Türkiye genel olarak Beyaz Saray'da yapılan görev değişikliğinin ardından ilk aranan ülkeler arasında yer alıyor. Fakat yeni başkan Joe Biden hala Cumhurbaşkanı Erdoğan ile temas kurmadı.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Biden’ın birçok iç politika konularıyla meşgul olduğunu ve muhakkak iki başkan da görüşeceklerdir dese de bazı uzmanlara göre bu durum iki ülke arasındaki gerilimin devam ettiğini gösteriyor.
Mehr Haber Ajansı konuyla ilgili Mehmet Ali Güller ile bir röportaj gerçekleştirdi. Aşagıdaki yazıda Güller'in konu hakkındaki değerlendirmelerini okuyabilirsiniz:
1- Başkanlık görevini devraldıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı aramayan Biden’in davranışı Türk ve Amerikan basınının gündeminde. ABD merkezli Foreign Policy, bunu "Sessiz muamele" olarak yorumlamıştı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kuşkusuz ABD başkanlarının göreve geldikten sonra ilk kimleri aradıkları, ilk nereleri ziyaret ettikleri önemlidir ve siyasal programlarına da işaret eder. Örneğin Obama’nın Mısır ve Türkiye ziyaretleri ve “model ortak” mesajları vardı…
Biden’ın hâlâ Erdoğan’ı aramaması, Türk-Amerikan ilişkilerindeki yüklü sorunlar nedeniyle, Washington’un Ankara’ya doğrudan mesajı elbette… Biden, Trump’tan farklı olarak Erdoğan’la “kişisel ilişki” merkezli bir ilişki kurmayacağını belirtmiş oluyor aynı zamanda.
Yapılacak müzakerelere hazırlık gibi, aşağıdan yukarı aşamalı olarak ilerleniyor: Önce Sullivan ile Kalın arasında, ardından da Blinken ile Çavuşoğlu arasında temaslar sağlanarak, bir nevi müzakere edilecek konuların listesi, önem sırası belirlendi…
Durumla ilgili, Washington ile Ankara; hangi sorunda kimin ne kadar esneyeceğini, kimin ne kadar katı duracağını tartmaya çalışıyor da diyebiliriz…
2- Ankara yönetimi S-400 konusunda ABD’yi ne kadar ikna etmeye çalışsa da Washington’dan Türkiye’nin S-400 füze savunma sistemlerini devre dışı bırakmaması halinde CAATSA yaptırımlarının tümünün devreye sokulacağı uyarıları geliyor. Sizce Ankara bundan sonra ne tür adımlar atacak?
Ankara’nın son olarak iki ayrı yaklaşımı oldu: Bir yanda Milli Savunma Bakanı Akar, doğrudan Girit modelini gündeme getirerek geri adım atabileceklerinin mesajını verdi. Diğer yandan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ise “gündemimizde Girit modeli yok” diyerek Akar’ı tekzip etti… Kuşkusuz bu AKP tarzı, zikzaklı müzakere anlayışının bir yansıması belli ölçüde…
Ankara’nın S-400’leri ABD’nin istediği gibi tümden kaldırması pek olası görünmüyor ancak ABD’nin de en sonunda kabulleneceği şekilde sisteme dahil etmeden tatbikattan tatbikata hangardan çıkarılması gibi uzlaşı olabilir…
ABD’nin Türkiye-Suriye-Irak arasındaki bölgede bulunmasının Türkiye’yi etkileyen boyutu şudur: ABD, Kürt koridoru inşası hedefi bakımından Irak’ın kuzeyi ile Suriye’nin kuzeydoğusunu birleştirmenin bir yolu olarak orada olmak istemektedir.
Kuşkusuz bu Ankara açısından ciddi geri adımdır. Zira S-400’ler, pek çok kez belirttiğim gibi bir silah olmaktan öte anlamlar taşımaktadır; Türkiye’nin Atlantik kampı içerisinde stratejik özerklik istemesinin, bağımsız hareket etme arzusunun ifadesidir; bölge merkezli dış politika uygulama iddiasının işaretidir; bölgesindeki sorunları Rusya ve İran’la çözmeye çalışmasının sembolüdür…
Ancak Türkiye’nin bu ihtiyacıyla AKP’nin iktidarda kalma ihtiyacının çelişmesi, Erdoğan’ı bu konuda geri adım atmaya ve uzlaşma aramaya itebilir ne yazık ki…
3- Bildiğiniz gibi ABD'nin öncülüğündeki IŞİD'le savaş koalisyonunun Suriye-Türkiye-Irak arasındaki bölgede yeni askeri üs kurmakta olduğu iddia edildi. Bu konu Türkiye’nin çıkarlarını etkileyebilir mi?
Bu konu Türkiye’nin çıkarlarını da İran’ın çıkarlarını da etkiler; Irak ve Suriye’nin çıkarlarını zaten etkiler.
ABD’nin Türkiye-Suriye-Irak arasındaki bölgede bulunmasının Türkiye’yi etkileyen boyutu şudur: ABD, Kürt koridoru inşası hedefi bakımından Irak’ın kuzeyi ile Suriye’nin kuzeydoğusunu birleştirmenin bir yolu olarak orada olmak istemektedir.
ABD’nin Türkiye-Suriye-Irak arasındaki bölgede bulunmasının İran’ı etkileyen boyutu ise şudur: ABD, Irak-Suriye geçişini tutarak İran’ın önünü kesmek istemektedir, İran’ın Suriye bağlantısını koparmaya çalışmaktadır.
Dolayısıyla bu tablo aslında ABD’ye karşı Türkiye ile İran’ı yan yana getirmektedir. Burada asıl tehlike, Irak’ın kuzeyindeki varlık rekabeti üzerinden Türkiye ile İran’ın, geçenlerde yaşanan talihsiz örnekte olduğu gibi siyaseten karşı karşıya gelmesidir. Tahran’ın Ankara’dan rahatsızlığı da, Ankara’nın Tahran’dan rahatsızlığı da ABD’ye yarar!
Ve en sonunda asıl mesele şudur: Türkiye, İran, Irak ve Suriye bir araya gelirse, ABD’ye oyun alanı kalmaz. Dahası, ABD’nin kullandığı Kürt kartını elinden alır. Ancak dört ülkenin işbirliği, son tahlilde sadece Türk, Fars ve Arap’ın değil, Kürt’ün de hakkını gözetmesi koşuluyla bölgesel barışa hizmet edebilecektir…
4- Son zamanlarda ABD’nin Doğu Akdeniz’deki hareketliliği arttı. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğu Akdeniz’de birincisi egemenlik, ikincisi de enerjipolitik mücadele vardır. ABD, Baltık bölgesinden başlayarak Ukrayna’yla devam eden, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Batı Karadeniz’i kesen, Yunanistan ile Ege’yi kapsayan ve Girit ile Doğu Akdeniz’e uzanan geniş bir hat inşa etmeye çalışıyor. Washington’un hedefi Rusya’ya karşı geniş bir cephe çizmek ve bunun üzerinden Rusya tehdidi algısıyla AB’yi yeniden eskisi gibi işbirliğine zorlamak, Transatlantik ilişkileri restore etmektir.
ABD diğer yandan Doğu Akdeniz gaz rezervlerini, Avrupa’yı besleyerek Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltacak bir araç olarak görmektedir. Bu nedenle doğrudan meselenin içindedir.
Kuşkusuz ABD birincisi kendi çıkarını, ikincisi İsrail’in ve üçüncüsü de Yunanistan-Güney Kıbrıs’ın çıkarlarını gözeterek hareket etmektedir. Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı bulunan Türkiye, bu çıkarlar içerisinde kendi karasularına hapsedilmek istenmektedir. Bunun kolaylaşmasında kuşkusuz Ankara’nın uzun yıllara dayanan hatalarının da payı vardır.
Ankara, kuşatmayı Libya’yla bir anlaşma yaparak yarmaya çalıştı ama bunun işe yaraması için başka ülkelerle de ilerletilmesi lazım. O nedenle Ankara’nın Şam’la anlaşması ve Kahire’yle normalleşmesi gerekmektedir. Ki bu Doğu Akdeniz’de Mısır’a daha çok alan anlamında kazanç sağlayacaktır.
Böylece Ankara, Doğu Akdeniz’deki çok oyunculu mücadelede yalnız kalmayacak ve er geç kurulacak Doğu Akdeniz Konferansı masasına müttefik bularak oturmuş olacak…
yorumunuz