Libya’da hayatını kaybeden Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunun cenazesine ilişkin haberler ve Twitter paylaşımları nedeniyle yargılanan gazeteciler hakim karşısına çıktı. Davanın ilk duruşması İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Soruşturma kapsamında Yeni Yaşam Gazetesi’nden Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser, Odatv’den Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve muhabir Hülya Kılınç ile Yeniçağ Gazetesi yazarı Murat Ağırel tutuklu yargılanıyor.
Salgına rağmen cezaevindeler
13 Nisan’da İnfaz Yasası’na eklenen madde ile MİT Yasası'na muhalefet suçları infaz indirimi kapsamı dışına çıkarıldı. Böylece soruşturma kapsamında tutuklanan gazetecilere tahliye yolu kapandı. Altı gazeteci, Covid-19 salgınına rağmen 100 günü aşkın süredir Silivri Cezaevi’nde.
Hazırlanan iddianameye göre 6’sı tutuklu 8 gazetecinin, “devletin güvenliğine ve iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama” suçlamasıyla beşer yıldan 10’ar yıla kadar hapsi isteniyor. Yine gazeteciler hakkında “istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek” suçlamasıyla dörder yıldan 10’ar yıla kadar hapis cezası talep ediliyor. Suçlamalar Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 329/1. maddesi ve MİT Kanunu’nun 27. maddesine dayandırılıyor.
Ölen MİT mensubuna ilişkin bilgiler, suçlama konusu yapılan haberler yayınlanmadan önce, sosyal medya paylaşımlarına da yansımıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 22 Şubat’ta “Libya’da birkaç şehidimiz var” açıklamasını yaparken, İYİ Parti Milletvekili Ümit Özdağ, 24 Şubat’taki Meclis konuşmasında, Libya’daki saldırı ve MİT mensupları hakkında bilgiler vermişti.
'Suç yaratılmaya çalışıldı'
Haberin Var mı İnisiyatifi İstanbul Barosu’nda dava hakkında bilgilendirme toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan tutuklu gazetecilerin avukatları, dosyada hiçbir sanıkla ilgili suç oluşmadığını belirterek ‘gazeteciler derhal serbest bırakılmalı’ çağrısı yaptı.
Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın avukatı Serkan Günel’e göre iddianamede suçlamalara ilişkin somut bir gerekçe yer almıyor. Günel, “İddianame birbirini hiç tanımayan insanların planlı ve koordineli bir eylem dahilinde MİT mensuplarını ifşa etme gayretinde olduğuna suçlama olarak yer veriyor. Ancak buna ilişkin hiçbir irtibat, hiçbir somut birliktelik ortaya koyabilmiş değil” diyor.
Haberde yer alan bilgilerin daha önce ifşa edilen bilgiler olduğunu vurgulayan Günel, iddianamede suç yaratılmaya çalışıldığı görüşünde. “Dört paragraflık bir haber. Ortada tek bir eylem var ama bundan yaratılmış iki suç var” diyen Günel, haberin yapılış amacının tamamen bir cenazeyi haberleştirmek olduğunu, haberde MİT mensubunun soyadının gizlendiğini, görevine veya ailesine ilişkin devlet sırrı niteliğinde hiçbir bilginin verilmediğini söylüyor.
'Siyasi bir dava daha'
Hülya Kılınç'ın avukatı Onur Cingil de dosyanın ‘sırf gazetecileri tutuklamak için’ hazırlandığını savunuyor. Cingil, “Türkiye’deki siyasi davalar tarihine bu dosya ile bir taş daha konuldu. İddianamede cenaze ile başlayan olayı kimin ifşa ettiği sarmalının içinde dönüp durulmuş, en sonunda da sanki herkes bunu ilk ifşa etmiş, 22 Şubat’ta tweet atan da, 4 Mart’ta haber yapan da bu işin sorumlusu olarak gösterilmiş” diye konuşuyor.
Tutuklu gazetecilerin yanı sıra Manisa Akhisar Belediyesi Basın Birimi görevlisi Eren Ekinci ve gazeteci Erk Acarer de sanıklar arasında yer alıyor. Yurtdışında yaşayan Birgün Gazetesi yazarı Erk Acarer hakkında konuyla ilgili sosyal medya paylaşımları nedeniyle yakalama kararı bulunuyor.
İddianame tamamlanmadan önce Anadolu Ajansı’nda, Odatv’de yayınlanan cenaze töreni fotoğraflarının gizlice çekildiği yönünde haberler yer almıştı. Savcılık da gazetecilere haberde kullanılan fotoğrafların ‘bir plan dahilinde, sistematik ve koordineli biçimde ifşa edildiği’ suçlamasını yöneltmişti. Ancak iddianame tamamlandıktan sonra, cenaze törenine katılan belediye başkanının basın biriminde çalışan Eren Ekinci'nin, bu fotoğrafları herkesin içinde çektiği ortaya çıkmıştı.
'Devlet sırrı gibi gösterildi'
Aydın Keser ve Ferhat Çelik’in avukatı Özkan Kılıç iddianame öncesi basında yer alan haberlere dikkat çekiyor. “İktidar medyası Şubat ayında yayınlanmış haberleri görmeyerek bizim haberlerimizi birdenbire casusluk ve devlet sırrı gibi gösterdi” diyen Kılıç’a göre asıl mesele, düzenlenen iddianameyi Sabah Gazetesi’nin haberiyle öğrenmeleri. Avukat Kılıç, “Biz avukatlar olarak iddianameyi ve dosyayı Sabah Gazetesi’nde yayınlanan haberden beş veya altı gün sonra görebildik. Dolayısıyla bu davada hukuk tartışmak mümkün değil” diyor.
Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in avukatı Celal Ülgen ise altı gazetecinin bir gün bile tutuklu kalmaması gerektiği görüşünde. Ülgen, “Bir ülkede hukuk ya vardır ya yoktur. Eğer bu ülkede hukuk varsa Çarşamba günü tahliyeleri görmemiz lazım” diye konuşuyor. Ülgen, Erk Acarer’in ise ifadesi alınmadan isminin doğrudan iddianameye eklendiğini, bunun hukuki açıdan kabul edilemez olduğunu söylüyor.
'Basın örgütlerinden çağrı'
Öte yandan basın örgütlerinin temsilcileri ‘altı gazeteci ile birlikte tüm tutuklu gazeteciler serbest bırakılmalı’ çağrısı yapıyor.
DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, altı gazetecinin hiç yargılanmaması gerekirken tutuklandığını, bunun için de siyasi iradenin özel bir çaba gösterdiğini savunuyor. Eren, Türkiye’de 100’den fazla gazetecinin tutuklu olduğunu belirterek “Tüm gazeteci arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını talep ediyoruz” diyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ise gazetecilerin tutuklanması ile yargı bağımsızlığı tartışmalarının aynı dönemde öne çıktığına dikkat çekiyor. Önderoğlu, “Gazetecileri tutuklu bir medya sektörü içinde tutmak için didinen bir yargı, didinen bir siyasi erk var. Cezaevlerindeki tüm gazetecilerin tahliyesi için çalışmalarımıza devam edeceğiz” diye konuşuyor.
DW'nin haberine göre, Yaklaşık dört aydır tutuklu bulunan gazetecilerin yakınları da yarın görülecek ilk duruşmada gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyor. DW Türkçe’ye konuşan Odatv muhabiri Hülya Kılınç’ın ağabeyi Bektaş Kılınç, "Hülya, Mart'tan bu yana cezaevinde tutuluyor. 80 yaşında annesi, 83 yaşındaki babası, 18 yaşındaki oğlu onun bırakılmasını, özgürlüğüne kavuşmasını istiyor” diyor.
yorumunuz