İsrail, medya, siyasi ve güvenlik alanlarında yürüttüğü çeşitli faaliyetlerle müzakereleri olumsuz bir şekilde etkilemeye çalışıyor. Ancak İran’ın tepkisi ve İsrail ile ABD arasındaki artan görüş ayrılıkları bu çabaları boşa çıkardı.

İsrail, medya, siyasi ve güvenlik alanlarında yürüttüğü çeşitli faaliyetlerle İran-ABD müzakerelerini olumsuz bir şekilde etkilemeye çalışıyor. Ancak İran’ın tepkisi ve İsrail ile ABD arasındaki artan görüş ayrılıkları bu çabaları boşa çıkardı.

İran ile ABD arasında dolaylı müzakereler yeniden başlarken, Siyonist rejim stratejik kaygı ve dikte etme hayalleriyle süreci sekteye uğratmaya çalışıyor. İranlı üst düzey diplomat Abbas Erakçi’nin net tepkisi, İran'ın dış baskılarla hareket etmeyeceğini açıkça ortaya koydu.

İsrail’in tutumu sadece politik ya da güvenlik eksenli değil; bu, İran’ın bölgesel ve uluslararası dengelerdeki yerini yeniden kazanma ihtimaline karşı duyulan derin bir stratejik korkudur. İsrail için asıl tehdit İran’ın nükleer programı değil, güç pozisyonuyla yeniden müzakere masasına dönmesidir.

Tel Aviv, ABD’deki lobiler, medya manipülasyonları ve sembolik askeri tehditlerle müzakere yolunu tehlikeli ve belirsiz göstermeye çalışıyor. Netanyahu, ABD Başkanı’na bile dış politikasında ne yapması gerektiğini dikte etmeye kalkışarak diplomatik sınırları aşıyor.

Tavizsiz bir diploması

Erakçi ise bu tutuma şu sözlerle cevap verdi: “İsrail’in İran’a ne yapması gerektiğini dikte edebileceği düşüncesi, gerçekle o kadar uzak ki cevap vermeye bile değmez.” Ayrıca, eski Biden yönetiminden İsrail yanlısı bazı kişilerin, son müzakereleri kötü niyetli şekilde yeniden nükleer anlaşmaya dönüş olarak yansıtmaya çalıştığını söyledi.

Erakçi ayrıca “İran, dış aktörlerin düşmanca sabotaj ve baskılarına karşı yeterince güçlü ve kararlıdır. Umarız Amerikalı muhataplarımız da aynı sağlam duruşu gösterirler.” açıklamasını yaptı.

İran halkının beklentilerine de değinen Erakçi, artık sadece kağıt üzerinde bir anlaşmanın yeterli olmadığını, somut kazanımların beklendiğini belirtti. Ayrıca, olası bir askeri saldırıya İran’ın derhal misliyle karşılık vereceğini de net şekilde ifade etti.

İsrail’in tavırları derin bir kaygının yansımasıdır

İsrail’in bu dönemdeki davranışları, artan bir stratejik kaygının ve panik halinin yansımasıdır. Ancak İran, dış tehditler ya da vaatlerle değil, kendi ulusal gücüne dayanarak dış politikasını şekillendiriyor.

ABD ile İsrail’in İran’a yönelik diplomasi konusunda farklı tutumlar sergilediği ortada. Obama döneminde imzalanan nükleer anlaşma sırasında da bu farklılık belirgindi. Netanyahu, o dönemde ABD Kongresi’nde anlaşmaya karşı konuşmuştu.

Bugün de İsrail, İran ile olası bir dolaylı anlaşmanın, bölgesel dengeleri İran lehine değiştireceğinden korkuyor. Bu korku, İsrail’in bölgedeki etkisinin azalmasına ve Batılı müttefikleri nezdinde değer kaybetmesine yol açabilir.

Uluslararası ilişkiler uzmanı Hasan Beheşti Pur da, İsrail’in başından beri İran ve ABD arasındaki her türlü anlaşmaya karşı olduğunu ve nükleer tesislere saldırı niyetinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini belirtti.

Beheşti Pur’a göre Netanyahu, savaş ortamını sürdürerek iktidarda kalmak istiyor çünkü Gazze’deki savaş sona erdiğinde hakkında açılacak davalarla karşı karşıya kalacak.