi değil, kesinlikle burası çok güvenli ve bana göre modern bir ülke. Ufak tefek şeyleri olabilir ama bu onların iç meselesidir ve zaman içinde bunları halledecekleri görülüyor. Ambargonun verdiği zararlara büyük bir direnç ve mücadele olduğu görülüyor. Rahat, istediğiniz saatte, istediğiniz şekilde dolaşabilirsiniz. Kadınlar için de çok rahat bir ülke. Güvenli, temiz. Dikkatimi çeken en önemli nokta sokaklarda en ufak bir kirlilik görmedim. Tek bir izmarit bile görmedim. İnsanlar cana yakın, yardımsever. Herkes burayı görmeli. Batı'nın propagandaları etkisinde kalmasınlar. Çok farklı bir ülke.

Ülker Ünal (İZMİR): Her ayer ayrı güzel

İran gezimizden çok memnun kaldım. Her türlü ilgi, alaka, hat safhada. Güzel otellerde kaldık. İran'da rahat geziyoruz. Herhangi bir kısıtlama yok. İnanılmaz tarihi yerler gördük. Şiraz, Tahran, Kaşan, İsfahan… her yer ayrı bir güzel. Müzeleri dolaştık. Bilgimiz, görgümüz arttı. İyi ki gelmişiz.

Melahat Akkaya (İZMİR): Bütün gezilere katılın

Gerçekten çok şaşırdık. Çok memnun kaldık. Harikaydı. Kaldığımız oteller mükemmeldi. Bizim için hiçbir baskı yok, örtüme konusunda. Gayet rahatız. Gerçekten herkese tavsiye ediyorum. Mutlaka Ulusal Kanal aracılığıyla yapılan bütün gezileri katılmanızı yürekten istiyorum. Bütün kaldığımız oteller çok güzeldi. Otobüsümüz güzeldi. Dostluk çok güzeldi. Sevgi paylaşımı çok güzeldi. Gerçekten hayallerimizdeki gibi güzel bir tur oldu.

Mustafa Akkaya (İZMİR): Geze Geze bitiremedik

Ramazan Bayramı’nda Tebriz'e gidelim diye düşüncemiz vardı. Daha sonra Ulusal Kanal'da İran gezisini reklamını gördük. Gezi gerçekten çok güzel, harika geçti. Gezdiğimiz yerler muhteşemdi. İran tarihsel ve kültürel olarak çok güzel. İnsanları da öyle. İki sene sonra İran çok daha iyi yerlerde olacaktır. Komşumuz olan bu güzel ülkeye sanki dünyanın en uzak noktasındaymış gibi bakıyoruz. Burası yanı başımızda. Nüfusunun bir bölümü Türk. Dili, dini, kültürü bize benziyor. Size bu görüşlerimi paylaştığım yer İsfahan. En büyük meydandayız. Burası ilk zamanlar dünyanın en büyük meydanıydı. Daha sonra Çin’deki Tianenen meydanı aldı yerini. Burası ikinci sıraya düştü. Geze geze bitiremiyorsunuz. Bir baştan girdiğinizde, öbür baştan çıkıncaya kadar saatler alıyor.

Rafet Tosun (LONDRA): Gözlerime inanamadım

Balkan gezilerinden sonra bir de İran gezisi yaptık. Çok mutluyuz. Tarihi eserlerini çok iyi korumuşlar. Ağzımız açık kaldı. Ben şahsen inanamadım. Gözlerime inanamadım. Bu kadar düzgün olmasını beklemiyordum. Tarihi binaların korunmasına hayretle şahit olduk. Çok iyi bir tur oldu. Çarşısı, pazarı güzel. İnsanlar mutlu gibi görünüyor. Böyle bir İran'la karşılaşmayı beklemiyordum. İnsanlar burada çok rahat.

Ersin Talun (ANKARA): Tereddüt etmiştik

Önce biraz herkes gibi tereddüt ettik ama geldiğimizde çok memnunuz. Burası çok güzel bir ülke. İnsanları yiğit. Aynı Türkiye gibi çok rahat geziyoruz. Kadınlar, geceleri bile rahatlıkla dolaşabilirler. Herkese öneriyorum. Buradan çok memnun ayrılıyoruz. Burası Sultanahmet Camisi'nden bin kat güzel camilerle kaplı. Parkları muhteşem, bahçeleri muhteşem, insanları hepsinden daha muhteşem. Herkesi bekleriz. Herkes burayı İran'ı görsün mutlaka.

Yazar: DOÇ. DR. ALİ FUAT GÖKÇE

Kaynak: Aydınlık