Son aylarda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Grossi’nin adı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in olası halefi olarak diplomatik kulislerde sıkça anılıyor.
Ancak bu durum, yalnızca medya spekülasyonlarından ibaret değil. Grossi defalarca yaptığı açık ve doğrudan açıklamalarla, en üst düzey uluslararası görev için nabız yokladığını ortaya koydu. İlk olarak geçtiğimiz yıl İngiliz Telegraph gazetesine verdiği röportajda “Adım Genel Sekreterlik için geçiyor, bu beni düşündürüyor” diyerek konuyu kamuoyuna taşıdı. Her ne kadar görevi başında kalmaya devam edeceğini söylese de, bu tür açıklamalar gözlemciler tarafından bir tür hazırlık süreci olarak değerlendirildi.
Bu eğilim, 2025’in ilkbaharında Washington’da verdiği bir başka röportajda daha netleşti. Grossi burada, “Bu konuyu çok ama çok ciddiye alıyorum. Zamanı geldiğinde bu tartışmaya gireceğim” dedi. Ardından, Rus haber ajansı TASS’a verdiği demeçte “Benim işim, zaten en iyi seçim kampanyamdır” diyerek kendisine güvenini vurguladı.
İran’ın Barışçıl Nükleer Programı, Grossi’nin Diplomatik Zayıf Noktası
Ancak onun bu özgüveni, özellikle İran’ın barışçıl nükleer programına yönelik açıkça taraflı ve siyasi yorumları nedeniyle, çok sayıda ülke ve uzman tarafından sorgulanıyor. UAEA’nın görevi teknik ve tarafsız raporlar sunmak iken, Grossi’nin İran’la ilgili raporları genellikle müzakereler veya Yönetim Kurulu toplantılarına denk getiriliyor ve Batı’ya siyasi baskı aracı sunuyor. 2023 ve 2024 yıllarındaki yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum iddiaları, bilimsel kanıt ortaya konmadan medyaya sızdırıldı ve bu durum İran ile gerilimi artırdı.
Bu tür yaklaşımlar sadece güven kaybına değil, aynı zamanda İran’ın UAEA ile gönüllü iş birliğini askıya almasına ve müfettişlere erişimi sınırlamasına yol açtı. Haziran 2025’te Grossi’nin yayımladığı bir diğer eleştirel raporun hemen ardından, İsrail ve ABD tarafından İran’daki bazı nükleer ve askeri hedeflere saldırılar düzenlendi.
Bunun üzerine İran’da, UAEA’nın tarafsızlığına dair büyük şüpheler doğdu. “Middle East Eye” ve “The Cradle” gibi bağımsız medya organları, Grossi’yi Ajans’ı “NATO’nun istihbarat koluna” dönüştürmekle suçladı. Bağlantısızlar Hareketi üyesi birçok ülke özellikle Latin Amerika ve Afrika’daki devletler Grossi’nin Batı’nın siyasi senaryolarına hizmet ettiğini düşünüyor. İran da bu güvensizlik nedeniyle kendi iç hukukuna dayanarak işbirliğini sınırlandırdı. Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan, meclisten geçen “UAEA ile işbirliğinin askıya alınması” yasasını onaylayarak resmen yürürlüğe soktu.
İran ve Batı dışı dünyanın önemli bir kısmından yükselen güvensizlik ile ABD, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerden gelen açık destek, Grossi’nin uluslararası camiadaki imajını ikiye bölmüş durumda: Batı, onu nükleer şeffaflığın kahramanı olarak tanıtmaya çalışıyor; buna karşılık birçok ülke ise Grossi’yi Batı çıkarlarını savunan siyasi bir aktör olarak görüyor.
Bu atmosferde Grossi, Çin, Rusya, İran, Hindistan, Güney Afrika ve BM’deki en büyük gelişmekte olan ülke bloğu olan “G77” üyeleri gibi kilit ülkelerin desteğini kazanmakta büyük bir zorlukla karşı karşıya. Çünkü BM Genel Sekreterliği için tarafsızlık, vazgeçilmez bir koşuldur.
Sonuç olarak, Grossi’nin kariyerinde bir sıçrama tahtası olması beklenen İran nükleer dosyası, Batı’ya olan sadakatini göstermek için kullandığı bir araca dönüştü. Ancak bu sadakat, onun küresel meşruiyetine ağır bir bedel getirdi. Artık Grossi, ne Ajans’ın geleneksel ve tarafsız rolünü koruyabildi ne de küresel diplomasiye güven veren bir figür olabildi. Bu yüzden birçok analist, onun BM Genel Sekreterliği yarışındaki şansını, siyasi geçmişi ve yaygın güvensizlik nedeniyle oldukça zayıf görüyor.
Grossi, Guterres’in Yerini Doldurabilir mi?
İlk bakışta, Grossi’nin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndaki tecrübesi, onu BM Genel Sekreterliği için uygun bir aday gibi gösterebilir. Ancak BM gibi bir kurumun liderliği, yalnızca teknik bilgiye değil; geniş diplomatik, insani ve siyasi birikime de dayanır.
Mevcut BM Genel Sekreteri António Guterres, bu pozisyona gelmeden önce Portekiz Başbakanlığı ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği görevlerini üstlenmiş, insan hakları, göç, iklim değişikliği ve küresel çok taraflılık konularında öncü roller üstlenmiştir. Guterres’in arabulucu, evrensel ve kapsayıcı bir lider profili çizmesi, BM gibi bir yapının ruhuna daha uygundur.
Öte yandan Grossi, hiçbir zaman ulusal düzeyde bir yürütme yetkisi taşımamış ve insani alanlarda ciddi bir deneyime sahip olmamıştır. İran, Kuzey Kore ve Ukrayna gibi hassas dosyalardaki taraflı duruşu, onun küresel güç mücadelelerinin bir parçası haline geldiğini gösteriyor. Bu durum, özellikle Bağlantısızlar Hareketi ve Küresel Güney ülkeleri nezdinde onu güvenilir bir aday olmaktan çıkarıyor.
Ayrıca, BM Genel Sekreterliği seçiminde önemli olan bir diğer unsur da oy birliği ve genel kabul görmektir. Ancak Grossi, özellikle İran’la ilgili yanıltıcı raporlar ve İsrail’in nükleer faaliyetleri karşısındaki sessizliği nedeniyle birçok ülke tarafından Batı’nın temsilcisi olarak görülüyor. Bu algı, Washington ve AB başkentlerinin desteğini alsa bile, Genel Kurul’daki geniş destek ihtiyacı karşısında büyük bir zafiyet olarak öne çıkıyor.
Sonuç olarak, teknik becerilerine ve uluslararası kurumlardaki tecrübesine rağmen, Grossi’nin BM Genel Sekreterliği gibi kapsayıcı ve tarafsız bir pozisyon için yeterli olmadığı açık. Bu görev, yüksek ahlaki meşruiyet, derin bir insanlık vizyonu ve küresel barışa adanmışlık gerektirir sadece Batı’yı memnun eden politik raporlarla değil. Grossi’nin bu hırsı, bugün geldiği noktada, gerçeklikten uzak bir hayal olarak değerlendiriliyor.