Mehdi Azizi - Mart 2011 yılında Arap devrimi sonucu yaşanan Suriye'deki kriz ve iç savaş 10’uncu yılına girdi. Suriye krizinin başlangacında olayların Arap ve Kuzey Afrika devrimlerinden etkilenen bir Arap devrimi veya bir Arap Baharı olduğu düşünülüyordu. Ancak ardı sıra gelen gelişmelerin Suriye karşıtı organize bir savaş olduğu ortaya çıktı.
Bu arada Türkiye de Suriye’ye müdahale eden ve daha sonra askeri yönteme başvuran ülkelerden biridir. Ankara yönetimi bu süreçte Suriye’deki denklemleri değiştirmek amacıyla Şam hükümeti karşıtı askeri grupları güçlendirme, terör örgütü Nusra Cephesi ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) destekleme, Suriye toprak bütünlüğünü ihlal etme ve Suriyeli muhalefet liderlerini İstanbul'da toplama gibi adımlar atmıştır. Fakat 9 yıl sonra belirtiler Türkiye’nin çabalardan hiçbir sonuç almadığını gösteriyor, aynı zamanda ülkedeki kriz ve dengesiz durumun Suriye konusunda siyasi kararları etkilediğini yansıtıyor.
Tüm bunlara rağmen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye politikalarını iç koşullara ve iç talebe göre değiştirmeye çalışmıştır. İlk aşamada Suriye politikalarını açıkça değiştirdiği görüldü.
Gerçek şu ki, Erdoğan her zaman bölgesel ve küresel konulardaki politikalarını değiştirmiştir. Onun bölye bir tavrı tüm iç ve dış politikalarda önem taşıyor.
Erdoğan’ın bu tür tavırlarını şöyle sıralabiliriz:
1. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa ve İsrail’den siyasi imtiyaz alma çabası.
2. Avrupa Birliği’ne tam üyelik yolundaki çabası.
3. Kendi kamuoyunu ikna etme yönünde Türkiye’deki siyasi rekabeti kazanmak için gösterdiği tutumu.
Recep Tayyip Erdoğan'ın Filistin ve işgalci Siyonist rejim dahil olmak üzere siyasi davranışındaki en önemli prensibi Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden canlandırma hayalidir. Bunun için Filistinlilere destek jesti yaparken Türkiye’nin İsrail ile de iyi ekonomik bağlar kurduğunu görebiliriz.
Bugün iyi durumda olmayan Türk yönetiminin daha fazla zarar görmemesi için tüm dış politika kararlarında stratejik bir ilkeyi izlemesi gerekiyor.