Azar MAHDAVAN: Bir dönem Yunus Emre Enstitüsü müdürlüğünü yapan Dr.Turgay Şafak ,Lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesinde, yüksek lisans ve doktorayı ise Tahran üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamladı. Şu anda İstanbul Medeniyet Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Daha çok Klasik Fars edebiyatı ile ilgilenen Şafak'ın Farsça'dan Türkçe'ye aktardığı bazı eserler Türkiye'de basılmıştır.
Turgay Şafak, Türkçe'ye kazandırdığı eserleri ve Türk-Fars edebiyatıyla ilgili Mehr Haber Ajansı muhabirinin sorularını yanıtladı.
Aşağıdaki yazıda Dr. Turgay Şafak'ın Ajansımıza verdiği röportajı okuyabilirsiniz.
1- Çevirmek için seçtiğiniz Farsça kitapların özellikleri nelerdir?
Çevirisini yaptığım kitapların en önemli özelliği benim okuyup beğendiğim kitaplar olması. Bunlardan bazılarını ben belirleyip yayınevlerine teklif ettim. Bazıları ise yayınevleri tarafından teklif edilmiştir, ancak teklif edilen eserleri de seçerek tercüme ediyorum.
2- Fars ve Türk edebiyatları arasındaki bağı nasıl yorumluyorsunuz?
Farslar ve Türkler tarih boyunca bir arada yaşamış olduklarından birbirlerinden etkilenmeleri kaçınılmazdır. Bu sadece edebiyatta değil dil, kültür ve yaşam tarzı olarak da etkileşim olmuştur. Türk ve Fars edebiyatları arasındaki etkileşimi iki döneme ayırabiliriz. Birincisi dönem klasik, ikinci dönem ise modern dönem. Klasik dönemde Türk edebiyatı Fars edebiyatından etkilenmişken modern dönemde Türk edebiyatı Fars edebiyatını etkilemiştir. Özellikle İran Meşrutiyet devrimi öncesinde pek çok şair, yazar ve gazeteci İstanbul’da yayımlanan Türkçe dergi ve gazeteleri takip etmiş ve yeniliklerin birçoğunu buralardan öğrenmiştir. Karşılıklı etkileşim bugün halen devam etmektedir. Örneğin Nazım Hikmet, başta Ahmed Şamlu olmak üzere çağdaş Fars şiirini etkilemiştir.
3- Türkler İran'ın hangi klasik ve modern eserlerine daha çok ilgi duyuyorlar?
Türk okuyucular Klasik Fars edebiyatını modern edebiyata göre daha çok okuduğu söylenebilir. Klasik edebiyatta Sadi-yi Şirazi kesinlikle zirvedir diyebiliriz. Bunun yanında Ömer Hayyam, Attar ve Hafız’ı da zikretmeliyiz. Klasik Fars şiirinin son büyük şairi olarak kabul edilen Abdurrahman Cami Türkiye’de İran’a göre daha fazla okunan bir müelliftir. Hatta Sadi’nin Bostan ve Gülistan adlı kitapları Milli Eğitim Bakanlığının belirlediği 100 temel eserler arasındadır.
4- Fars Edebiyatı üzerindeki çalışmalarınızı sürdürmeyi düşünüyor musunuz?
Elbette, Fars edebiyatı üzerine çalışmayı sürdüreceğim. Son yıllarda Anadolu coğrafyasında telif edilmiş olan Farsça eserler üzerine çalışıyorum, henüz kataloglara girmemiş, bilinmeyen onlarca eser var ve bunların yayımlanması uzun yılları alacaktır.
Akademik çalışmalar yanında modern Fars edebiyatının Türkiye’de henüz bilinmeyen roman ve öykü yazarlarının eserlerinden oluşan bir dizinin editörlüğünü de yürütüyorum. Büyüyenay Yayınları tarafından bugüne kadar beş kitap yayımlandı. İnşallah bu diziyi de sürdürmek istiyorum.
5- Bildiğimiz gibi Tahran’da her sene Uluslararası Kitap Fuarı düzenleniyor. Bu sene de düzenlenecek olan 33. Uluslararası Tahran Kitap Fuarı'nın özel konuğu Türkiye seçildi. Siz bu Fuari yakından gezdiniz mi?
Tahran kitap Fuarını çok kere ziyaret ettim. Öğrencilik yıllarımda Çamran Caddesinde düzenlenen fuara her yıl düzenli olarak giderdim. Şehr-i Afitab ve Musalla’da düzenlenen fuarlara da bir çok kez katıldım. Son yıllarda fuarda hem ziyaretçi sayısında düşüş gözlemledim hem de yayınlardaki renklilik kaybolmaya başlamıştı.
6- Hangi İranlı şair ve yazarın eserlerini daha çok seviyorsunuz?
Sadi-i Şirazi’nin özellikle gazellerini çok seviyorum tabi Hafız ve Attar’ın da ayrı yerleri var bende. Derslerimde öğrencilerime kesinlikle Hafız’dan beyitler ezberletirim. Sebk-i Hindi şairlerinden Şevket-i Buhari, Saib-i Tebrizi ve Bidil de sevdiğim klasik dönem şairleri arasındadır.
Modern Fars edebiyatı takip ediyorum, Mustafa Mestur’un bir romanını çevirdim. Çevirdiğim bazı öyküler çeşitli dergilerde yayımlandı. Son zamanlarda Zehra Abdi’nin “Nâ-tamâmî” adlı romanını okudum. Modern Fars romanında iyi bir yere geleceğini düşünüyorum. Tercüme edilmeye değer bir eser olduğunu düşünüyorum.
7- Baharistan ve Saadi’nin Öğütlerini Türkçe’ye çevirmişsiniz. Yani iki Klasik eser. Bu eserleri Türkçe’ye çevirmek zor değil mi?
Klasik metinlerin kendine has bazı zorlukları tabi ki var. Sadi’nin hem Hükümdarlara Öğütler hem de risalelerini tercüme ettim. Gülistan’ı hem derslerde hem de özel olarak çok fazla okuduğum için Sadi’nin metinleri zor gelmedi ancak Baharistan’ı çevirirken daha çok zorlandım diyebilirim. Çeviri esnasında Osmanlı döneminde yazılmış olan Baharistan şerhlerinden faydalandım. Çok daha zor metinlerle de uğraştım. Yayın aşamasında olan Nizami-iyi Aruzi’nin Çehar Makale’si ve bir Astronomi metni var çevirisini yaptığım.
8- İran’da Türk edebiyatına ait eserlerin çevirisini nasıl buluyorsunuz?
Çağdaş Türk edebiyatına karşı İran’da yoğun bir ilgi var ancak bu ilgi belli başlı yazarlar etrafında dönüp duruyor. Son zamanlarda Yusuf Atılgan, Sabahattin Ali ve Ayfer Tunç’tan yapılan tercümeler İranlı çevirmenlerin iyi edebiyatı keşfetme yolunda çabaları olarak yorumlanabilir.
Çevirilerin niteliğine dair şunları söyleyebiliriz. Türkçe'den yapılan tercümeler daha çok amatör bir şekilde ilerliyor. Özellikle İran Türkleri İstanbul Türkçe'sini tam olarak öğrenmeden çeviri yapmaya kalkışıyor. Herhangi bir eğitim almadan çeviri yapmak çeviride ciddi hatalara sebep olabilir. İran’da da editörlük kurumu tam olarak işlemediği için yazarın söylediğinin tam tersini görebiliyoruz çevirilerde.
9- İyi bir çevirmen olmak için o ülkenin dilini anlamak yeterli mi yoksa başka bir özelliklere de sahip olmak mı gerekiyor?
İyi bir çevirmen olabilmek için öncelikle kendi anadilini çok iyi bilmek gerekiyor. Edebi eserler çevirmek isteyen bir çevirmen kendi dilinde yazılmış olan edebi eserleri çok iyi okumuş olması gerekiyor.
Çeviri yaptığı dili iyi bilmesi gerektiğini zaten söylemeye gerek yok. Ayrıca çeviri yaptığı ülkenin dilini, kültürünü, tarihini ve toplumunu yakından tanıması gerekiyor. Bazı şeyler toplumun içinde olmadan insanların davranışlarını bilmeden çevrilemez. O sebeple dil bilmek çeviri için sadece başlangıçtan ibarettir.
10- Tahran Yunus Emre Enstitüsü’nün eski müdürü olarak İran’da yaşamak fırsatını da bulmuşsunuz. İran kültürünü nasıl değerlendiriyordunuz?
İran’da sadece Yunus Emre Enstitüsü müdürü olarak değil öğrenci olarak da uzun yıllar yaşadım. Hem öğrenci olarak tecrübe ettim İran’ı hem de bir kültür kurumu yöneticisi olarak. İran geniş coğrafyası, farklı kültürleri barındırması ve İran’da yaşayan Türk nüfus sebebi ile biz Türkler için hiç de yabancılık hissi çekmeden yaşayabileceğimiz bir ülkedir.
11- Son olarak Fars edebiyatına yönelik özel bir yorumunuz varsa bizimle paylaşır mısınız?
Benim kanaatime göre çağdaş Fars edebiyatı klasik edebiyatın gölgesinde kalmıştır. Çok güçlü ve etkili olan klasik edebiyat belki de çağdaş edebiyatın gelişmesini engellemiştir. Nasıl çocuklar kendilerini ispat için babalarını reddediyorsa belki de çağdaş edebiyatın da kendini ispat için klasik edebiyatı inkar etmesi gerekmektedir.
Uzun süreli edebiyat dergileri artık yayımlanmıyor. Son zamanlarda yayınlanmaya başlayan Vezn-i Dünya ve Sân dışında ciddi edebiyat dergileri yayınlanmamaktadır. Edebiyat dışı sahada Buhara, Angâh, Hevâli, Ferhengbân benzeri dergilerin sayısında artış gözlenmekte ancak şiir ve öykü odaklı edebiyat dergiciliğinin zayıfladığı görülmektedir.
yorumunuz