Bugünlerde tüm dünyada olduğu gibi Hindistan’da da yeni tip korona virüsü mücadelesi canla başla sürüyor. Ancak, ülkenin bir de toplum harmonisini onarma mücadelesine ihtiyacı olacak. Hindistan Sağlık Bakanlığı’nın paylaştığı COVID-19 verileri dikkate alındığında, ilk koronavirüs vakasının 30 Ocak’ta görüldüğü ve dolayısıyla virüs savaşının yaklaşık 3 aydır sürdüğü ülkede 18 Nisan öğle itibarıyla 12.289’u aktif vaka ve 488’i ölü olmak üzere totalde 14.792 vaka bulunmaktadır. Nüfusun hemen hemen 1,400 milyonu bulduğu ülke için bu sayılar azdır. Ancak, bu noktada, ülkede yapılan test sayılarının ciddi anlamda az olduğunu da belirtmekte yarar var. Dolayısıyla, kuşkusuz vaka oranlarının düşük çıkmasının en önemli nedeni test oranlarının düşük olmasıdır. Öte yandan, ölüm oranlarına bakıldığında, daha gözlenebilir ve belki de daha güvenilir bir biçimde rapor edilebilen ölü sayısı da az görünmektedir; 1,400 milyon nüfusta 80 günde 488 ölüm. Buraya bir de Hindistan nüfusunun neredeyse % 85’inin kırsal kesimlerde yaşayan, evi olmayan, evi olsa da tuvaleti olmayan, yoksulluk gerçeğiyle başa çıkmaya çalışan, okuma-yazması olmayan; kısacası, temizlik, hijyen ve bilgiye erişme olanakları oldukça kısıtlı olan ya da hiç olmayan ve geçim sıkıntısı çeken insanlardan oluştuğunu ekleyelim. Bugün ilk etapta 21 gün olarak belirlenen ve 14 Nisan’da 19 gün daha uzatılan topyekûn sokağa çıkma yasağının ve bununla birlikte, milyonlarca evsiz ve gıdaya erişimden yoksun insanın olduğu ve aynı zamanda çok yoğun ‘ülke içi’ göçmen işçinin ve gündelik işçinin söz konusu olduğu ülkede, yaklaşık iki haftadır yüzlercesi bir köprü altına sığınmış durumda.
Dolayısıyla, ülkenin tüm bu sosyolojik dinamikleri dikkate alındığında, Sağlık Bakanlığı’nca açıklanan sayıların ne derece az olduğu daha iyi anlaşılıyor. Burada kuşkusuz sayıların azlığı sevindiricidir ve sayıların az çıkması, arzu edilen bir durumdur. Vaka sayılarının azlığının test sayılarının azlığından ileri geldiğini ifadeetmiştik. Eğer ki raporlanan sayılarda ölümlerin eksiksiz ve doğru bir biçimde raporlandığı varsayımından hareket edecek olursak, burada şimdiye dek ifade edilmeye çalışılan, aslında Hindistan’ın koronavirüs mücadelesinde büyük bir başarı sağladığıdır. Her ne kadar sosyolojik denklemde aksamalar yaşansa da ve her ne kadar COVID-19 savaşının ekonomik anlamda bir maliyeti oluyorsa ve olacaksa da şu an için Hint hükümeti gerek kısıtlamalar bazında gerek ekonomik paketler ve sağlık hizmetleri açısından gerekse de çeşitli ülkelere sağladığı tıbbi malzeme ihracatları çerçevesinde, şu an için iyi bir iş çıkarıyor gibi görünüyor.
Ancak Hindistan için bir de işlerin iyi gitmediği bir başka faktör söz konusu. Ülkenin harmonik dengesi ciddi anlamda zarar görmüş durumda ve bu anlamda olumlu adımlar tez zamanda atılmazsa her geçen gün aslında ülkenin aleyhine işliyor. Hindistan gibi bir ülkede toplumsal harmoni hayati önemdedir. Ancak, son zamanlarda ülkedeki Hindu ve Müslüman toplulukları arasında her geçen gün artan ve belki de hiç olmadığı kadar bir nefret atmosferi hâkim. Bugün Hindistan’ın altın madalya sahibi ünlü kadın güreşçisi ve hayatı Bollywood’un en önemli isimlerinden –ve aynı zamanda Müslüman- Aamir Khan’ın önemli yapıtlarından biri olan Dangal filmine konu olmuş Babita Phogat, “Müslümanlar yeni tip koronavirüsten daha büyük bir sorundur” diyebiliyor.
Bir diğer örnek, 1926’da Hindistan’da doğan ve bugün Endonezya, Malezya, ABD dâhil 80’den fazla ülkeye yayılmış durumda olan küresel Müslüman hareketi niteliğindeki Tebliğ Cemaati, her yıl yaptığı Delhi toplantısını bu yıl da 13 Mart’ta yurtdışından gelen yabancı delegeleriyle birlikte binlerle ifade edilen yoğun katılımlı bir biçimde gerçekleştirmesinin ardından, ülkede koronavirüsün Müslümanlar tarafından yayıldığı genellemeleri ayyuka çıkmıştır.
Burada Hint hükümetinin de soruşturma başlattığı Cemaatin suçlu olup olmadığı analizinden ziyade, söze konu Cemaat etkinliği sonrasında Hint toplumundaki Hindu-Müslüman bölünmesinin bir kez daha yaygınlaştığı vurgulanmaya çalışılmaktadır. Hindistan’daki 1925’te kurulan ve bugün ülkede oldukça güçlü konumdaki Hindu milliyetçiliğinin yarı askeri (paramiliter) bir örgütü olan Ulusal Gönüllü Organizasyonu (Rashtriya Swayamsevak Sangh-RSS) eş genel sekreteri Dr Manmohan Vaidya Cemaat üyelerinin eylemlerinin Müslümanların aleyhinde kullanılmaması ve yukarıda konu olan Cemaat etkinliği üzerinden ülkedeki tüm Müslümanların suçlanmaması gerektiğini söylemiş olsa da Hint toplumunda ve özellikle aşırılıkçı Hindular arasında ‘koronavirüsü Müslümanlar yayıyor’ tarzındaki suçlamalar ülkede koronavirüsten daha hızlı bir biçimde yayılmış durumda. Burada adı geçen RSS’in de aslında aşırılıkçı çizgide durduğu ve ideolojisinin temel taşlarından birinin Müslüman karşıtlığı olduğu, yani Hindu devleti ideasına karşın baş tehdit olarak Müslümanların ön plana çıkarıldığı ifade edilmelidir.
Bugün tıpkı hemen hemen tüm dünya ülkelerinin var gücüyle adeta savaş verdiği yeni tip korona virüsü pandemisine karşı elbette Hindistan’ın da savaşı sürüyor. Ancak Hindistan ve özellikle Hint hükümeti toplumsal harmoniyi yeniden inşa etmek için de ciddi bir savaş vermelidir; Hint toplumundaki Hindu-Müslüman bağları yeniden ciddi bir biçimde ve hızla onarılmalıdır. Bu noktada, aslında Hint hükümetinin yapacağı belki de en doğru adım, COVID-19 öncesi Müslümanları kapsam dışı bırakan din bazındaki Vatandaşlık ve Nüfus düzenlemeler zincirini COVID-19 sonrası Hindistan denkleminde güncellemek olabilir. Bu güncelleme ülkedeki Müslümanlara da vatandaşlık güvencesi vermeli ve onlar bugün olduğu gibi ülkeleri tarafından reddedilip reddedilmeyeceği ikileminden kurtarılmalıdır. Kuşkusuz Hindistan’ın gerek koronavirüs mücadelesi gerekse vatandaşlık ve nüfus düzenlemeleri kendi iç meselesidir. Ancak dışarıdan bir Hindistan araştırmacısı olarak Hindistan’ın toplumsal skalasındaki harmonik yapının yeniden onarılmasına yönelik bilhassa hükümet düzeyinde yapılacak hamlelerin, süper güç ideasında olan Hindistan’ın ülke menfaati için çok daha keskin ve olumlu bir nokta atışı ve evrensel insani değerler açısından çok daha prestijli bir adım olacağını belirten ifadeler, ikinci bir bakış açısı ya da dışarıdan bir görüş olarak değerlendirilebilir.
Yazar: Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM) Hindistan Uzmanı Dr. Duygu Çağla Bayram