İran’ın çağdaş yazarlarından Celal Al-i Ahmet ve Simin Daneşver’in eserlerini Türkçe'ye tercüme eden İran Araştırmları Merkezi editörlerinden Umut Başar, Mehr Haber Ajansı’na verdiği röportajda, Fars Edebiyatı'nı "oldukça köklü bir edebiyat" olarak nitelendirdi.
2012 yılında Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi bölümünden dereceyle mezun olan Umut Başar, bir müddet aynı üniversitede Türk dili okutmanı olarak görev yaptı. 2014 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisansını tamamladı. 2013 yılında ise Tahran Yunus Emre Enstitüsüne okutman olarak atandıktan sonra İran'a geldi. Umut Başar aynı zamanda Tahran Allameh Tabatabai Üniversitesi Türkoloji Bölümünde de dersler verdi. 2017 yılında Kabil Yunus Emre Enstitüsüne görevlendirilen Başar, 2018 Mart ayına kadar Afganistan’da görev yaptığı süre zarfında Kabil Devlet Üniversitesi ve Üstat Şehit Rabbani Eğitim Üniversitesi Türkoloji bölümlerinde muhtelif dersler verdi. 2015'de Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde doktora eğitimine başlayan Başar “İran’da Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi” başlıklı tezini 2019 yılında savundu. İran Türkolojisi ve İran’da yabancı dil olarak Türkçe öğretimi konularıyla ilgilenen Başar'ın telif ve tercüme birçok akademik çalışması bulunmaktadır.
Aşağıdaki yazıda Umut Başar ile yaptığımız röportajı okuyabilirsiniz:
1- Fars Edebiyatı'na ilgi duymanızın nedeni nedir?
Esasen her Türkolog gibi Klasik Fars Edebiyatına ilişkin az çok bilgi sahibiyim. Farsça İslam medeniyetinin sanat dili olması hasebiyle klasik dönemde Osmanlı aydınlarının öğrendiği bir yabancı dil. Tabi Farsçayı öğrendikten sonra Fars Edebiyatının Hafız, Sadi, Nizami gibi önde gelen yazarlarını okuyup etkileniyorlar. Akabinde İran’daki edebi gelenekten beslenerek İstanbul’dan Bosna’ya geniş bir coğrafyada sanat eseri üretiyorlar. Bu sebeple Türkoloji araştırmalarında ister edebiyat olsun ister dil Farsça kaynak dillerden biridir.
Benim de Fars Edebiyatından ilk okumalarım klasik eserler üzerinden oldu. Lise çağlarında Gülistan’ı okumuştum. Lisans yıllarımda Sadık Hidayet’i okudum. Ancak Fars edebiyatına kapsamlı bir şekilde girişim İran’da çalıştığım yıllar sırasında oldu. 2013-2017 yılları arasında İran’daydım. Farsçayı öğrendikten sonra ilk işim Tahran’daki kültür ve sanat muhitlerine girmek oldu. Şehrin güneyinde bana cazip gelen kitapçı, tiyatro, sanat galerisi, müze ve otantik mekanlar buldum. Fırsat buldukça edebiyat atölyelerine katıldım. Şunu söylemem lazım Tahran’daki edebi faaliyetler gerçekten oldukça canlı. Gün geçtikçe Fars edebiyatına ilgim arttı. İlk işim Sadık Hidayet’i kendi dilinden okumak oldu. Akabinde modern yazarlardan Gulam Hüseyin Saidi, Simin Daneşver, Celal Al-i Ahmet, Sadık Çubek, Zoya Pirzad, Said Nefisi, Mahmut Devletabadi gibi yazarlardan eserler okudum. Eser okurken gelişigüzel davrandım bir planım yoktu. Zaman zaman kitap tavsiyesi aldım. Ancak Muhammed Behmenbeygi ile Samed Behrenginin sade dili ve akıcı anlatımı bir yabancı olarak çok hoşuma gitti. Modern Fars şiirini de okudum ama hikâye ve roman okumayı genelde daha çok seven biriyim. Bu aralar ise Ahmet Şamlu okuyorum.
2- Fars Edebiyatı'na ait eserler içinde neden Celal Al-i Ahmet ve eşi Simin Daneşver'in eserlerini çevirmeyi tercih ettiniz?
Celal Al-i Ahmet’i Türkiye’ye gelmeden zaten duymuş ve "Garpzedegi" kitabını okumuştum. Bu kitap Türkiye’deki muhafazakâr kanat tarafından çok okunan kitaplardan biridir ve nispeten eski bir tarihte Türkçeye tercüme edilmiştir. Tavsiye üzerine Müdür-i Medreseyi okudum. Kitabı oldukça beğenmiştim. Toplumsal bir eleştiri vardı. Celal’in eserinde eleştirdiği bürokratik sistem 1980’lerin Türkiyesini anımsatıyordu. Dili en başlarda zor geliyordu fakat çok geçmeden alıştım. Tahran’da Gişa Mahallesinde ikamet ediyordum. Bilindiği üzere bu mahallenin alt tarafından geçen caddelerden birine Celal’in ismi verilmiştir ve caddenin Sadıkıye’ye çıkan tarafına da Celal’in bir heykeli dikilmiştir. Heykeli bir gün tesadüfen fark ettim. Önünde resim çekilmeyi ihmal etmedim tabi. Celal’in dilini çözmüşken bir kitap daha okumaya karar verdim. Inkılap (meydanına) uğradığım bir gün ikinci el kitapçılardan birinden Setar’ı aldım. İkinci el kitap almayı seven biriyim. Çok sürmedi 2-3 gün içerisinde bitiriverdim. Öyküler çok güzeldi. Tercüme edilmiş mi diye araştırdım. Baktım ki kitaptan bir iki hikâye tercüme edilmiş ama çeviriler gerçekten kötü. Benim Farsçadan Türkiye çeviride bir avantajım var Türkoloji mezunuyum. Edebi cümleyi mümkün olan en iyi şekilde aktarmaya çalışıyorum. Kitaptaki hikayeleri de beğenince bu eseri Türk okuyucu görmeli diye düşündüm. Ama çıraklık eserim olduğu için illaki eksiklikler vardır. Fakat gene de Türkiye’de çevirilere göre ortalamanın üzerinde oldu diye düşünüyorum. İkinci çevirim olan Sooveşun’da daha başarılı olduğumu açıkça söyleyebilirim. Onun için de kalfalık eserim diyorum. Sooveşun’u bilinçli bir şekilde bulup okudum. Simin Danişver’in Celal’in eşi olduğunu ve modern İran Edebiyatının ilk kadın romancısı olduğunu biliyordum. Kısa bir araştırmadan sonra en önemli eserinin Sooveşun’un olduğunu öğrendim. Gidip aldım ve on gün sürmeden bitirdim. Bir ay sonra yeniden anlamadığım yerleri çözümleyerek okuduğumda artık kitaba tamamen nüfuz etmiştim ve tabii ki Türk okuyucusunun bu kitabı da mutlaka görmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Onu da İran’da değil Afganistan Kabil’de çalışırken tercüme etmek nasip oldu. Tercümesi sıkı bir çalışmayla yaklaşık on ayımı aldı.
3- Simin Daneşver eserlerinde daha çok kadınların toplumdaki sorunlarını ele almış. Celal Al-i Ahmet de aynı çizgide hareket ederek toplumdaki acı olayları esprili bir dille eleştirmiştir. Sizin bakış açınız bu yazarların eserlerine nasıl?
Gerek Simin gerekse de Celal’in eserlerinde işlediği toplumsal konular Türk edebiyatındaki “Toplumsal Gerçekçi” akımla ciddi benzeşiyor. Celal’in eserlerindeki sol bakış açısını (ezilen işçi, hurafeler, yoksul insanlar, halkı sömüren devlet vb.) Türkiye’deki aynı dönemin yazarlarında kolaylıkla bulabilirsiniz. Ancak Türkiye’den şu veya bu yazara oldukça benziyor diyemeyeceğim. Hem dili kendine göre oldukça özgün hem de konuyu ele alış tarzı. Hikâyeyi tahmin etmeyeceğiniz bir şekilde bitiriyor. Setar’ı tercüme ederken Tutmayan Hesap başlığıyla çevirdiğim, oğlu hasta olan bir muhasebecinin hikayesinin anlatıldığı bölüm beni oldukça etkilemişti. Böyle bir hikâye Türkiye’de rahatlıkla ödül alabilir. Lakin beni asıl etkileyen Simin oldu. Türkiye’de kadınların romana girişi İran’dan daha önce. Yani Siminle aynı yıllarda Türkiye’de yazan kadın romancılar belli bir birikime dayanıyorlardı. Ancak Simin Danişver, İran Edebiyatına kadınlar adına muhteşem bir giriş yapmış oluyordu. Duygusal, hassas, evine ve ailesine bağlı, her ne kadar Batılı bir eğitim almış olsa da hilkat itibariyle Doğulu kadının reflekslerini Simin’in bütün eserlerinde gördüm. Gerçekten çağının önünde bir yazar. Şefkatli bir öğretmen edasıyla okuyucularını eğitmeye çalışıyor. Simin ve Celal İran açısından zor günlerin yaşandığı bir dönemde yaşam sürdükleri için toplumsal meselelere bir aydın sorumluluğu çerçevesinde değinmişler. Bir yabancı olarak ben her ikisinin eserlerini okuduğumda modern İran toplumunu daha iyi anlamaya başladım. Zira dışarıdan ne kadar gözlemlerseniz gözlemleyin toplumun geçirdiği sosyolojik dönüşümü ancak edebiyatçılar yazdıysa anlayabiliyorsunuz. Bu sebeple Simin ve Celal İran İslam Devrimi’nden önce İran’ın muhtelif şehirlerinde muhtelif sosyal sınıfları arasında dolaşma imkânı verdi. Böylelikle İran İslam Devrimini hazırlayan sosyolojik şartları, edebi eserlerin sayfalarında görmeye başladım. Bu benim açımdan oldukça önemli ve eğiticiydi.
4- Farsça eserleri Türkçeye çevirirken İran ile Türk edebiyatını birbirine bağlayan ortak bir noktayla karşılaştınız mı?
Celal’in şikayetçi olduğu yanlış Batılılaşma esasen Türk aydınının yaklaşık 200 yıldır şikayet ettiği bir mesele. Celal’in öykülerinde benim için etkileyici olan husus metinlerine aktardığı toplumsal gözlemlerdi zira Türk toplumundan farklı olan bir toplumu anlatıyordu. Bize göre daha geç ve daha yavaş modernleşen bir toplum. Ancak beni şaşırtan Simin Danişver oldu. Sooveşun’daki Zeri sanki Şiraz’da değil de İstanbul’da yaşıyor gibiydi. Sooveşun bana göre gerçekten Türk edebiyatına oldukça geç tercüme edilmiştir. İşgal Dönemi Şirazı’nı okurken gözümde Birinci Dünya Savaşı yıllarında işgal edilen İstanbul canlanıyordu. Sanki Halide Edip Adıvar’ı okuyordum. Bu arada Halide Edip’in de İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi almış bir akademisyen olduğunu belirteyim. Formasyonu Simin Danişver’e yakın. O da Simin Danişver gibi tezli romanlar kaleme almıştır. Biri işgal döneminde Anadolu ve İstanbul’u anlatırken Simin ondan yıllar sonra İran’da Şiraz’ı anlatmış. Fakat karakterler, hadiseler, verilen mesajlar birbirine oldukça benziyor. O kadar benziyor ki Simin Danişver Türkçe biliyor olsa Halide Edip’ten etkilenmiştir diyeceğim. Sooveşun’da panoraması çizilen işgalcilerle iş birliği yapan devlet adamları, köylüleri sömüren eşraf sınıfı, macera arayan komünistler, misyonerler, casuslar, hastalık, kıtlık ve bütün bunlara rağmen vatanı için mücadele eden bir grup aydın… Bu temaları milli mücadele dönemi Türkiye'sini anlatan bütün eserlerde görürsünüz. Sooveşun'un beni şaşırtan yönü Türk romanıyla bu benzerliği olmuştu. Bu konunun Türkiye’de ve İran’da akademik ortamlarda çalışılması gerek diye düşünüyorum.
5- Fars Edebiyatı üzerindeki çalışmalarınızı sürdürmeyi düşünüyor musunuz?
Aslında çok istiyorum. Geçtiğimiz günlerde Rıza Berehani’nin "Razhayi Serzemini Men" başlıklı iki cilt romanını bitirdim. Gerçekten çok hoşuma gitti. Keşke bir boşluğum olsa da bu iki ciltlik eseri Türk edebiyatına kazandırabilsem. Ancak akademik çalışmalardan pek fırsat bulamıyorum doğrusu. Mümkün olduğu kadar Türk Edebiyatını takip etmeye de çalışıyorum. Şu sıralar sadece kıramadığım bazı dergi editörlerine genellikle 5-6 sayfalık öykü tercümeleri gönderiyorum. Ama vakit bulabilsem bir kitap daha tercüme edesim var. Haa bir de aklıma gelmişken söyleyeyim Mustafa Mestur’dan da bir kitap tercüme etme niyetim var. Görelim Mevlam Neyler Neylerse Güzel Eyler…
6- Türkiye'de Fars Edebiyatına ilgi nasıldır?
Kuşkusuz Fars Edebiyatı oldukça köklü bir edebiyat. Dünya edebiyatına mal olmuş önemli isimler yetiştirmiş. Klasik Fars Edebiyatına eskiden de Türkiye’de ilgi vardı hala da var. Özellikle Türkiye’de gelenekçi aydın kesim Mevlâna, Attar, Hayyam, Hafız ve Sadi gibi isimleri mutlaka okur. Bilhassa Mesnevi geniş kitleler tarafında okunan eserlerdendir. Ancak geniş halk kitleleri ise aslında modern İran edebiyatını merak ediyor. Modern İran Edebiyatı adına Türkiye’de çok az çeviri var. Mesela Sadık Hikayet’in Kör Baykuş’unun sekiz çevirisi varken birbirinden önemli yazarlar henüz hiç çevrilmemiş. Türkiye’deki Fars Dili ve Edebiyatı bölümleri de çoğunlukla klasik edebiyata yönelmiş durumda. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki günümüz insanı daha çok roman ve hikâye okumayı seviyor. Bu sebeple Türk okuyucuyu halihazırdaki İran edebiyatıyla buluşturmak lazım. Tahran’daki kent hayatıyla Ankara’da kent hayatı birbirine oldukça benziyor. Ben Tahran’a, İstanbul büyüklüğünde bir Ankara diyorum. Kent insanının yaşadığı bunalımı, ikilemi, yalnızlığı, ruhi çalkantıları, kaybolmuşluğu İran’da oldukça iyi işleyen yazarlar var. Bunları aktarmak lazım. Bir de gördüğüm kadarıyla Türk okuyucu modern İranlı kadın yazarları merak ediyor. Mütercimlerin halihazırdaki İran edebiyatına yönelmesi lazım. Zira Fars Edebiyatı klasik dönemden ibaret değil. Siyasi meseleler olmasa ben modern İran Edebiyatının Nobelli yazar çıkarabilecek düzeyde olduğunu şahsen düşünüyorum.
7- Sormadığım veya eklemek istediğiniz bir şey varsa söyleyebilirsiniz?
Son olarak şunu eklemek isterim. Severek yaptığım bir iş var, mukayeseli tercüme okuyorum. Farsçaya tercüme edilmiş Türk edebiyatından eserleri, mukayese ederek okurum. İsim vermek istemiyorum ancak bazı çok meşhur tercümanlarda da bile bariz sorunlar göze çarpıyor. Türkçeden Farsçaya ciddi bir tercüme hareketi var. Son 40 yılda Türkçeden tercüme edilen kitap sayısı 600’ü geçmiş. Bunun çoğunluğunu edebi eserler oluşturuyor. Gördüğüm kadarıyla İngilizceden Farsçaya tercümede bir standart olmuş fakat Türkçe tercümelerin bazıları çok sorunlu. Bunlara akademisyen ve nitelikli tercümanların müdahale etmesi lazım. İran’daki nitelikli akademik tercüme dergileri var. Onları taradım Türkçe tercümelere ilişkin herhangi bir yazı göremedim. Popüler dergilerde de Türkçe tercüme eleştirilerine henüz rastlamadım. Zaman zaman mütercimlerin bu konuda sosyal medya paylaşımlarını görüyorum. İran’da gerçekten işin hakkını veren tercümanlar da bulunuyor. Türkçe tercümanları derneği kurulabilir Tahran’da. Böyle bir dernek bir nevi denetim mekanizması kurabilir. Bu tercüme kalitesini arttıracaktır. Bunun yanı sıra tercüme edilecek eser seçiminde de mütercimlerin iyi araştırma yapmadan işe başladığı görülüyor. Türkiye’de çok satan meşhur yazarların eserlerinin çevrilmesi normal ama benim bile ismini hiç duymadığım kitapların çevrildiğine şahit oluyorum. Tercüme zor iş ciddi emek istiyor. Bu emeği doğru eserlere kanalize etmek lazım. Türkçenin Farsçaya çevrilecek oldukça kaliteli eserleri hala mütercimleri bekliyor. Arzu eden mütercimlere bizler de destek verebiliriz.