Azar MAHDAVAN ve Kamran AZAR: İletişimin hakim olduğu modern dünyada edebiyatın önemli bir role sahip olması göz ardı edilecek konu değil. Toplumlarla genel anlamda ülkelerin kültürünü, tarihini ve sanatsal değerlerini bağrında besleyen edebiyatı incelemek ise diğer ülkelri yakından tanımanın dikkate alınması gereken en iyi yöntem. İşte bu amaca ulaşmak için de o ülkelerin dilini derinden öğrenmek lazım. Burada da ülkeler arasında köprü kuran çevirmenlerin büyük etkisi gün ışığına çıkıyor.
Ancak diğer ülkelerin kültürel ve edebi mirasıyla yakından tanışmak için sırf çevirmenlik yapmak yeterli değil; zira çevirmen aynı zamanda da edebiyatı iyi bilip şiir ve arkasındaki hisleri derinden tanımalı.
İşte tüm bu özelliklere sahip olan isimlerden biri Türk yazar ve çevirmen Damla Anar. Farsça’ya tam hakim olan Anar ilk adımda İran’da çok sevilen Sohrab Sepehri’nin biyografisini Türkçe’ye çevirmeye karar verdi. Sözü geçen kitabın Türkiye’de yoğun bir ilgiyle karşılanması ise Anar’ı ünlü İranlı şairin diğer eserlerini de tercüme etmeye yönlendirmiştir.
Aşağıdaki yazıda Mehr Haber Ajansı’nın misafiri olan Türk yazar ve çevirmen Damla Anar ile yaptığımız samimi sohbeti okuyabilirsiniz.
* Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
- 1988 yılında Edirne’ye yakın Keşan şehrinde doğdum. İlk okulumu orada okudum daha sonra liseyi okumak için İstanbul’a gittim ve orada da bir Alman okulunda okudum. Sonrası Boğaziçi Üniversitesi’nde “Tarih” okudum. Bugüne kadar devam ediyorum hatta yüksek lisansımı orada okudum ve şimdi doktora tezimin artık yarısındayım.
* Fars Dili ve Edebiyatı’na duyduğunuz ilginin nedeni nedir?
- Doktora tezim Safaviler konusunda olduğu için Farsça’yı öğrendim. Ama bu dile olan ilgim lise zamanından vardı. O zamanlar ilk Sadık Hidayet vasıtasıyla İran edebiyatıyla tanıştım ve çok sevdim. Ama aslında benim Farsça’ya ilgim Fars diliyle başlamadı belki “İran Sanat ve Mimarisi”yle başladı ve bence İran coğrafyasında çok özel tezahürleri olan bir yer. Açıkçası İran sanatına hayranım. Tabii ki bunun aracığıyla İran edebiyatına ilgim arttı.
* Neden Fars edebiyatına ait eseri Türkçe’ye çevirmeye karar verdiniz?
- Fars şairlerin şiirlerine ilgim vardı. İşte onların da biri Sohrab Sepehri. Onun şiirlerini hayranlıkla okuyorum. Bana göre Sohrab’ı başka şairlerden farklı kılan onun ressam olması. Aslında Sohrab’ın “Suyun Ayak Sesi” gibi bir kaç şiiri Türkiye’de popülerdir. onun için böyle bir yola baş koydum.
* Sohrab Sepehri’nin bu eserini çevirmenizin özel bir nedeni var mı?
- Sohrab Sepehri iki konuda başka şairlerden bayağı farklı. Bunların ilki ressam olması yani görselliklerle olan ilgisi, ikincisi de tabiatla olan ilişkisi. Ben gerçekten tabiata aşık olan bir insanım ve Sohrab’ın şiirlerinde bu ikisi öne çıkıyor. Hatta Sohrab’ın siirlerini şekillendiren bu iki unsurdu. Bana göre her ne kadar klasik anlamda ona tasavvuf ve arifane değilmese de o bir arif. Sohrab’ın eşyaya, kendine ve doğaya bakışı beni hep çok etkilemişti. Onun için bu şairin “Henüz yolcuyum “ kitabını yani hayatını çevirmeye karar verdim. İnşallah devamını da çevireceğim.
* Çeviri yaptığınız sırada duygulandığınız zamanlar oldu mu?
- Evet oldu . Onun doğduğu odadan ayrılışı şiirleri ben çok duygulandırdı. Bana Mevlana’nın Mesnevi’sinin ilk 18 beytini çağırıştırdı. Yani kendisinden ayrılması.
* Sohrab Sepehri’yi nasıl bir insan görüyorsunuz?
- Sohrab’ın hayatını çevirdiğimde onu tanıma şansım oldu. Bu esnada bazı noktalarda şaşırdığım zamanlar olduğu gibi bazen de tam hayal ettiğim gibiydi. Mesela onun vejeteryan olduğunu düşünüyordum ama öyle değilmiş veya yazısının birinde kuşları avlayıp anatomisini yapıyormuş. Ama bunlara rağmen çok duygusal bir insanmış.
* Gelecek günlerde hangi İranlı yazarlar ile hangi eserleri Türkçe’ye çevirmeyi amaçlıyorsunuz?
- Simin Behbehani. Onun da şiirleri bana dokunuyor. Yani bende uyandırdığı histen bahsediyorum. Ama açıkçası gördüm ki şiir çevirmek bir hatıra çevirmekten daha zormuş.
* Çevirmek için seçtiğiniz Farsça kitapların özellikleri nelerdir?
- Bana göre Türkiye’de İran edebiyatına ait çevrilmeyen eserlerin tercüme edilmesi lazım. Fransız ya da Rus şairleri dediğimizde kenarda köşede kalmış şairler ve yazarların eserlerine bile Türkçe’de ulaşmak mümkün. Ama İran için asla öyle bir şey söz konusu değil. Bunun nedeni de Türk halkının önyargılı olması. Bu önyargının sebebi jeopolotik olabilir, siyaset ve mezhep de olabilir. Ama şükür ki artık bu önyargılar azalıyor ve Fars eserlerine ilgi artıyor. Yavaş yavaş Farsça şiir kitapları ile romanları ve hatta İran’ın çeşitli dönemlerden tarihi kitapları çevrilmeye başlanmış.
* İran edebiyatını nasıl değelendiriyorsunuz?
- İran’ın zengin bir edebiyata sahib oluğunu diyebilirim. Çok zevk verici bir edebiyatı var. Yani estetik olarak has bir zevki var. Bu edebiyatı anlamasan da dinlemek bile zevk verici.
* Fars veTürk edebiyatları arasındaki bağı nasıl yorumluyorsunuz?
- İran dediğinizde bana bir etnik kavramı çağırıştırmıyor. Ben bu konuda Türklerin de bir parçası olduğu hem kültürel hem toplumsal olarak iç içe olduğumuz bir coğrafi kavramı anlıyorum. Benim için İran demek sadece Farslar veya Tacikler değil, Anadolu coğrafyasını da İranlılardan ayrı görmüyorum. Fars kültürünün Anadolu’da ne kadar etkisi varsa buradaki Türklerden de o derece beslendiğini düşünüyorum. Şunu demek istiyorum Türkler ve İranlılar tarihsel, toplumsal ve kültürel olarak iç içeler.
* Neden Twitter hesabınızda “Furuğ Ferruhzad Tüm yasaklara ve 'kadından şair olmaz' diyenlere karşı, ismi dahi manifestodur” demişsiniz?
- Bana göre Furuğ kişisel olarak cesur ve güçlü bir kadındır, hem söyleyiş olarak hem karakter olarak. Son yıllarda Furuğ Ferruhzad Türkiye’de tanınmaya başlamış. Ama eğer Türkiye’de birisi kitabını okumak isterse tamamlamadan kitabı bırakır. Bunun nedeni Türkiye’de ataerkil bir kültür hakim ve kadınlar da bunu içselleştirmiş durumdalar.
* İran’da Hafız, Sadi ve Şehriyar gibi pek ünlü ve popüler şairlerin eserlerine de ilgi duyuyor musunuz?
- Tabii ki tanıyorum ve çok seviyorum. Hatta Şehriyar’ın mezarını bile ziyaret ettim ve onun yeri benim yanımda ayrıdır. Ama onların eserlerini çevirmek benim boyumu aşar. Bu ara şunu da söylemek isterim ki Türkiye’de en çok tanınan isim Sadık Hidayet’tir. Sadık’ın yazılarından fazla hayat hikayesı tanılıyor.